Açık konuşalım

Sürekli olarak 10 metrekarelik bir coğrafyada yaşıyorum. En iyi tanıdığım geo-politik ortam bu. Ancak genel yayın yönetmeninin ısrarı üzerine bugün farklı bir coğrafyadan bahsedeceğim‘Bir ineği et lokantasına götürseniz, hayvancık aç kalır.’Bu cümle benim global olaylara bakışımda kendime rehber edindiğim hayat felsefesinin net bir özetidir.Bunun başka bir adı da rasyonalizmdir. Yani olanı olduğu gibi, lafı eğip bükmeden söylemektir.Dolayısıyla bu yazıda içimden geçenleri, lafı esirgemeden yazacağım.Duyarlı olanların, tüm insanların temelde iyi olduğuna inananların, popülist olanların, Türkiye'nin olmayan dış politikası hakkında ciddi yorumlar yaparak hayatlarını kazanmaya çalışanların, ırkçılıktan hoşlanmayanların, karşısındaki insan ne kadar iğrenç olursa olsun gayret gösterip onda sevilecek bir nüve bulabilenlerin, halkların kardeşliği teorisine yürekten inananların, Arapların çağdaş medeniyet seviyesine bir gün mutlaka ulaşacağına inananların, iyi komşuluk ilişkilerini savunanların, Türkiye'nin dünya coğrafyasındaki konumunun güzel olduğunu savunanların, Babıali yazarlarından Bilican Amca'nın, hümanistlerin BU YAZIYI KESİNLİKLE OKUMAMASI GEREKİYOR.Anlayacağınız benim öğüdüm tutulursa bugünkü yazımın takriben 30 veya 40 güzel insan tarafından okunması gerekecektir.Size bir şey diyeyim mi, bu da Hürriyet'in tarihinde şimdiye kadar kırılmamış bir rekordur, bunu da bilin.* * *Herhangi bir atlasa hayatında ilk kez bakan bir yabancının Türkiye'ye acımaması, bir süre sessiz sessiz ağlamaması mümkün değildir.Düşünsenize bizim en medeni komşumuz Yunanistan. Ortalama bir Türk Yunanistan'ı hayatında sadece iki veya üç kez hatırlar.Bunlar da kaçınılmaz olarak yabancı bir ülkede Türk döneri bulamadığınız da gidilen bir Yunan restoranında, yine yabancı bir ülkede rakı bulamadığınızda eve aldığınız Uzo'yu içerken ya da bir zevk travması yaşayıp Yunanlı bir bayanla yatarken olabilir.Bunların dışında ortalama bir Türkün Yunanlıları aklına getirmesi için tek bir sebep bile yoktur.Buna karşın ortalama bir Yunanlı Türkleri 24 saat içinde en azından üç kez aklına getirir.Ve bunların her birisinde de paranoyak/şizofrenik savaş çığlıkları atar.Bu nedenle benim hayatımda en çok sinirimi bozan örgütlerden bir tanesi Türk-Yunan Dostluk dernekleridir. Yunanlılar bizimkilerle dostluk derneği kurarken harcadıkları zamanı psikoloğa gitmekte kullansalar Ege'de huzur çok daha rahat sağlanırdı.* * *Evet en medeni komşumuzun hali böyle.Bundan sonra yapılan sıralama listesi son derece acıklı bir duruma işaret ediyor.Komşularımız arasında Arap ülkelerinin sayısı hayli fazla.Bana şimdi sorsanız bir Arapla mı arkadaş olmak istersin yoksa Ebola virüsüyle mi diye ben kesinlikle Ebola virüsünü tercih ederim.Çünkü Araplar kesinlikle üçkağıtçı, güvenilmez, insanı arkadan hançerleyen, kötü ruhlu ve de üstelik ırkçı insanlardır. Evet hayret bir şey ama bu köşenin yazarından bile daha da ırkçıdırlar.Ha bir de önyargılıdırlar ama şimdi o konuya pek girmek istemiyorum.Ebola virüsünün kötülüğü nasıl yapacağı en azından nettir. Arap'ın ne zaman kötülük yapacağı ise katiyen belli değildir.Bir çok medeniyetin nüvesinin onların şu anda bulundukları topraklarda atılmış olması da hayret verici bir şeydir.Çünkü Araplar takriben bin 200 yıldır bu medeniyetlerin nüvesi olma sıfatını hak edecek tek bir şey bile yapmışlardır.(Önemli Not: İki yıl kadar önce Araplar hakkında yazmış olduğum buna benzer bir yazıdan sonra Arap kökenli Türk vatandaşlarından tepki geldi. Burada konuya açıklık getirmek istiyorum. Arap kökenli Türk vatandaşlarını hiç bir kökeni olmayan Türkler kadar çok seviyorum. Bu yazı onları ilgilendirmemektedir. Hatta Arap Fiko’yu (Yazı işleri Müdürü Fikret Ercan’ı) Arap olmayan Türklerden daha da çok severim. Haydi bakalım şimdi benim tarafımdan sevilmenin utancını yaşayıp durun hayat boyunca. Ayrıca yabancı Araplar arasında da sevdiklerim var. Ama onların sayısı da taş çatlasa 10 veya 15'i geçmez. Üstelik bunların hepsi de Lübnan lokantası sahibi, bilmem anlatabiliyor muyum?)Ayrıca Arapların duş yapma gibi de bir adetleri yoktur ama bu konuya da girmek istemiyorum çünkü bizim de bu konuda vukuat dosyamız pek parlak değil.* * *Kuzeyimizde ise Sovyetler var.Şimdi diyeceksiniz ki Sovyetler artık yok. Onun yerine bir takım ülkeler geldi başınıza.Evet düz mantıkla olaya bakarsanız doğru da yalnız ben orada bulunan ülkelerin dünyanın başına bela olma konusunda Sovyetlerden devralınan geleneği aynen taşıdıklarına inanıyorum. Bu yüzden de Sovyet ruhu katiyen ölmemiş durumda.Kuzeydeki komşularımızdan öğreneceğimiz çok şey var.Örneğin en iyi kaçakçılık nasıl yapılır? En iyi sabotaj silahı seçilecekken uygulanması gereken kriterler nelerdir? Satışa sunulan kadınların size başkaldırmaları durumunda verilebilecek cezalar ne olmalıdır? Siroz tedavisinde uygulanacak en iyi yöntem nedir?Bu ve buna benzer sorulara net cevap alabileceğimiz komşularımız olduğu için çok mutluyum.* * *Son bir fikir daha.Bugün dünyanın başına bela olan ülkelere bir baktığımızda bunların yüzde 90'ının bir zamanlar Osmanlı egemenliği altında olduğunu görürüz.Bu nedenle olaya Freudçu bir hissiyat ile yaklaşmak ve Osmanlılar o zamanlar bunlara ne yaptı da bunlar şimdi bu hale geldi sorusuna acilen cevap bulmamız gerekiyor.
Yazarın Tüm Yazıları