Paylaş
Günlerdir kürtaj tartışmaları gündemde. ‘Kürtaj cinayettir’ sözü pek çok kadını öfkelendirdi, tabir yerindeyse kanını dondurdu. Kürtajı yasaklayan yasayı durdurmak için sivil toplum kuruluşları harekete geçti, kadınlar ‘Devlet elini bedenimden çek’ yürüyüşlerine başladılar. Daha 4+4+4 eğitim sistemini sindirememişken gündem bir anda kadın haklarına, kürtaj meselesine kaydı.
Bir psikolog ve kadın olarak bu konu beni de endişelendirdi. Kadınların haklarına tecavüz olarak değerlendirdikleri durumu ben de o bebeğin gözlerinden değerlendirmek istedim. Düşünün ki bir bebeksiniz, saf masum hiçbir günahı olmayan bir bebek. Anne babasını seçme şansı olmayan, dünyaya gelme kararını kendisi vermemiş bir bebek. Gözlerinizi açtığınızda her bebek gibi sevilmeye ihtiyacınız var. Hayatta kalabilmek için korunmaya, kollanmaya muhtaçsınız. Annenizin yüzünü okumaya çalışıyorsunuz, onun kokusu, gülüşü, sıkıca sarması, tüm kaygınızı yok edecek. Ama olmuyor. Anneniz kaygılı, anneniz huzursuz. Çünkü sizi istememiş…
Yaşama başlangıç hikayeniz böyle başlıyor ‘İstenmeyen bebek’ olarak…
Anneniz sizi neden istemedi?
Belki hazır değildi. Çok gençti. Belki lisede okuyan bir genç kız, aşk ve merakla cinselliği yaşamak isterken hamile kaldığını öğrendi.
Belki ruh sağlığı yerinde değildi. Kendine bakmaya gücü yokken minik bir varlığın sorumluluğunu alamazdı.
Belki partneriyle anlaşamıyordu. Sürekli kavga ediyorlardı. Hamile kaldığını öğrendi…
Ya da eşiyle evliliği iyi gitmiyordu. Belki eşinden fiziksel ya da sözel şiddet görüyordu. Boşanmayı bile düşünürken hamile kaldığını öğrendi.
Belki anneniz tecavüze uğradı…
‘Belki’ler…Pek çok neden, pek çok belki olabilir…
Sonuç, plansız bir bebeksiniz ve anneniz sizi istemedi…
Bu gerçekle dünyaya geldiniz…
‘İstenmeyen bir bebek’ olarak…
Ne hissederdiniz?
Her ne kadar karmaşık gözüksek de aslında hepimizin altta yatan ihtiyacı aynı; kabul edilebilmek. Bir çocuğun yaşamdaki ana senaryosu anne babası tarafından kabul edilip edilmemesi ile şekilleniyor. Bu ihtiyacını doyuramayan çocuk yaşam boyu kabul edilebilmek için mücadele veriyor. Pek çok kez yanlış kişilere giderek, yanlış kişilere kendini sevdirmeye çalışarak, zarar görerek, tekrar tekrar…
İlk görüşmelerde danışanlarıma sorduğum sorulardan biridir ‘Yaşama geliş hikayen nasıl?’. Bu soru benim için önemlidir, istenen bir bebek olup olmadığını öğrenmek isterim. Çünkü bilirim ki başlangıçlar hikayenin devamı için önemlidir…
Bazen öfke anında defalarca söylenen ‘Sen bir kazaydın’ ‘Tekne kazıntısı’ ‘Seni doğurcağıma taş doğursaydım’ ifadeleri çıkar çocukluk anılarında…
Özellikle depresyonda olan danışanlarımla çalışırken temellerin çocuklukta atıldığını tekrar tekrar görürüm. Altta ‘değersizlik, kabul edilmeme’ duyguları yatar. Gerçeğin ne olduğundan çok, çocuklukta onun nasıl algıladığı önemlidir…
Düşünün ki istenmeyen bir bebek olarak dünyaya geldiniz. Kendinizi sevmeniz, kabul etmeniz mümkün mü? Değerli hissedebilir misiniz?
Devlet ‘Ben bakarım’ derken ben kürtaj yasaklanırsa artacak ‘istenmeyen bebek’lerin geleceğini düşünüyorum…
Ve artacak depresyon oranlarından endişeliyim...
Paylaş