Dörtyol Ticaret ve Sanayi Odası (TSO) Başkanı Cemal Talay, AA muhabirine yaptığı açıklamada, ülkedeki istikrarın Dörtyol'a ve tüm bölgeye yansıdığını belirterek, ülkenin istikrarı ve bölgede üretim yapan sanayicilerin çabası ile dünyanın dört bir yanına Dörtyol'dan ihracat yapıldığını söyledi.
İlçede, demir-çelikten metale, gıdadan narenciyeye kadar geniş bir yelpazede üretilen ürünlerin Ortadoğu başta olmak üzere Asya ve Avrupa ülkelerine gönderildiğini vurgulayan Talay, özellikle son yıllarda birçok firmanın ilçede yatırım yapmak için sıraya girdiğini ifade etti.
Talay, ilçe olarak hem ihracatta hem de istihdamda büyüdüklerini ve ilçenin her zaman yatırımcılara açık olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti:
“Bölgemizin yatırım konusunda her türlü imkana sahip olması ve ilçemizde son yıllarda büyük firmalar tarafından yapılan yatırımlar, ilçeyi adeta cazibe merkezi haline getirdi. Özellikle arsa temini ve iş gücü konusunda herhangi bir sorunla karşılaşmayan sanayi kuruluşları, sürekli bizimle iletişime geçerek bölgemize yatırım yapmak istediklerini belirtiyor.
Tüm bu gelişmeler karşısında Erzin ilçesine organize sanayi bölgesi kurulması kararı alındı. Payas beldemize de ikinci organize sanayi bölgesi yapılması planlanıyor. Bölgede yeni sanayi bölgelerinin açılmasına biz de öncelik veriyoruz ve çalışmalarımızı bu yönde sürdürüyoruz.”
Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının (TPAO), Yeniyurt beldesinde 2 bin 973 dönümlük araziyi devlet demir yollarından satın aldığını, 2 bin 610 dönümlük arazide de kamulaştırma yaptırdığını anlatan Talay, işlemler tamamlandıktan sonra TPAO'nun söz konusu alanda, 12 milyar dolarlık enerji üssü kurmasının planlandığını dile getirdi.
Talay, Türkiye'deki en büyük 500 şirket arasında, son iki yıldır Dörtyol'dan 15 firmanın yer aldığına değinerek, şöyle konuştu:
Boxoffice Türkiye verilerine göre göre, sömestr tatilinde en çok ilgiyi Türk filmleri ile çocuk filmleri çekti.
Söz konusu dönemde vizyondaki 89 filmin (yeni ve eski) 23'ünü Türk filmleri oluşturdu. 17 günlük tatil döneminde vizyondaki filmler için toplam 3 milyon 454 bin 42 bilet kesilirken, bunun 1 milyon 889 bin 760'ını Türk filmleri izleyicisi oluşturdu.
Ata Demirer'in başrolünde olduğu “Berlin Kaplanı” 1 milyon 225 bin 219 izleyici sayısıyla sömestrın en çok gişe yapan filmi oldu. 11 milyon 724 bin 60 lira ile toplam hasılatın yaklaşık 3'de 1'ini elde eden film, vizyonda henüz 2 haftasında olmasına rağmen önemli bir gişe başarısı da elde etti.
“Berlin Kaplanı”nın dışında söz konusu dönemde 316 bin 712 kişinin izlediği “Sümela'nın Şifresi Temel” ve 208 bin 959 biletin kesildiği “Kurtuluş Son Durak” gişe rakamlarıyla dikkati çeken diğer Türk filmleri oldu.
Beyaz perdenin toplam 33 milyon 978 bin 428 lira gelir elde ettiği dönemde, çocuk filmlerinin izlenme oranı da diğer dönemlere kıyasla artış gösterdi. 24 çocuk filminin vizyonda olduğu bu dönemde, devam filmi olan “Neşeli Ayaklar 2” 450 bin 533 izleyici sayısıyla 4 milyon 612 bin 841 lira gelir elde ederken, 426 bin 447 biletin kesildiği “Çizmeli Kedi” 4 milyon 564 bin 84 lira hasılata ulaştı.
Çocuk filmlerini toplam 977 bin 782 kişi izlerden, dağıtımcı firmalar arasında United International Pictures (UIP) ile Warner Bros (WB) öne çıktı.
Sömestr tatilinde en çok izlenen 10 filmin seyirci ve hasılat rakamları şu şekilde oldu:
Film Adı Seyirci Hasılat (TL)----------------------- --------- ----------
O kadar iyi arkadaştık ki, aşık olduk.
Büyük bir aşkla evlendik.
O aşka inanarak, güvenerek bir çocuğumuz oldu, kızımız.
Fırtınalı bir evliliğimiz oldu, oluyor, var.
Yahu herşey bitti, hatta erkekliğimin de sorgulanması bitti de, sıra ağlak olup olmadığıma mı geldi?
Bu kadar sorulabilecek, merak edilebilecek konu arasında bunun en çok merak edilen konulardan biri olması çok şaşırtıcı.
Kadınların şaşırtıcı olmamasını beklemem daha da şaşırtıcı.
Hatta erkeksel bir aptallık!
Ben bile bunu dediysem, vay halimize!
Ulan bir de ben ahkam kestim durdum bu evliliği benden başka kimse kurtaramaz diye.
Nah kurtarırmışım.
Biz erkekler özürlüyüz.
Karımın en sevdiği slogan bu aralar bu! Lafı bana da yedirdi.
Meğer bizi bozan da düzelten de karımmış.
Karımın canı istediğinde biz dünyanın en sapık ikilisiyiz.
Canı istemezse de kesin boşanır gideriz. Kardeş kardeş yaşamak ona koymuyor nitekim.
Karımın birinci hamileliği ile başlayan kabus, ikinci hamileliği ile şenliğe dönüştü.
Olacak iş değil.
Ne hormonmuş be kardeşim! Sanki karıma birisi cinsel güç arttırıcı hap vermiş...
Bileydim, ikinciyi çoktan ben isterdim.
Bir yaşıma daha girdim. Girdik aslında. Karım da bu durumu çözemedi.
Bol bol mahçup gülüşmeler var aramızda.
Hayatımız böyle olacaksa eğer, üçüncü çocuk fikri bile bana sıcak gelmeye başladı...
Dört, beş böyle gider bu artık.
Benim böyle bir baba olacağım da belliymiş.
Nasıl baba olunmadığını iyi bildiğim için...
Anneme iyi bir evlat oldum. Kendisi de bunu hergün söyler sağolsun.
Babam anneme koca olmadığı gibi, bana da baba olmadı. Benim için yaşayan bir ölü kendisi.
O yüzden, karıma iyi bir koca, çocuğuma da iyi bir baba olmak benim için her zaman ilk önceliğim oldu.
Sevgi içinde yaşayan mutlu bir aile hayali kurdum.
Birbirine aşık bir çift, aşkın meyvesi bir çocuk.
Bunların hepsine de sahip oldum.
...
Geldiği gibi de elimde patladı.
Bundan bir kaç hafta evvel size en son yazdığımda mutluluk tavan yapmıştı.
Karımın, dolayısıyla ikimizin de inişli çıkışlı hayatı, çıkış dönemine girmişti.
Doğruların en babası bu!
Aşkta herkes, elindekinin uçucu olduğunu zannederek yaşayacak kardeşim.
Bu kadar.
Geçen haftadan bu yana, kadınıma bir haller oldu!
“Yine bir haller oldu!” mu demeliydim acaba?
Artık ne ne diyeceğimi, ne de ne yazacağımı bilmiyorum. Bir öyle, bir böyle bir karım olduğu için, malum işler tam tıkırında gidiyor derken bir bakıyorum otel odasındayım, bir bakıyorum karımla yatak odasında!
Siz bu ilişkiyi takip etmekte ne kadar zorlanıyorsanız, ben de yaşamakta zorlanıyorum.
Kızım ne olur, nasıl bir kadın olur... Büyük soru işaretleri var kafamda.
Bu bayramı sevmem.
Benim için, babamın koyun kestiği ve bunu erkeklik gösterisi haline getirdiği bir utanç zamanıdır. Zavallı annem ve ben bir köşede onun zoru ile dururduk. Annem ağlardı, ben, babam “Erkek adam ağlamaz!” buyurduğu için dudaklarımı kemirirdim.
Geçelim.
Konumuz bu değil.
***
Bu hafta bu köşede ben değil karım yazacaktı.
Yazdı.
Karım; bir kadın ne ister, bir kadını ne mutlu eder, bir koca ne yapar da evlilik cennete benzer, bizzat kendisi anlatacaktı.
Gerisi kendiliğinden geldi.
Evliliğimizde yaptığımız en akıllıca şey, ailelerimizin ilişkimize müdahale etmesini engellemek oldu.
Biz, birbirimizin hiçbir açığını annelerimize söylemeyiz. Yeri gelir işim yüzünden günlerce evde yemek yapamadığım olur, eşim annesine "Evde fasulye var, pilav var" diye uydurur. Ama aslında dışarıdan yemek söyleyip yemişizdir.
Yeri gelir eşimin eksikleri olur, ben asla anneme ya da babama bir tek kelime etmem.
Herşey için çok çalışan, mesai harcayan bu kafa; iş insanın kendi ilişkisine gelince, nedense mesai harcamaya, kafa yormaya gerek duymuyor.
İnsan aptallaşıyor.
Ya da insan kendini akıllı zannederken, aslında aptal olduğunu anlıyor.
Hangisi işinize gelirse...
Şurası kesin; bir erkek bir kadının çok gerisinden geliyor.
Son birkaç senem, kendimi ve karımı sürekli yargılayarak ve hırpalayarak geçti.
Ne büyük bir zaman kaybı!
Hep bir suçlu ve güçlü aradım.
Bir kadının surat asması dünyanın en çekilmez hali
Bir kadının şikayet ettiği şeyleri yok etmek dünyanın en imkansız işi
Bir kadının devamlı şikayet edecek birşeyler bulması ise dünyanın en inanılmaz işi!
Ben karıma bunu anlatamadığım için sıkıldım.
Karım, benim bunları anlatmamdan sıkıldı.
Kısacası birbirimizi anlayamamaktan bıktık.
Evlenmek çok kolay.
Karı-koca olmak çok zor.
Yıllardır hep bizlerin kadınların neresine baktığı yazılır çizilir; ama bir türlü kadınların bizim neremize baktığı yazılmaz.
Basın erkeklerin kontrolü altında olduğu içindir ki bu konu hep bilerek ıskalanır. Bakışlar hep kadına dönüktür, erkelere yönelmez.
Karım, kendisi de dahil olmak üzere, birçok kadının belden yukarısına odaklandığını söyledi.
Yıllarca bisiklete binmezsin, ama bisiklete bindiğin gün, sanki hiç unutmamış gibi kullanabilirsin.
Yüzmek de öyledir.
Sevişmek bunların hiç birine benzemez.
Çok nankördür.
Benim yazarken ne gündemle, ne de bu memleketin politikasıyla, ekonomisiyle hiç işim olmaz.
Herkesin bir uzmanlık alanı var. Herkes kendi bildiği konuda yazsın düşüncesindeyim.
Zaten bu basın çukurunda “gündem sapığı” bir stadyum dolusu adam var. Bırakın onlar aralarında tepişsinler.
Benim hiç işim olmaz.
Adamın ısrarcısı kadını bayar öyle mi?
Yuh!
Bunu duyduğumda, kendimize özel vakit yaratmak adına bir restoranda olduğumuza şükrettim.
Hani insanın kan beynine çıkar ya, benim de çıktı.
Uygun bir ortamda olsaydık, sağa sola uçan tekmeler atıyor olabilirdim.
Kendimi tuttum.
Yakında kılıbık adamın günlüğü adında bir esere dönüşecek bu yazdıklarım, onun da farkındayım.
Acıklı değil mi?
Bu kadın milleti adamı hasta eder!
Karım kalktı bana;
“Kadın kısmı fazla ısrara gelmez! Fazla ısrar aşık usandırır...” dedi ve ben beynimden vurulmuşa döndüm.
Pes!
Yuh!
Yuh ve pes!
Yahu siz hakikaten anlaşılması kesinlikle imkansız yaratıklarsınız.
Hadi tamam genelleme yapınca kızan okurların hatrına yapmayayım... benim karım anlaşılmaz kadınların en anlaşılmazı.
Bu bana edilecek laf mı şimdi?
Bunca olan bitenden sonra hem de?
Israr etmezsin “Vay efendim neden ısrarcı olmadın?” der...
Israr edersin, “Baydın!” der...
Üzerine düşersin şımarır,
Evi terk edersin peşinden gelir!
Ben buna, koskoca adamı maymun etmek derim.
Bu sadizm değil de ne?
Madem öyle...
Allah aşkına sevgili karıcığım, sen söyle, ben de aynen burada yazacağım.
Hodri Meydan!
Benim köşem bir haftalığına senindir.
Seni ne mutlu eder?
Benden tam olarak ne istiyorsun, ne bekliyorsun?
Formülü sen ver. Yapmayan eşşek!
Hem yaz, hem de kendinle yüzleş.
Çünkü acı gerçek şu:
Sen benden ne istersen iste, ben de ne istersen harfiyen yapayım...
Yine kesmeyecek!
Yine olmayacak!
Yine yetmeyecek!
Yine kendini mutsuz etmenin bir yolunu mutlaka bulacaksın.
Ve ben, yine kötü adam ilan edileceğim.
Doğru... Bende genişlik var.
Ama sende de detaylarda kaybolup mutlu olmama hastalığı var.
Sen mutlu olmayı bilmiyorsan ben ne yapayım?
Artık ne yapayım?
İşte bu yüzden, yine basıp gidesim var.
Dönmemek üzere...
Bu bir tehdit değildir.
Bana hissettirdiklerindir.
Adam
adam@hurriyet.com.tr