AB hezimetinin sorumlusu kim?

Sedat ERGİN
Haberin Devamı

Avrupa Birliği Komisyonu'nun dün açıklanan resmi raporu, Türkiye'nin Avrupa Birliği ile bütünleşme arayışlarında büyük bir ‘‘düş kırıklığı'' anlamına geliyor. İki nedenle:

Birincisi: AB, genişleme politikasını şekillendirirken, altı ülkeye ‘‘öncelikli aday'' statüsü kazandırmış oluyor. Bu ülkeler, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Polonya, Slovenya, Estonya ve Kıbrıs Rum Yönetimi (KRY).

AB, büyük bir olasılıkla 1998 başından itibaren bu ülkelerle tam üyelik müzakereleri için masaya oturacak. Söz konusu altı adayın 2004 yılında tam üye olarak AB kulübüne katılmaları bekleniyor.

Bir başka deyişle, bir dönem Ankara Antlaşması ile tam üyelik perspektifini kazanan, tam üyelik başvurusunu 1987 yılında yapan ve 1996'da Gümrük Birliği'ni gerçekleştiren Türkiye, bu sürece çok sonradan katılan ülkelerin bile gerisinde kalıyor.

İkinci neden daha vahim. Çünkü, AB, KRY ile tam üyelik müzakerelerini başlatma taahhüdünü hayata geçirerek, Ankara'nın bu adımı önlemeye dönük bütün çabalarını, girişimlerini, hatta tehditlerini boşa çıkartıyor.

* * *

Varılan bu nokta, Türk dış politikasının bütün boyutlarıyla yeniden gözden geçirilmesini zorunlu kılacak ölçüde düşündürücü bir tabloyu gösteriyor; Türkiye'yi özellikle Kıbrıs sorunu ve AB ile ilişkilerde ciddi bir yol ayrımına getiriyor.

Şimdi, Türkiye'nin Avrupa ile ilişkilerde bu noktaya nasıl ve neden düştüğü sorularının muhasebesini yapma zamanıdır.

Güvenoyunu daha geçen cumartesi günü alan ANAP-DSP-DTP koalisyonunun bu sonuçta herhangi bir sorumluluğunun bulunduğu düşünülemez.

Sorumluluğu öncelikle geride bıraktığımız bir yıl boyunca Türkiye'de ipleri elinde tutan Refahyol hükümetinde, daha doğrusu bu hükümette Avrupa politikasını tek başına uhdesinde tutan Dışişleri Bakanı Tansu Çiller'de aramak gerekiyor.

* * *

Geride bıraktığımız bir yılın gazete arşivlerine göz gezdirmek, tam üyelik hedefi konusunda uçurulan balonları görmek bakımından yeterlidir.

Çiller, Dışişleri Bakanlığı'nı AB'ye tam üyelik hedefine adamıştı. Part-time yürüttüğü Dışişleri'ndeki mesaisinde temel önceliği AB dosyasıydı.

Çiller'in bu dönemde oldukça iddialı hedefler koyduğu ortadadır. Örneğin, geçen ocak ayı sonunda Roma'daki altılı zirve sonrasında ‘‘Avrupa'nın kapıları açıldı'' ya da ‘‘AB fotoğrafında yer alıyoruz'' şeklinde verdiği demeçler belleklerden silinmemiştir.

En büyük iddiası, AB'nin Türkiye'ye bütün başvuru sahipleriyle birlikte ‘‘eşit kriterler'' üzerinden işlem yapacağı yolundaydı.

Komisyon raporuyla birlikte ortada eşit kriter kalmamıştır.

Şu husus bir olgudur: Türkiye-AB ilişkileri, Çiller 29 Haziran 1996 tarihinde Dışişleri Bakanlığı'nı üstlendiğinde bugünkünden daha ileri bir noktadaydı.

AB'nin Türkiye ile ilgili tutumunda kuşkusuz pek çok mülahaza rol oynamıştır. Ancak, Refahyol ortaklığının kurulmasıyla birlikte Batı dünyasına verilen yanlış mesajın ve Çiller'in içine düştüğü derin çelişkinin yol açtığı güvensizliğin burada oynadığı rol inkâr edilemez.

Şu gerçek bütün çıplaklığı ile karşımızda durmaktadır:

Geride bıraktığımız bir yıl boyunca Türk dış politikası ve bu çerçevede Türkiye-AB ilişkileri Çiller idaresinde kötü yönetilmiştir.

Yazarın Tüm Yazıları