ABD’DEN BAKIŞ: Büyük demokrasiden sorunlu demokrasiye

WASHINGTON

Haberin Devamı

ABD’nin en saygın düşünce kuruluşları arasında yer alan The Brookings Institution, her yıl mayıs ayının başında Sakıp Sabancı Konferansı’na ev sahipliği yapıyor. Kurumun Sabancı Üniversitesi ile işbirliği içinde düzenlediği ve her seferinde ABD’li ya da uluslararası önemli bir şahsiyetin konuşmacı olduğu bu konferans serisi, önemli bir gelenek oluşturmuş bulunuyor.
Önceki gün bu konferansların onuncusu yapıldı. İlginç olan yönü, 3 Mayıs 2005 tarihinde ilk konferansı veren eski Dışişleri Bakanı Madeleine Albright’ın onuncu yıldönümünde yeniden kürsüde olmasıydı.
Aynı şahsın aynı kürsüden on yıl arayla yapmış olduğu iki konuşmayı karşılaştırmak, geçen süre içinde hem dünyada, hem Türkiye’de hem de Türk-ABD ilişkilerinde nelerin değiştiğini görmek açısından çarpıcı bir yazılım sunabilir.

* * *

Haberin Devamı

Tabii bunu yaparken Albright’ın 28 Şubat döneminde ABD Dışişleri Bakanı sıfatıyla Ankara’daki komutanlara “Türkiye’de ne yaşanıyorsa yaşansın, hangi tartışmalar yapılıyorsa yapılsın, insanlar ne tür bir değişim düşünüyor olurlarsa olsunlar, Anayasa dışına çıkmadan demokratik bağlam içinde kalmak zorundadırlar” uyarısını yapan siyasi şahsiyet olduğunu da hatırlamamız gerekiyor.
Albright’ın 2005 konuşması AK Parti’nin iktidara gelmesinden tam iki buçuk yıl sonrasına rastlıyor ve kuvvetli bir Avrupa Birliği boyutu içeriyor. Bakın
o zamanlar Albright
neler demiş:
“Avrupa’nın içinde kendi öğreteceği dersleri olan bir Türkiye var. Türkiye’de bugün şablonlar yerle bir oluyor. Türkiye İslam’ın özgürlükle uyum sağlayamayacağına inanan insanların hatalı olduğunun yaşayan bir kanıtı. Türkiye, büyük bir imparatorluğun kendini nasıl büyük bir demokrasiye dönüştürebildiğini gösteren bir model sağlıyor ve gururlu bir ulusun tarihsel rakipleriyle ortak hedefler doğrultusunda nasıl birlikte çalışabileceğini gösteriyor.”
On yıl önce ilk konferansında Türkiye’den “büyük demokrasi” diye söz eden Albright’ın on yıl sonra aynı kürsüde uzun uzun Türkiye’nin demokrasi ve basın özgürlüğü alanındaki sorunlarından söz etmek durumunda olması nereden nereye geldiğimiz sorusu açısından düşündürücüdür.

* * *

Haberin Devamı

Ancak önceki günkü konferansını değerlendirirken önemli bir noktaya muhakkak dikkat çekmeliyiz. Albright’ın konuşması aslında AK Parti hükümetinin geçen 11 yıl içindeki genel performansına, somut icraatına ilişkin hararetli övgülerle doluydu. Hatta metnin bazı bölümleri Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın nutuk yazarlarının kaleminden çıkmış gibi duruyor.
Konuşmanın bu bölümünden övgü konusu bazı temalar aktaralım: Demokrasi alanında yapılan atılımlar, asker üzerinde sivil otoritenin denetiminin sağlanması, Kürt sorununun açık bir tartışmaya açılması, hükümetin seçim taahhütlerini yerine getirmesi, insanların yaşamlarında sağlanan iyileştirmeler, gayrisafi milli hasılanın 231 milyar dolardan 800 milyar dolara çıkarılması, ihracat ve doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının artması, enflasyonun aşağı çekilmesi, Türkiye’nin uluslararası alandaki konumunu güçlendirmesi, BM Güvenlik Konseyi üyeliği, altyapı alanında gerçekleştirilen projeler, üç büyük kentte metro sistemlerinin yaygınlaşması, Boğaz’a üçüncü köprü, İstanbul’a yeni havaalanı, internetin yaygınlaşması, daha çok insanın sağlık hizmetlerine erişimi ve sosyal güvenlik güvencesine kavuşması...

* * *

Haberin Devamı

Gelgelelim, AK Parti hükümetinin bu başlıklardaki bütün artılarını sıraladıktan sonra, Madeline Albright sözü -önceki gün de hatırlattığı- ünlü 28 Şubat açıklamasında başvurduğu “demokratik bağlam” kavramına getirdi ve
şöyle dedi.
“Bütün liderler başkalarının, hatta kendileri için oy vermeyenlerin de fikirlerini dinlemelidirler. Demokratik bağlamın özü budur. Sadece seçimlerden daha fazlasıdır. İşleyen bir demokrasinin muhalefete ihtiyacı vardır. Kısıtlanmayan bir bilgi akışına sahip olan vatandaşlara ihtiyacı vardır. Ve seçilmiş çoğunluğun, azınlığın haklarını koruyabilmesini sağlaması için denge ve denetleme mekanizmalarına ihtiyacı vardır...”
Albright, sözlerine devamla “Tek parti demokrasisi diye bir şey olamaz” dedi ve eleştiri oklarını birden muhalefete çevirdi: “Muhalefette olanların da geçerlilik taşıyan ve toplumun bütün kesimlerine ilgisini çeken bir alternatif oluşturma sorumluluğu vardır.”

* * *

Haberin Devamı

Ardından konu basın özgürlüğünün önemine geldi: “Vatandaşların gerçek bir tercih yapabilmeleri kuvvetli ve açık bir tartışma ortamı içinde tam anlamıyla bilgi sahibi olmalarına bağlıdır. Bu noktada bazı rahatsız edici olgular var. ”
Albright, hemen ardından ABD’nin temel hak ve özgürlükler alanında çalışan önemli kuruluşlarından Freedom House’un (Özgürlük Evi) önceki gün açıklanan raporunda Türkiye’yi “özgür olmayan” (unfree) ülkeler arasında saydığını hatırlattı ve şöyle devam etti:
“Türkiye’de medya üzerindeki sınırlamalar gazetecilere ve medya patronlarına karşı vergi ve hapis cezası gibi yöntemler içeriyor. En azından bazı büyük medya mecraları hükümeti kızdıracak haberleri yayımlamaya çekiniyor.”
Ve tabii şu malum “penguen” meselesi... Albright, “Penguenleri severim ama bir gerçek haber olduğunda da bu halka aktarılmalıdır” diye eklemeyi ihmal etmedi.
Dışişleri Bakanı olsa -Türkiye’deki mevcut basın özgürlüğü ve demokrasi sorunları dikkate alındığında- 1997’de söylediği sözleri bugün de tekrar edip etmeyeceği sorulduğunda da “Yapardım...” diye karşılık verdi Albright.
Geçmişteki ilkeli duruşunun, bugün özellikle basın özgürlüğü alanındaki eleştirilerinde Albright’a yüksek bir moral zemin sağladığı inkâr edilemez.

Yazarın Tüm Yazıları