Adı konmamış 24 Ocak mı?

Ertuğrul ÖZKÖK
Haberin Devamı

Çiller'in ekonomideki A takımının en önemli isimlerinden Merkez Bankası eski Başkanı Yaman Törüner, dün yazdığı gazetedeki köşesinde Güneş Taner'e sürpriz bir destek veriyor.

Törüner, geçen hafta Güneş Taner'le yaptığı görüşmeden sonra, Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı'nın yaptığı zamları, ‘‘çok cesur'' ve yerinde kararlar olarak niteliyor.

Güneş'in yaptığı zamlar, ağır olmakla birlikte, Refahyol'un üç beş fanatiği dışında, ‘‘Gerçekçi'' olarak nitelendi ve anlayışla karşılandı.

Son günlerde hükümetin yaptığı zamlarla ilgili ilginç bir tartışma yapılıyor.

90'LAR FARKLI

Bazıları, ki bunlar arasında ben de varım, bu zamları ‘‘Adı konmamış 24 Ocak kararları'' olarak niteliyor.

Dün öğle yemeğinde Güneş Taner'le birlikteydim.

Bu soruyu kendisine sordum. Şu cevabı verdi:

‘‘24 Ocak kararları farklı bir konjonktürde alınmıştı. O dönem, kumanda ekonomisinden serbest ekonomiye geçiş dönemiydi. 24 Ocak ve 80'li yıllarda onu izleyen art arda kararlarla Türk ekonomisi bu geçişin yüzde 85'ini gerçekleştirdi. Geriye yüzde 15 kaldı.''

Peki özelleştirmeler bunun içinde mi?

Taner özelleştirmelerin 80'li yıllara ait bir uygulama olduğunu ve Türkiye'nin bu konuda çok geciktiğini söylüyor.

Sonra çantasından bir dosya çıkarıyor. Dosyada özelleştirmelere ait bir takvim var.

Bu takvimde hangi özelleştirmenin hangi tarihte sonuçlandırılacağı yazılmış.

Mesela Telekom en geç kasım ayında, Erdemir ekim ayında sonuca bağlanıyor.

Kısaca yıl sonuna kadar gündemdeki bütün büyük özelleştirmeler tamamlanıyor.

Peki 90'ların ekonomik ajandasında ne var?

DEREGÜLASYON ZAMANI

Güneş Taner, ‘‘Deregülasyon olayı var'' diyor.

Kapitalizmin vahşi yıllarında devletler, serbest pazarın acımasız tarafını kontrol altına almak için çok ağır kurallar getirmişler.

Şimdi bu kurallar serbest pazar ekonomisinin ayağına pranga gibi takılmış.

UZLAŞMA MI, KAVGA MI

Gelişmiş ekonomiler şimdi, ekonomilerin dinamizmini ve rekabetçi tarafını olumsuz şekilde etkileyen bu kuralları yumuşatma dönemini açıyorlar.

Özellikle Avrupa'nın kuvvetli ekonomileri, aşırı kuralların acısını çekiyor.

Mesela Fransa'da birçok şirket, daha yumuşak kurallara sahip olan İngiltere'ye taşınıyor.

Keza bunun en fazla sıkıntısını çeken ekonomilerden biri olan Almanya da bu konuyu tartışıyor.

Türkiye 1980'li yıllarda, çevresindeki bütün ülkelerden önce serbest pazar ekonomisine geçmenin rantını yemişti.

1980'li yıllarda Ortadoğu ve Balkanlar'ın yükselen yıldızı olarak tanımlanmasında, bu erken girişimin payı büyüktü.

Ancak sonradan özelleştirme ve başka konularda geri kaldığı için bu öncelik rantının avantajını da kaybetti.

Şimdi deregülasyon olayında öne geçerse, 90'lı yılların sonunda müthiş bir öncelik avantajı daha yakalayabilir.

Çünkü 1980'li yıllardan itibaren çok iyi öğrendiğimiz bir şey var. Sermayenin vatanı ve dini yok.

Sermaye, kârlılığını en iyi gerçekleştireceği yere gidiyor.

İşte bu nedenle deregülasyon 90'lı yılların sonunun en önemli olayı haline gelmeye başlıyor.

Güneş Taner, Türkiye'nin bu tarihi fırsatı kaçırmaması gerektiğine inanıyor.

Türkiye bunu yaparken, içerde de kavga dönemini kapatmalı.

YILMAZ, ANLADI

Başbakan Mesut Yılmaz bunun önemini gayet iyi anlamış durumda. Önceki gün Bartın'da yaptığı konuşma ile, Çiller'in Kırıkkale'de yaptığı konuşmayı yan yana koyduğunuz zaman, önümüzdeki dönemin iki stratejisi de ortaya çıkıyor.

Çiller stratejisini kavga üzerine kuracak. Yılmaz ise barışma üzerine.

Bunlardan hangisi Türkiye'nin lehinedir?

Yukarda yaptığımız tahlil geçerliyse, elbette ki barış ve uzlaşmadan yana olan strateji Türkiye'nin yararına olacaktır.

Yazarın Tüm Yazıları