Ah o leb-i bülbül!

Allah da beni davul etsin! Teşvikiye'den bir teşvik yola çıkmışım; elfrenim olsa asılacağım ama daha ziyade, freni patlamış yokuş aşağı ilerleyen Susurluk kamyonu gibi pek kinetik bir sürat tutturmuşum; ‘‘Hastalıkta ve Sağlıkta, Ömür Boyu Yanınızda’’ sloganlı, Hemşireler Derneği imzalı, üstelik Acı Badem adresli tabelaları geçerek ve arka tamponunda ‘‘Klibimde oynar mısın podyum güzeli?’’ çıkartması yapıştırılmış minibüsleri sollayarak, İkitelli'ye ulaşmışım; gazetenin maketi Aydın Boysan imzalı binasından içeri girmişim... "

Kimliğim, cep telefonum ve turnike kartım yine kayıp; naçizane yine hükümsüzmüşüm...

Tavuklu sandviç kemiren mütecessis bir editör olarak, kafeteryada dönen muhabbete utanmadan kulak kabartmışım; ‘‘Bizim çekirge de sıçramaz türünden be; nerede bizim çekirge?’’ sorusuna verilmiş; ‘‘Çekirge hop dedi, biz sana kaplumbağa verelim, tosbağa adımı atsın,’’ yatınını duymuş, ağzımı buz gibi ice-tea ile çalkalayıp, hayat dilde varoluyorsa, Tibet bilgesi ömürlerine sahip olası güzel lisanımızın sağlığına bir kez daha şükretmişim...

Bu aralar kafamın içinde dön baba dönelim temposunda takılmış plakta habire Türk musikisi dönüyor: ‘‘Unutturamaz seni hiçbir şey / Unutulsam da ben / Her yerde sen / Her şeyde sen / Bilmem ki nasıl söylesem? / Bir sisli hazan kesilir ruhum eğer görmese / Neşemde sen / Hüznümde sen / Bilmem ki nasıl söylesem?’’

Memleketi güneş basmış şükür; ‘‘Benim gönlüm sarhoştur / Yıldızların altında...’’ Dallarda kiraz, dişimizde karpuz dilimi hasreti... Ummanlarda iyot olmak istiyoruz...

Sonra otomobil farına yakalanmış tavşan gibi, ekrana bakakaldık: Televizyonda Umut Akyürek; en opera tonundan yükseliyor: ‘‘A-ha-ha-haaaaaa!’’ Siyah-beyaz, sarı-sepya: ‘‘O Dudaklar Bülbülleşiyor.’’

TRT İstanbul Radyosu'ndan yetişmiş, Dede Efendi'den yola çıkmış, geçerken tasavvufa da uğramış, İstanbul türkülerine varmış, sesi de yüzü kadar güzel bir hanımefendi... Gelin görün ki, sahneye çıkarken, tabure niyetine Abacı'nın ismine, Bülent Hanım'ın soyismine binmiş Muazzez Ersoy nostaljisi tadında bir klip...

Umut Akyürek hanımefendi, klibinde, sekiz yıl görmediği kızkardeşine rol vermiş. Shirley Temple'ın kız çocukluğuna rahmet okutacak şirinlikteki kızımız, en bilmiş ve geleceği özleyen ihtiyar dinginliğindeki suratıyla sahnede perde perde uzayan ablasını izliyor.

Umut Akyürek hanımefendi, malumunuz, Japonca'da bile pek seviliyor. Böyle bir Barış Manço şıklığı yani...

Böyle söze, böyle film? Klibin senaristini yakalasam, kendisine Brezilya dizisi yazdırıp, üzerine Türkçe dublaj döşeteceğim; o lezzet...

‘‘Artık Bu Solan Bahçede’’, ‘‘Ben Küskünüm Feleğe’’, ‘‘Dilimi Bağlasalar’’, ‘‘Gül Olsam Ya Sümbül Olsam’’, ‘‘Artık Yeşerecek Bir Dalım’’ ve ‘‘Gülü Susuz Seni Aşksız Bırakmam’’

‘‘O Dudaklar Yine’’, ‘‘Salıncak.’’

Ve dahi; ‘‘Uzun Yıllar Ötesinden’’, ‘‘Sana Küstüm.’’

Dedik ya, fren patlak: ‘‘Yollar Ayrı’’ ve ben ‘‘Ada Sahillerinde Bekliyorum.’’

Öyle yani... Cem-i cümlemize ve her tür Cem-ve-cim-cimemize, musiki tadında, uzun ve anlamlı ömürler dilerim.
Yazarın Tüm Yazıları