Camdan hayaller

Denizin altında tünelden geçeceğiz. Offf… Ne zevk. Biliyor musun, o cam tünellerden deniz altını göreceğiz. Çok heyecanlandım şimdi...

Haberin Devamı

Oldubitti çizgi film çok severim. Hala da izlerim denk düşersem. Hani Şeker Kız, Heidi, Polyanna gibi olanları.

Seksenlerin sonuna doğru, artık Voltran, He-Man gibi çizgi filmler ortaya çıkıp güç ve şiddet içerikleriyle evimize girdiğinde, en azından biz kızlar elveda demeye başlamıştık çizgi filmlere. Bununla birlikte, kanal azlığından ve çizgi film tutkumdan dolayı, ara sıra denk düştüğüm Clementine, Estaban ve Şnorkeller’e bakmadım değil. Merakla beklemesem de, TV’de gördüğümde, var olan diğer kanala geçmeyip onlarda takılmışımdır.

Bu çizgi filmlerden Şnorkeller (SNORKS), denizler altındaki renkli yaratıkların dünyasını anlatırdı. Renkli renkli evleri, iş yerleri ve bunlar arasında seyahat edecekleri taşıtları vardı. Ama en ilgimi çeken cam bir tüp geçidin içindeki yürüyen banttı. Şnorkeller, bu tüpü kullanarak bir yerden bir yere giderlerdi.

Haberin Devamı

Camdan hayaller

Ne konusunu ne de başka detaylarını çok hatırlayamasam da bu geçit için, “ne kadar güzel olurdu denizin içinden geçen şöyle bir tüp. Renkli mercanları, balıkları görerek dolaşmak…” dediğimi hatırlıyorum.

Artık bu hayale kendimi çok mu inandırdım orasını bilemiyorum ama, yaşadığım bir olay durumumun vahimliğini iyice bir ortaya çıkarmıştı. Ve şanslıydım ki bu vahimlikte bana iki de Japon eşlik edecekti.

Doksanlı yılların ortasında, Londra’daki okulumda tanıdığım üç yakın arkadaşım Maiko, Yuji ve Manami’ye, “birkaç şehir dolaşacağım gelin isterseniz” dediğimde, genlerinde olan gezme tutkusundan dolayı, anında kafa sallayarak bana katılacaklarını söylediler.

Bir iki hafta sonra, planımıza göre, önce uçakla Amsterdam’a gittik. Yuji, buranın ortamını beğendiği için biraz daha kalacağını söylediğinden, onu orada bırakıp, biz trenle Brüksel’e, oradan da Almanya’nın Bremen şehrine vardık. Şubatın soğuğuna Bremen’de kendisini gördüğüm ve harika iki üç gün geçirdiğim çocukluk arkadaşım Gülçin’in sayesinde dayandım.

Haberin Devamı

Bremen Mızıkacıları heykelinin önünde çektirdiğimiz bir fotoğraftan sonra artık mızıkacılar bir eksikle bizdik. Gruptaki tek horoz olan Yuji, Amsterdam’da tatiline devam ede dursun, eşek, köpek ve kediden oluşan üç kişilik ekibimizle artık Londra’ya dönüp orada çınlamamızın zamanı gelmişti.

Biletlerimizi almaya gittik. Önce Bremen’den Brüksel’e tekrar trenle dönecek ve Brüksel’de tren değiştirerek başka bir trenle Londra’ya varacaktık.

Meğer bizim bineceğimiz en son tren Eurotunnel treni değil miymiş?

Zaten birkaç yıl önce faaliyete geçen bu hızlı trenler Manş Denizi’nin altından 50 km’lik bir tüp boruyla Londra’yı, Brüksel veya Fransa’ya bağlıyormuş.

Haberin Devamı

“Ben bu olayı bir yerlerden hatırlıyorum Maiko” dedim. “Süper bir şey. Denizin altında tünelden geçeceğiz. Offf… Ne zevk. Biliyor musun, o cam tünellerden deniz altını göreceğiz. Çok heyecanlandım şimdi”

Camdan hayaller

Ya Maiko? Heyecanlı Japon sevincinden halk dansını yapmaya başladı. Durur muyum? Ben de elimdeki bileti mendil niyetine sallayarak halay, horon, Antep’ten ortaya karışık bir şeyle yaptım. Aklımda da hala “ya nerede görmüştüm ben bu olayı? Ama kesin gördüm. Renkli renkli mercanlar falan vardı” düşüncesi…

Yuh bana…. Da…. O zamanlar internet o kadar yeni ya da daha ortalıkta yok. Ha kafan almıyor mu camdan tünel olur mu diye? Almıyor kardeşim. Hayal gücüm vadi kadar geniş.… Japon harikası bu. Yapmışlardır belki ne bileyim?

Haberin Devamı

Efendim…. Bremen’den sabah beşte bindiğimiz tren Brüksel’e vardı. Biz, yarı uykulu, sallana sallana perondan perona koşarak Eurotunnel’a geçtik sonra. Koltuklarımıza oturduk ama göz kapaklarımız demir perde gibi düşüyor. Ama uyumak istemiyordum. Balıkları kaçırmak istemiyordum izninizle. Bu tarihi anı fotoğraflamam gerekti hem. Japonlar da öyle keza. Onların son model makineleri masanın üzerine konulmuştu bile.

Tren kalktı. Bir anons, yaklaşık bir saat sonra tünele geleceğimizi söyledi. Bir saat uyanık kalmamızın imkanı yoktu ama. Hemen sırt çantamdan mini alarm saatimi çıkardım. Kırk beş dakika sonrasına kurdum. Son on beş dakika da iyice uyanmak için kendimize verdiğimiz süre olacaktı ki puslu görmeyelim manzarayı. Fotoğraf makinemi kontrol ettim. Yeterli film vardı. Şimdi uykumuza içimiz rahat erme vaktiydi.

Haberin Devamı

Ve beklenen “bip bip”le yerlerimizden sıçradık. Gözler ovuşturuldu. Islak mendille bir güzel silindik. Kameralar ayarlı şekilde ellerimizdeydi şimdi. Koltuklarımız dik, heyecan dorukta tünele girmeyi bekliyorduk. Maiko ellerini birbirine vuruyordu. Ben ise hazır ol vaziyette, emir eri Şaban halimle sadece sağıma bakıyordum ki tek bir kare bile atlamayayım.

Ve evet artık tüneldeydik. Lakin pencereden görünen sadece kurşuni siyahtı… Başka renk yok. İnancımı yitirmem için çok erkendi tabii. “Bekleyin” dedim. “Birazdan göreceğiz deniz altını.”

On oldu, on beş oldu, yirminci dakika doldu, ortada ne mercan ne balık. Burnumu cama iyice yasladım belki karanlıktan ve uzaklıktan göremiyoruzdur diye. Ha ancak o zaman hayal meyal bir kare geldi gözlerimin önüne. Sanki, o renkli Şnorkeller dil çıkarıyorlardı bana. Bir de koro halinde “saa-lak saa-lak” diye tempo tutmuşlardı

“Ya arkadaşlar, ben o çizgi filmden hatırlamışım meğerse bunları” diyecek kadar da cesaretli olamadığımdan, “ilginç arkadaşlar, bir gazetede okumuştum ben oysa. Belki de bu proje değil başka bir şeydi o” diyerek konuyu kapattım.

Kızlar anında uykularına geri dönerken ben hala neden bu tüp geçidi kalın camdan yapmamışlar diye Eurotunnel’i ayıplıyordum.

Bugünlerde İstanbul dahil dünyanın bir çok şehrinde su altı akvaryumları var. Şnorkeller gibi camdan tüplerin içindeki yürüyen bantta ilerliyorsun. Üstünden köpek balıkları falan geçiyor. Sağın solun mercan.

İstenince oluyor yani. Hadi madem hayal edip çizgi filmlere konu ediyorsunuz, bu hayal gücünü kullanıp bir de yolculuk sırasında deniz dibini gösteren kalın cam tüneller yapın. Tarihe geçin. Önemli bu.

Hayallerimize yazık olmasın... Hadi bir zahmet…

Yazarın Tüm Yazıları