Güncelleme Tarihi:
Orta Çağ’da Avrupa sokaklarını kasvetli bir sessizlik kaplamıştı. Kilise çanları sürekli çalıyor, mezar kazıcılar hiç durmadan çalışıyor, insanlar çaresizce yakarıyordu.
Görünmeyen bir düşman, bedenleri hızla çökertiyor, şehirleri boşaltıyor ve uygarlığın ilerleyişini durma noktasına getiriyordu. Bu düşman, tarihe 'Kara Ölüm' adıyla geçen vebaydı.
Kara Ölüm, insanlık tarihinin kaydedilmiş en ölümcül salgını olmayı sürdürüyor. 14. yüzyılın ortalarında başlayan bu felaket, Avrupa, Batı Asya ve Afrika’da milyonlarca insanın hayatına mal oldu. .
Sadece Avrupa’da nüfusun yaklaşık yarısı, birkaç yıl içinde yok oldu. Sosyal düzen çöktü, ekonomik yapılar sarsıldı ve insanlık derin bir travma yaşadı
Günümüzde yapılan ileri genetik araştırmalar, bu yıkıcı salgının uzun süreli etkilerinin nedenlerini daha iyi anlamamıza yardımcı oluyor. Yersinia pestis bakterisindeki tek bir genin zamanla evrim geçirerek daha dirençli ve kalıcı hale geldiği ortaya kondu. Bu küçük genetik değişim, bakterinin hem hayatta kalmasını hem de geniş coğrafyalara yayılmasını sağladı.
Araştırmalar, pandemilerin insan topluluklarına nasıl girdiği, neden bu kadar ölümcül olduğu ve farklı virülans seviyelerinin nasıl ortaya çıktığı gibi temel sorulara da ışık tutuyor. Bilim insanlarına göre bu bulgular, gelecekte benzer felaketlerin önlenmesi açısından büyük önem taşıyor.
Kanada’daki McMaster Üniversitesi ile Fransa’daki Pasteur Enstitüsü tarafından yürütülen çalışmanın ortak yazarı Prof. Hendrik Poinar, bu araştırmanın “antik bir patojenin zaman içindeki değişimini doğrudan inceleyen ve pandemilerin sürekliliğini etkileyen genetik faktörleri anlamaya çalışan ilk çalışmalardan biri” olduğunu vurguluyor.
Yapılan genetik analizler, Yersinia pestis bakterisinin zaman içinde daha az ölümcül hale gelecek şekilde evrimleştiğini ortaya koydu. Bu, bakterinin daha uzun süre yayılabilmesini sağladı. Üç büyük veba pandemisi bu değişimi açıkça gösteriyor.
Jüstinyen Vebası (MS 541-750): Bizans İmparatorluğu döneminde görülen bu ilk büyük pandemi, Akdeniz çevresinde büyük nüfus kayıplarına yol açtı.
Kara Ölüm (1347-1351): En ölümcül dalga, Avrupa, Batı Asya ve Afrika’da 75 ila 200 milyon insanın ölümüne neden oldu.
Üçüncü Pandemi (1855-1959): Çin’de başlayıp tüm dünyaya yayılan bu salgın, bakterinin küresel bir tehdit olmaya devam ettiğini gösterdi. Bugün hâlâ Sahra Altı Afrika'da izleri görülüyor.
Laboratuvar deneylerinde fareler üzerinde yapılan testlerle, bakterinin evrimsel olarak daha az virülan hale geldikçe enfeksiyonların süresinin uzadığı ve yayılma potansiyelinin arttığı kanıtlandı.
1348 yılında Kara Ölüm Londra’ya ulaştığında, şehir nüfusunun yarısı 18 ay içinde hayatını kaybetti. Sokaklar boşaldı, toplu mezarlar doldu, kiliseler dolup taştı.
1665’teki Büyük Veba Salgını ise kenti bir kez daha diz çöktürdü. Bu dönemde evlerin kapılarına “Tanrım bize merhamet et” yazılı kırmızı haçlar çiziliyor, aileler içeriden mühürleniyordu.
Yüzyıllarca Avrupa’da süren veba salgınlarının uzun süre fareler ve onların taşıdığı pireler aracılığıyla yayıldığı düşünüldü.
Ancak yeni bulgular, özellikle Kuzey Avrupa gibi sıçanların yaygın olmadığı bölgelerde de salgınların hızla yayılmasının, alternatif bulaş yolları olduğunu ortaya koydu.
O dönem insanlar neredeyse hiç yıkanmadığı için herkesin kendi üzerinde taşıdığı bitler ve pireler, bakterilerin yayılması için ideal taşıyıcılar hâline gelmişti.
Veba salgını sırasında kullanılan, uzun gagalı maskeler, tarihin en ikonik tıbbi simgelerinden biri haline geldi. Bu maskeler, veba doktorlarının yüzünü tamamen kapatıyor; uzun gagaya ise lavanta, karanfil, sarımsak gibi kokulu bitkiler konuyordu.
Bu uygulamanın amacı, o dönemde vebanın kötü kokularla (miasma teorisi) bulaştığına inanıldığı için, doktorların ‘zehirli havayı’ solumasını engellemekti. Ancak bu maskeler ne kadar etkili olmasa da, dönemin tıbbi çaresizliğini ve korku dolu atmosferini yansıtan sembollerdi.
Günümüzde antibiyotik tedavileri sayesinde veba kontrol altına alınabiliyor. Ancak araştırmalar, bu tür salgınların nasıl geliştiği ve kalıcılık kazandığı konusundaki anlayışımızı derinleştiriyor.
Araştırmanın diğer kıdemli yazarı Javier Pizarro-Cerda, “Veba bakterisi, insanlık tarihinde benzersiz bir yere sahip. Bu nedenle bu pandemilerin nasıl yayıldığını anlamak, gelecekteki küresel tehditleri önlemek açısından hayati önemde… Nihayet vebanın ne olduğunu ve kendimizi nasıl savunabileceğimizi daha iyi anlamaya başladık” diyor.
Daily Mail'in 'Scientists SOLVE the mystery of the Black Death's prolonged reign of terror - as they pinpoint a single gene that allowed it to endure across centuries' başlıklı haberinden faydalanılmıştır.