AB'den sonra Kıbrıs

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

O zaman da yazmıştım, geçen Ekim ayında Malta'da gerçekleşen seçimleri AB üyeliğini reddeden İşçi Partisi kazandığında, yalnız Brüksel'deki Ortak Pazar ‘‘avrokrat''ları değil, Topluluk başkentlerinin hemen bütün diplomatları düğün bayram yapmıştı. Avrupa kançılaryaları neredeyse zil takıp oynamıştı.

Yukarıdaki sevincin nedenini Kıbrıs'la kurulan irtibatlandırma oluşturdu.

Çünkü, AB daha önce almış olduğu bir kararla La Valletta ve Lefkoşa'nın aynı anda ve paralel olarak Birlik'e üye olabileceğini duyurmuştu.

Dolayısıyla, Kıbrıs üyeliğini yokuşa sürmek açısından Brüksel'in eline çok münasip bir koz geçti. Nitekim Topluluk Konseyi bu yokuşu daha da tırmandırdı.

Rum ve Türk ortak temsili olmazsa müzakerelerin suya düşeceğini bildirdi.

Bu arada, dönem başkanı ve İrlanda Dışişleri Bakanı Spring'den Alman Kinkel'e kadar bir dizi Avrupalı ağız Kıbrıs'a mesafe koyan demeçler sıraladı.

Ancak, AB Komisyonu'nun geçen hafta yayınladığı ‘‘Gündem 2000'' belgesi Lefkoşa ile üyelik pazarlığının başlamasını tavsiye etti. Biraz kapı araladı.

Bunun üzerine de Ankara ‘köpürdü''. Ecevit Ada'ya yeni ‘‘çıkartma'' yaptı.

Rauf Denktaş ise Klerides'le tekrar masaya oturmayacağını çağrıştırdı.

AB'nin Kıbrıs'a müzakere teklif etmesi bizim ‘‘şahinleri'' kanatlandırdı.

* * *

TÜRKİYE'nin tepkisi ölçüsüz, Denktaş'ın yaklaşımı da yanlıştır. Çünkü...

Bir: AB, Ada sorunu çözümlenmedikçe Kıbrıs'ı üyeliğe kabul etmeyecektir.

Bu iki kere iki dört bir gerçektir ve zaten kendi içinde bir alay pürüzle uğraşan Brüksel'in başına yeni dert almaya niyeti yoktur.

Nitekim, Slovenya adaylığının onayı dahi ancak bu ülkeyle İtalya arasında mevcut olan Sitirya uyuşmazlığının halledilmesi ertesinde gerçekleşmiştir.

İki: ‘‘Gündem 2000'' belgesindeki ‘‘tavsiye'' kararı yukarıdaki olguyu değiştirmemektedir. Adı üstünde, böyle bir ‘‘tavsiye''nin Topluluk devletleri tarafından benimsenip benimsenmeyeceği meçhuldür. Şansı fifti fiftidir.

Velev ki kabul edilse dahi, Ortak Pazar ya Rum Yönetimi ile başlatacağı müzakereleri daha ilk gün askıya alacaktır, ya da sürüncemede bırakacaktır.

Üç: ‘‘Gündem 2000''deki ‘‘tavsiye''nin varlığı hem Brüksel Komisyonu'nun karar organı Konseye oranla daha çok şekilci davranmak zorunda olmasından; hem de toplumlararası müzakerelerin zorlanmak istenmesinden kaynaklanmaktadır.

Dört: Böyle bir vakıa karşısında Türkiye ve KKTC masadan kaçan taraf imajını asla çizmemelidir. Hele hele, üstü kapalı bir ‘‘ilhak''ı çağrıştıran ve bütün dünyayı ayağa kaldıracak bir meydan okumaya hiç rağbet etmemelidir.

Diplomaside her etkinin tepkisi aynı oranda ölçülü olmak zorundadır.

Fütühat bayrağı sallayarak AB'nin korkutulacağını sananlar yanılmaktadır.

Beş: Rum Yönetimi'ni tek başına ve gümüş tepsi içinde Ortak Pazar'a buyur edecek yegane tutum Ankara'nın KKTC'yle bütünleşmesi maceracılığı olacaktır.

Çünkü, bu durumda zaten bir Kıbrıs sorunu kalmayacaktır.

O zaman, Brüksel'de ve tüm başkentlerde bir ‘‘Türkiye sorunu'' olacaktır.

Altı: Böylesine bir ‘‘Türkiye sorunu''nun çok çok ağır faturasını tüm ülkemiz, tüm halkımız, tüm devletimiz ve ayrıyeten Kuzey Kıbrıs ödeyecektir.

Üçüncü Dünyacı safsatalar ve eli öpülen Saddam da bize yar olmayacaktır.

Hala yetmişli yılların garip hezeyanlarında düş kuran ve yalnız arkeoloji müzesinin camekanlı dolabında kıymet-i ifade eden tarih öncesi politikacılar ise gündemin iki binli yıllara dayandığını, heyhat, ancak o zaman anlayacaktır.

Yazarın Tüm Yazıları