GeriEtkinlikler Evinizi çevirin üretim haneye…
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi

Evinizi çevirin üretim haneye…

Evinizi çevirin üretim haneye…

Bugün itibarı ile Şangay’da tam 7 haftadır evdeyim. Haftada bir, cumartesi günleri markete gidip hızlıca alışveriş yapıp eve geri dönüyorum. Henüz hunimi takmadım çok şükür… Duyar gibiyim; ne kadar uzun, ne yaptın evde sorularınızı… Neler yapmadım ki?

İlk yaptığım şey; kırmızı rujuma olan düşkünlüğümü çevremdeki herkes bilir, evden hiç çıkmayacak bile olsam sabah kalkar kalkmaz sürer ve sürekli yenilerim. Eyvah dedim, bu süreçte biterse ne yaparım… Fırladım stok sayımı yaptım. Ohh, artık bol bol yetecek. Rahatladım. Kırmızı ruju sürdüğüm zaman bana o kadar iyi geliyor ki, sadece bana değil görenlerde de bir gülümseme oluyor.

Hatta benim doğallıktan asla ödün vermeyen canım annem asla kırmızı ve tonları gibi renklerde ruj kullanmazken, bu süreçte sırf bana moral olsun diye gitmiş bir kırmızı ruj almış kendisine. Artık her telefonu annem de kırmızı rujuyla açıyor, “Seni kırmızı rujunla görmek bize çok iyi geliyor kızım, sen de beni böyle gör ki bu zor dönemde sana da iyi gelsin” diyor. Kırk yıl düşünsem annemi kırmızı ruj ile göreceğim aklıma gelmezdi.  Ama gerçekten onu öyle görünce ben de kendimi çok mutlu hissediyorum, enerjim yükseliyor.  Gördüm ki aslında değişimin yaşı yokmuş, bazen moral bulmak, bazen moral vermek için küçük dokunuşlar herkese çok iyi gelirmiş.

Bir de değişik yemekler yapayım, yeni tarifler deneyeyim telaşına girdim bu süreçte ve açtım interneti yeni tarifler denedim. Tabi biz karbonhidratlı ya da unlu yiyecekleri çok sevdiğimiz için tarifler hep o yöndeydi. Çok uzun yıllar boyunca çok yoğun bir profesyonel hayatım olduğu için açıkçası mutfağa ayıracak çok zamanım olmuyordu. Bu yüzden bu konuda çok tecrübeli değilim ama bu vesile ile farklı yeni lezzetler denedim ve ellerime sağlık… Hatta bir ara nohut yapıp nohudun kabuklarını soymuşluğum bile oldu, deli kızın türküsü…

Şangay’da yaşayan, çok sevdiğim canım arkadaşım Deniz, kızlarla toplandığımız her kahvaltı masamıza evde yaptığı ekşi mayalı inanılmaz lezzetli bir ekmekle gelir ve gönüllerimize taht kurardı ancak ne kadar emek gerektiğini hiç anlatmazdı. Zaten belki de anlatsa, hiç denemediğimden anlayamazdım bilmiyorum ama onun çok severek yaptığı ekmeğin lezzetinden belliydi.

Evinizi çevirin üretim haneye…Canım arkadaşım bu dönemde bana ilham oldu,  “Madem evdeyim kendi ekmeğimi yapayım Deniz gibi” dedim. Önce ekşi mayamı yaptım. Sonra ekmeğimi. Allah’ım o önümüze gelen lezzetli ekşi maya ekmeğini yapmak, meğer ne kadar zormuş, ne büyük bir emek istiyormuş.

Canım Deniz’cim şimdiye kadar yaptığın tüm ekmeklerin meğer ne büyük bir emekle yapılmış. Sana ve bu emeği verip ekmek yapan herkese çok çok teşekkür ederim, zira benim sürekli yapacağım bir şey değilmiş ama değerini anladım. Şimdi ekmek yerken bambaşka bir sevgi, bambaşka bir kıymet ve bambaşka bir bakış açısı ile yiyorum. Belki siz de evdeyken aslında çok kolay gibi görünen bazı şeylerin aslında ne kadar emek gerektirdiğini ve ne kadar değerli olduğunu fark edersiniz.

Derken mutfakta bayağı vakit geçirmeye ve çeşit çeşit ama bol karbonhidratlı yemekler yapmaya ve yemeye başladık. Evde otur ve yemek ye. “Aman Allah’ım ben tartıya hiç çıkmayayım oldum” sonra bir aydınlanma geldi “Hop bi dakka ne yapıyoruz biz?” diyerek bu işe 15 günün sonunda bir son verdim. “Madem evdeyiz, o zaman sağlıklı beslenmeliyiz” dedim ve karbonhidratı hayatımızdan çıkarttım. Öğünleri günde 2’ye indirip erken akşam yemeğine başladık. Ev içinde ileri geri adım sayarla her gün en az 5 bin adım hedefi koyduk; yapamadığım da oldu, geçtiğimde.  Tavsiyem evde otururken karbonhidrata aman dikkat! Ve iki ileri bir geri yürüyün, derim ben.

Ben yeni şeyler öğrenmeyi ve ilgi alanlarımdaki konularla ilgili eğitimler almayı her zaman çok sevmişimdir. Şangay’a gelince Türkiye’de aldığım bir eğitimim vardı, sağ olsun canım hocam saat farkına rağmen beni bırakmadı ve hep devam ettik. İşte o aralarda ben ilgi alanlarımla ilgili internetten online eğitimler araştırmaya başladım ama itiraf ediyorum gezmekten, sosyalleşmekten şu gün katılırım, başka grupla yaparım derken hiç katılamamıştım.

Evinizi çevirin üretim haneye…Evde oturmaya başladığımdan beri, ötelediğim ne kadar online eğitim varsa vakit, nakit ve öncelik durumuma göre katıldım. Üstelik bu olaylar olunca bir senedir “Ne olur online eğitimi açın” diye ısrar ettiğim bir eğitmenden” yakında online bir eğitim yapabilirim” diye bir mesaj bile aldım.

Yaratıcılığım çok gelişti bu dönemde ve bol bol yazı ve şiir yazdım.

Siz de ilgi alanlarınızla, hobilerinizle ilgili internetten online eğitimler bulabilir ya da bununla ilgili, uzmanlarından makale okuyabilir veya videolar seyrederek kendinizi geliştirebilirsiniz. Zira doğru insanları bulduğunuz zaman, internet enfes bir okul aynı zamanda.  

Zaten hobiniz var ve bunları atölyelerde yapıyorsanız, evinize getirin ve evde devam edin. Mesela resim yapıyorsanız tuval ve boyalarınızı eve getirin ve evde yapmaya devam edin.

Ben, bir de kendimi keşfetmeyi de seviyorum. Bazen kendimi çok kapatırım. Bilmediğim konularda bir önyargım vardır ve aşmam çok kolay olmaz.  Şangay’da yoga derslerine giden bir arkadaşım ara ara “Hadi sen de gel” derdi bana. Cevap olarak “Ben yogayı sevmiyorum” derdim. Yahu nerden biliyorum sevmediğimi, bugüne kadar hiçbir kere bile katılmamışım, hiç yapan birlerini seyretmemişim. Ön yargı işte. Yine internette gezerken bir baktım online yoga dersi. “Hadi Arzu şu ön yargını kır ve dene bakalım” dedim kendime. Nasılsa zamanımda var. Şahane bir öğretmen eşliğinde denedim, meğer ne kadar keyifliymiş. Meğer ne kadar tam benlikmiş. Bir de aynı anda birkaç kadın beraber değil miyiz ohhh bir de sosyalleşiyoruz üstelik. Yaşasın! Aferin Arzu kendini aşıyorsun diyerek tabi kendimi onurlandırmayı da ihmal etmiyorum. Öğrendim ki, ön yargıyla hareket etmek çok yanlışmış, ön yargıları kırmak ve böylece yenilenmek, kendini keşfetmek gerekiyormuş.

Genel olarak yaşadığım zor zamanları pozitife odaklanarak geçirmeyi başarabilen bir insanım. Evdeyiz diye karaları hiç bağlamadım. Madem mecburuz en güzel şekilde geçirebilmenin yollarını bulmaya çalıştım. E her şey internetle, eğitimle olacak da değil ya. Biraz da eğlenmek lazım. Geçen hafta sonu sabah kahvaltısı hazırlıyorum, yine sürmüşüm kırmızı rujumu, açmışım “Oy tombulum tombulum yoldan geldim yorgunum” türküsünü; almışım elime mutfak havlusunu halay çekiyorum. Eşim geldi yanıma, inanılmaz gözlerle bana bakıyor, klasik müzikten başka bir şey dinlemeyen adamın elinden tutup evde halay çektirdim. Kanımca “Kadın evde kafayı mı yedi amanın destek olayım” diye düşündü ama önemli değil o da çok güldü ben de. Bir şekilde çok eğlendik.  Eğlenmek, mutlu olmak için kalabalıklara, büyük şeylere gerek yokmuş; eğer insan isterse her ortamda bir küçük dokunuşla kendine ve çevresine bir gülümseme yayabilirmiş.

Arzu ben, bu dönemi kendisi ve çevresi için en kolay ve en mutlu şekilde geçirmenin yollarını bulmaya çalışan, arada bir deli kız, arada bir okullu kız, arada bir çılgın kız modunda ama henüz hunisi olmayan bir kız…

Yazı: Arzu Hoşgör Ülger

False