GeriEtkinlikler “Anneliğimin en keyifli zamanlarındayım”
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi

“Anneliğimin en keyifli zamanlarındayım”

“Anneliğimin en keyifli zamanlarındayım”

Demet Kutluay'dan annelik üzerine sıcacık bir sohbet...

“Dışarıdan herkes sizin gibi mi görüyor bilmiyorum ama biz olduğumuz gibi görünen bir aileyiz. Çok klasik, çok sıradan… Birbirimize karşı saygımız, sevgimiz ve çocuklarımız önceliğimiz…” diyen Demet Kutluay Yeni Anne dergisine merak edilenleri anlattı.

Annelik nasıl gidiyor?

Annelik bir kadını büyüten, bir evliliği geliştiren ve insanın hayata daha farklı bakmasını sağlayan en güzel unsur. İrem 5, Ömer 2,5 yaşında olduğu için kendimi yeni anne olarak adlandırıyorum. Yine de büyüklerimden duyduğum, örneklerini gördüğüm, kendi yaşantımdan, ağabeylerimden bildiğim kadarıyla benim yaşayacağım çok şey var. Her anne baba çocukları için en iyisini istiyor. Bu nedenle “Bir tane doğururum, her şeyin en iyisini ona yaparım ve hayatım bölünmez” diyor. Ancak ben imkanı olan herkesin birden fazla çocuk yapması gerektiğine inanıyorum. Ve tabi ki eşler arasında o aşk, sevgi ve sabır varsa. Şu anda anneliğimin en keyifli zamanlarındayım.

İbrahim Bey hangi noktalarda size yardımcı olur?

Her noktada beni destekler. İbrahim çok ilgili bir baba. Bu anlamda çok şanslıyım. Ona aşkım ve sevgim bambaşka bir yerde. Ama babanın gerçekten iyi baba olması bir anneyi çok rahatlatıyor. Buradan kimsenin anne ve babalığını eleştirdiğim düşünülmesin. Kendim yaşadığım tecrübelere aktarıyorum. En ufak bir hastalıkta kalkar “çocukların nesi var” diye bakar. Her şeyleri ile ilgilenir. Baş başa çocuklarla tatile çıkar. İki çocuğunu birden yanında kimse olmadan götürüp baş edebilir. Ömer daha bir yaşındayken üstelik bunu yapabiliyordu. İrem’le 3 yaşındayken ilk baş başa tatilini yaptı.

Peki, ikinizin kuralları çatışıyor mu?

Bazen. Nadir de olsa, bazen çatışıyor. Ben daha kuralcı bir anneyim. Benim daha disiplinli bir tarafım var. O da sporculuk hayatından geldiği için kuralların bazen kırılabileceğine inanıyor. O yönlerde de ben müdahale etmiyorum. Bunu için tartışmaya bile değmez. O da onun düşüncesidir. “Bugün ve yarın geç saatte yatsın” diyor, “iyi, tamam” diyorum. O an içimden yatmasını istiyorum belki ama eşime de müdahale etmek istemiyorum. Çünkü dediğim gibi onların hayatından bir tek ben sorumlu değilim. O da sorumlu.

İbrahim Bey size danışır mı?

Birbirimizi o kadar iyi tanıyoruz ki. O benim nelere müdahale etmeyeceğimi, nelere karşı olduğumu çok iyi bilir, ben de onunkileri aynı şekilde bilirim.

   

“Anneliğimin en keyifli zamanlarındayım”
   

İkinci çocukta biraz daha deneyim kazanıyor insan değil mi?

Evet. Çocuğun ağlayarak çatlamayacağını öğreniyoruz. Elerimiz hep üzerlerinde ama o zaman biraz daha uzağa çekiliyoruz. Ateşi çıktığında hemen koştur koştur doktora gitmiyoruz, yapılacak şeyleri biliyoruz. Anneler de babalar da daha tecrübeli oluyor haliyle.

Kardeşler arasında ilişkiler nasıl? Bir kıskançlık var mı?

Çok var. İrem özellikle çok baskın karakterli bir çocuk. İrem Ömer’i zor kabul etti. Çok kıskandı ve hala da kıskanıyor. Ömer daha rahat bir çocuk. İkinciler daha yırtık oluyor herhalde o yüzden.

Hem kız hem erkek çocuk annesisiniz. Yetiştirirken bir fark oluyor mu?

İleride belki daha net göreceğim ama evet, var. Kızlar el becerilerini daha çabuk kazanıyor. İrem 3 yaşından beri yataktan kalkıyor, kıyafetlerini kendisi giyiyor, dişlerini fırçalıyor, tuvaletini yapıyor, her şeyini kendisi yapıyor. Ömer de yapmaya çalışıyor ama İrem kadar değil. Ömer’in de şöyle bir avantajı var: Bir büyüğünü görüyor ve “A bak bu yapıyor, ben de yaparım” diyor. Yine her şeyini yapmaya çalıyor ancak kızlar daha çabuk büyüyor. İrem, Ömer’in yaşındayken onda ne laflar vardı ne laflar…

Baba ünlü bir sporcu, anne ünlü böyle olunca sanki başka bir yaşam sürüyorsunuz gibi düşünülüyor…

Sizin ününüzün, paranızın, şöhretinizin çocuklar için hiçbir anlamı yok. Çocuklar o kadar saf, o kadar ölçüp biçmeden hayata ve insanlara bakıyorlar ki… Onlar farkında bile değiller ününüzün… Sadece birileri yanımıza geliyor, güzel sözler söylüyor, bizle fotoğraf çektirmek istiyor ya da İbrahim çocukları basketbol okuluna götürüyor, orada insanların babasına olan ona ilgisine, onunla konuşmak ve bir anı paylaşmak istemelerine tanık oluyor. İrem’in bu durum hoşuna gitmeye başladı ama bunu da iyi dengelemek gerek. Çünkü çocuklar bir yandan farklılıklarının farkında olduğunu anladığında onlarla bunu natürel olarak paylaşmaya çalışıyoruz ki böyle öğrenmesin ve bununla çok yaşamasın.

Annelik hayatınızdaki birinci öncelik mi?

Her zaman… Eş ve anne olmak… Ve hep de öyle olacak. Diğer şeyler hayatta hep teferruat.

Annelik konusunda bir itiraf var mı “Şurada çok sıkıştım, şurada yanlış yaptım” gibi?

Tabii ki var. Özellikle benim çocuklarım eve girdiğim andan itibaren kimsenin onlar için bir şey yapmasını istemiyor. Ben yapmalıyım. Ömer hele hiç paçamdan ayrılmıyor. Bu aralar hasta olduğundan daha da fazlalaştı bu durum. Dün örneğin; Ömer kucağımda bir yandan dişimi fırçalıyorum, diğer yandan yemek yiyorum, ona yedirmeye çalışıyorum, İrem bu ilgimi fark edip dikkatini kendine çevirmem için uğraşıyor. Ama tüm bunları ben severek yapıyorum.

Ancak en zorlandığım konu çocuklarımın ikisinin arasında denge kurabilmek ve tarafsız davranabilmek oldu. Biliyorum ki İrem haklı ama Ömer’i de yermek istemiyorum. Biliyorum Ömer Haklı ama İrem de daha küçük diyorum. Bağırırsam ikisine de bağırıyorum. Birinden birini kayırmaktan çok korkuyorum. Klasik erkek annesi de olmak istemiyorum. O nedenle ikisini birden dengede tutmak zor.

İbrahim beyle evlilik kararını nasıl verdiniz?

Büyüklerim hep bana “Evleneceğin insan öyle bir şey ki onu görünce anlayacaksın” derdi. Ben de “Nasıl görünce aylayacağım, onu görmem, vakit geçirmem, tanımam lazım. Ne bileyim en azından bir sene geçirmem gerek” derdim. Ama İbrahim’le başladığımızda ikimizde biliyorduk ki biz hayat arkadaşı olacağız. Bu anlamda herhalde ruh ikizimizi bulduk.

           

“Anneliğimin en keyifli zamanlarındayım”
           

Nasıl tanıştınız?

Spor yaparken…

İbrahim Bey sizi görür görmez “Tamam, bu benim evleneceğim kız” mı dedi?

Bilmiyorum içinden ne dedi. Aslında öncelikle bu kadar net birbirimize açılmadık ama beraber olmaya başladıktan sonra zaten bir iki ay içinde onun Yunanistan’a dönmesi gerekiyordu. Benim onunla gelmem için bir teklifte bulundu. Zaten aşktan gözümüz dönmüş bir haldeydik. Ben “Tamam” dedim. Evimin, arabamın anahtarını annemlere bırakıp iki bavulumla sevdiğim adamın peşinden gittim. Şimdi baktığımda çok büyük cesaret işi ama iyi ki yapmışım, iyi ki yüreğimin sesini dinlemişim. İşte o zaman anladım: “Bu insan beni hiçbir zaman yüzüstü bırakmayacak, bu insan iyi bir insan, bu insan aşık olduğum adam.” Herhalde o da benim için aynı şeyi düşündü ki o kadar çabuk beni çağırdı ve benim sorumluluğumu aldı.

Onun başının etini de yiyebilirdim, “Ben her şeyi bıraktım, beni buraya getirdin, ailemden uzak kaldım” gibi. Ancak her şeyimiz çok güzel gelişti. Uzakta olmamız da işimize çok yaradı. Gözlerden uzak, tüm ilişkimizi natürelliği ile yaşadık ve güçlendirdik. Sağlam temellerle bu ilişkiyi kurduk. Aslında ilk çocuğum bu ilişkiydi. Orada kendimi tanıdım, İbrahim o kadar iyi yetiştirilmiş bir insan ki bana çok büyük artılar kattı. Kendimde düzeltmem gereken yanlarda, ilerisi için doğru olmayan davranışlarımı görmemde yardımcı oldu. Aslında ilişkiler böyle değil midir? Birbirine artı katabiliyorsan gelişir. Sevgi, aşk tabi ki çok önemli ama başka artılar olmalı o sevgiyi büyütmek için. Yoksa devam etmiyor. 11 yıldır İbrahim ile birlikteyim ve ona hala ilk andaki gibi aşığım.

Doğum sonrası kiloları atamıyoruz biz. Hele bir de iki çocuk yapmışsak, 10’ar kilodan 20 kilo ediyor. Siz böyle kalmayı nasıl başarıyorsunuz?

Aslında ben bunu özellikle belirtiyorum. Çünkü insanlarda şöyle bir düşünce var: “Bizler zayıfız ve az yiyoruz. Az yediğimiz için hamilelikte de kilo kontrolümüzü yapıyoruz. O nedenle geri dönüşü çok kolay.” Böyle bir şey yok. Ben İrem’e hamileyken 23 kilo, Ömer’e hamileyken 20 kilo aldım ve iki sene arayla hamile kaldım. O yüzden kilomu da hakkıyla alıyorum ve hakkıyla veriyorum.

‘Hamilelikte güzel olmak zorundayım, fit olmak zorundayım, belirli bir kiloyu aşmamak zorundayım’ gibi görüşlere katılmıyorum. Hele bir de annenin sağlık sorunu yoksa insanlar hamileliğin keyfini çıkartmalı. Ama emzirmem bittiği zaman, kiloma geri dönüşlerde çok disiplinli oluyorum. O da herhalde mesleğimin verdiği bir şey. Tabi ki benim için görüntüm de önemli fakat görüntüm asla ilk sırada yer almıyor. İlk sırada; çocuklarımla huzurlu ve mutlu olamam gelir. Üzerimde 5 kilo var 10 kilo var, ben bunları pek takmıyorum. Tabi genetiğime de çok şey borçluyum. Ama mesela Ömer’in beşinci ayında benim sütüm bitti. Beş ay sonra sıkı bir şekilde spor yapmaya başladım. Özellikle emzirirken hiçbir şey yapmadım. Çünkü sütümün kesilmesinden korkuyorum. O yüzden her gün iki tane sütlü tatlı, bulgur pilavı yedim sütüm bitmesin diye. Sonra da spor hocamla beraber profesyonel olarak çalışmaya başladım. Onunla da çok iyi dost olduk, adı Eftan.

Peki, en çok hangi egzersizleri yaptınız?

En çok işe yarayan kardiyo ve kuvvet antrenmanlarının birlikte yaptık. Vücut hamilelik sırasında ister istemez yağlanıyor. Belli bir yağın vücuttan atılması için kardiyo önemli. Ama tabi ki kasları kaybetmeden de zayıflamak çok önemli. Benim için amaç; şu an zayıf olmaktan ziyade, fit olmak. Onun dışında da haftada iki gün yoga yapıyorum.

Artık kilo sorunum yok. Ben profesyonellere danışarak ve en önemlisi onları disiplini dinleyerek verdiklerini uyguluyorum. Tabi ki çocuklarla çok da kolay olmuyor. Onlarla kek, pasta veya börek yiyoruz. “Anne patlak mısır yiyelim, hadi kek yiyelim, kurabiye yapalım, beraber yiyelim” diyorlar. Onlarla ara sıra öyle kaçamaklar yapıyorum.

Röportaj: Funda Çamözü

False