GeriSeyahat 23 milyon yılda geçtiği yerlerdeki yaşamın akışını da değiştirdi: BÜYÜK MENDERES
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
23 milyon yılda geçtiği yerlerdeki yaşamın akışını da değiştirdi: BÜYÜK MENDERES

23 milyon yılda geçtiği yerlerdeki yaşamın akışını da değiştirdi: BÜYÜK MENDERES

Bereketini kıvrımlarında taşıyan Menderes Nehri, 584 kilometre yol katedip, Ege Denizi’ne kavuştuğunda, yolculuğunun sonuna gelmiştir artık. Büyük Menderes’in, Uşak’ın kuzeyindeki Murat Dağı’ndan ve Afyon’un güneyinden başlayan serüveni, asırlardır sürüyor.Antik çağlarda, nehir adını Nehir Tanrısı Maiandros’tan almıştı. Çağlar boyu, Anadolu’dan taşıyıp, Ege kıyılarına yığdığı alüvyonlarla büyük bir körfezi dolduran, erozyon, iklim değişimleri ve arazilerin aşırı kullanılmasıyla birlikte, 23 milyon yıl içinde, kendisine, muhteşem zenginlikte bir delta yaratan Büyük Menderes, geçtiği yerlerdeki yaşamın akışını da değiştirebilmiş bir nehir. Antik çağın en önemli liman kentlerinden Efes’in sonunu getiren ve yine bu devrin en önemli 12 İon kentinden, Priene, Milet ve Myus’u da taşıdığı alüvyonlarla, kendi limanlarından uzaklaştıran, önemlerini yitirmelerine ve birer iç kent haline gelmelerine neden olan nehir, yarım asır öncesine kadar da taşkınlarıyla bölge halkını bezdiriyordu. Öyle ki o zamanlar karadan gidilen yollara kayıklarla gidilir olmuş, köylüler kimi zaman tarlalarından balık toplamışlardı.Büyük bir körfezin ağzında, bir burun üzerine kurulmuş olan Milet, bugün denizden sekiz kilometre içeride. Denize 5.5 kilometre uzaklaşan Priene de yine Menderes tarafından doldurulan bu körfezin bataklık haline gelmesiyle terkedilmiş ve şimdiki kalıntıların bulunduğu tepeye yeniden kurulmuş. Myus’un kaderi de farklı değil. Bu liman kentinin yanındaki küçük koyda alüvyonlar birikmiş, burası sivrisineklerle dolu bir bataklık haline dönüşmüş ve kent sıtma yüzünden terkedilmişti.Gariptir ki kentlerin ve halklarının felaketi olmuş bu nehir, bugün bereket demek. Nehrin yarattığı, denizle kara arasında kalan delta, insanlara olduğu kadar, kuşlara, balıklara ve birçok canlıya da yaşam alanı sağlamış. Akarken, bazen 40, bazen de 100 metre genişliğe ulaşan nehir, Anadolu’dan taşıdığı verimli topraklarla, yolu üzerindeki ovaları bereketli tarım alanlarına dönüştürmüş. En çarpıcı örnek, iki bin yıl önce bir deniz olan Söke Ovası. Bugün ova, Türkiye’nin pamuk üretiminde en önde gelen bölgelerinden. Söke’ye 28 kilometre mesafedeki Menderes Deltası, bugün 13 bin hektarlık büyük bir alana yayılıyor. Deltanın, denizden ince bir kum şeridiyle ayrılan üç ana lagünü var. Kuzeyde Karine, ortada Kocagöl ve güneyde Kabahayıt... Deltada hayvanlar otlatıldığı gibi, delta ağzında yapılan balıkçılık, bölgenin önemli bir geçim kaynağı. Samsun Dağı’yla birlikte, etkileyici bir doğası var Menderes Deltası’nın. Bu dizginlenemeyen nehir, asırlar boyu kıvrıla kıvrıla, bir taraftan acımasızlığın, bir taraftan da vericiliğin bir simgesi olmuş. Bu antik kentlerin kaderiyle bütünleşen delta, başlı başına bir gezi güzergahı.Geçmişiyle birlikte taşıdığı tüm görkemine rağmen, yıllar içinde, Büyük Menderes Havzası, çevre sorunlarının bir parçası olmaktan ve yıpranmaktan kurtulamadı. 1992 yılından beri düzenli olarak yapılan bekçilik ve DHKD’nin (Doğal Hayatı Koruma Derneği) bilinçlendirme çalışmaları sonucunda, balıkçıların Karine lagünündeki pelikanlara zarar vermeleri engellendi. 1993 yılında, WWF (Dünya Doğayı Koruma Vakfı) ve DHKD’nin girişimiyle, Menderes Deltası koruma altına alınarak, Dilek Yarımadası Milli Parkı’na dahil edildi. Bu milli parkın en büyük özelliği, Akdeniz’de bir örneğine daha rastlanmayan bir karaktere sahip olması. Bir tarafta, Akdeniz bitki örtüsünün ve canlı hayatının özelliklerini gösteren bir dağlık arazi, diğer tarafta da 250’den fazla kuş türünün ve balıkların barınabildiği bir sulak alan var. Yapılan tahminlere göre burada, bataklık kırlangıcı, akça cılıbıt, Akdeniz martısı, Hazar sumrusu, gri balıkçıl gibi, sayısı 70’i aşan türde kuş ürüyor. Bölgenin ılıman iklimi sayesindeyse, flamingolar, ördekler ve karabataklar, kışı burada geçiriyorlar. Ayrıca, delta, nesli tükenmekte olan canlıların da barınak yeri. Bunların içinde, en ünlüsü Tepeli Pelikan. Burası, tepeli pelikanların, dünyadaki en önemli ilk üç üreme alanından biri.MİLET‘Yine mi tiyatro!’ diyemeyeceksinizYoldan gördüğünüzde, bir ihtimal ‘’yine mi bir tiyatro?’’ diyeceksiniz. Ancak Milet (Miletos) size bunu dedirtmeyecek zenginlikte bir antik kent. Priene’den Didim’e doğru, 20. kilometrede Milet’e varılır. Bu kent, her biri bir donanma için yeteri kadar geniş, dört limana sahipti. Bu limanların getirdiği zenginlik, birçok koloni kurmalarını sağlamış, bunun yanında, bilgeleri, Milet Okulu ve sanat eserleriyle ünü her yere yayılmıştı. Ancak, M.Ö. 494’te, bu çağda en çok anlatılan Lade Adası Savaşı’nda, Persler’e yenilmeleriyle, toprakları Persler’le Karyalılar arasında bölüşüldü. Bu savaşla ilgili bir anekdot var; ünlü şair Phrynikhos, bu savaştan çok etkilenir ve ‘’Miletos’un Darios tarafından Zaptı’’ adlı bir trajedi yazar. Herodot’un anlattığına göre, bu piyes oynanırken, gözyaşları içinde kalan halka, şair böyle bir acıyı yaşattığı için, bin drahmi para cezasına çarptırılır ve trajedi yasaklanır. İskender’in gelişiyle ve sonra Roma devrinde kent gelişir. Ancak Bizans devrinde düşüşe geçer. Yine de İstanbul’daki Ayasofya’nın mimarı İsidoro’nun buralı olması, tekrar kentin adının anılmasını sağlar. Türk akınlarıyla gelen ve usta denizciler olarak tanınan Menteşeoğulları, buraya yerleşirler. Tiyatrodan da görülebilen, bitkilerle örtülü, kiremit kubbeli İlyas Bey Camii ve Menteşeoğlu Hamamı o dönemden kalma. Ziyaretçi genelde, sadece tiyatroyu gezer. Ancak Milet’in çok önemli olan, biri zor diğeri kolay gezilebilen kalıntıları da var. Tiyatronun sağındaki basamaklardan çıkınca, kemerli bir kapıya gelinir. Kemerin içinden geçince, tiyatronun dışına çıkılır. Karşıda, epey uzakta Eski Liman ve kent kalıntıları var. Limanlardan biri adını, her iki yanında bulunan aslan heykellerinden alıyor. Bu aslanlardan biri, kırık da olsa, sazlıklar arasında, Menderes Nehri’nin meydana getirdiği bataklığa gömülü. Milet’in sembolü olan aslan, sikkelerde de vardı. Antikçağ’da, ticarette karayolu taşımacılığının, denizyolu taşımacılığından daha pahalı olduğu göz önüne alınırsa, dört limanlı Milet’in, zenginliğinin kaynağı daha açıklığa kavuşuyor. Liman, gemicilerin, işçilerin, hamalların ve mal getiren öküz ve at arabalarının gürültüsüyle çok canlıydı. Ayrıca, tüccarlara, uzun yolculukları için, para temin eden bankerler de buradaydılar. Farklı dillerin konuşulduğu limanda, çevirmenlik geçerli bir meslekti. Aslanlı Liman’dan kente girilince, çarpıcı Tören Yolu, Didyma’daki Apollon Tapınağı’na kadar giden kutsal yolun başlangıcıydı. Tiyatronun yanında, araçların girmesinin yasak olduğu patikadan ilerleyince, biraz aşağıda, tonozlu yapılar göreceksiniz. Küçük bir merdivenle inilen bu yapı, Faustina Hamamları. M.S. 2. yüzyıla ait bu hamamlar, Milet’in en görkemli ve en iyi korunmuş yapıları. Beden eğitiminin yapıldığı, Gymnasion’un Palestra’sının avlusundan soyunma salonuna geçilir, bu salonun iki yanında bulunan küçük sınıflara ve Frigidarium’a girilirdi. Frigidarium’da, bir havuz ve orijinalleri Milet Müzesi’nde bulunan, biri aslan diğeri Nehir Tanrısı Maiandros heykellerinin bulunduğu çeşmeler vardı. Tiyatronun 200 metre güneyinde, çalılara bürünmüş, kiremit kubbesindeki leyleğin hemen göze çarptığı, 15. yüzyıla ait İlyas Bey Camii, Menteşe Beyi İlyas Bey’in Timurlenk’in tutsaklığından kurtulması üzerine, medrese ve camiden oluşan külliyenin bir parçası olarak yaptırılmış. Toprak bir patikayla varılan, sakin ve dingin bir bahçe içindeki bu az ziyaret edilen cami, aslında tiyatro ve hamamların yanısıra, Milet’in en güzel yapısı. Camiyi geçince, sağda Milet Müzesi var. Ne yazık ki 2000 yılında Didim’e taşınmak amacıyla kapatıldı, bir hafta sonra soyuldu ve 64 eser çalındı. Halen taşınmayı bekleyen müzeye kayıtlı 16 bin eser var ve bazıları bahçede. Milet ören yeri, 08.30- 19.00 arası açık. (Milet Müze Müdürlüğü; 0256 875 50 38) PRİENEÇağının en güzel planlanmış kentiDünya mimarisinin klasiklerinden olan Athena Tapınağı’nı ve çağının en güzel planlanmış kentini görmek için, Priene’ye gelmelisiniz. Söke’den Priene- Milet yoluna sapınca, Güllübahçe’ye kadar 11 kilometre devam eden yoldan sonra Priene antik kentinin tabelası sağınızda belirecektir. Bu yol, Tuzburgazı, Atburgazı, eski Doğanbey (Domaçya), Yeni Doğanbey köylerinden geçerek, Dilek Yarımadası’nın en son yerleşimi olan Karine balıkçı köyü ve Jandarma karakolunda sona erer. Priene’nin ilk kenti, M.Ö.1100 yıllarında, Atina’dan gelen İyonyalılar tarafından, Büyük Menderes Nehri’nin denize döküldüğü yerde, Samsun Dağı’nın eteğinde kurulmuş. Kent, bir zamanlar deniz kıyısındaymış. Ancak, nehrin taşıdığı alüvyonlar denizi doldurunca, halk, M.Ö. 4 yüzyılda, bugün kalıntıların bulunduğu, dağın yamacına yeni bir kent kurmuş. Priene, zamanında Yunanistan’ın Delphi kentiyle kıyaslanacak kadar güzelmiş. Özellikle de İskender’in gelişiyle, burası birçok görkemli yapıyla süslenir. Hatta o sırada inşa halinde olan Athena Tapınağı’na ismi yazılırsa, yapım masrafını üstleneceğini söyler. Bu isteği de kabul edilir. Helenistik ve Roma devirlerinde burada önemli eserlerin yapılması, Bizans çağında buranın bir Piskoposluk Merkezi olması, kentin kültürel altyapısının uzun süre sağlam kalmasını sağlamış. Ayrıca bu devirde büyük saygınlık kazanmış olan, dünyanın yedi bilgesinden biri Bias’ın buralı olması, Miletli Hippodamus’un Priene’yi semtlere ayırıp, dünyanın en iyi planlanmış şehirlerinden birini ortaya çıkarması ve birçok güzel kentte bugün bile kullanılan ‘’ızgara planı’’nı dünyaya mal etmesi, bu kenti daha da önemli yapıyor. Antik Priene kentine tırmanacağınız patikada, ilk göreceğiniz Helenistik sur kalıntıları çok etkileyici. Roma devrinde hiç onarım görmemiş, Helenistik oturma sıralarıyla çok iyi korunmuş 6 bin 500 kişilik tiyatronun kapasitesi ise Priene’nin nüfusuna eşitmiş. Ancak Priene’nin en etkileyici ve önemli yapısı, Athena Tapınağı. Zorlu bir tırmanmayı göze alıyorsanız, tiyatronun arkasından Akropol’e kadar yükselen ve zamanında kayaya oyulmuş basamaklardan yukarı çıkabilirsiniz. Bu sırada bazı su kemerleri ve sarnıçlara da rastlayacaksınız. Geri dönüşünüz, 1-1,5 saat sürecektir. Geri döndüğünüzde, galerilerle çevrili Agora’yı atlamayın. Burada, et, balık satılan yerler, bugün bazı tabelalarla işaretlenmiş. Burada sadece satış yapılmaz, hokkabazlar, kılıç yutucular ve dilencilere de rastlanırmış. Halk, burada bulunan Kutsal Stoa’nın altında, yaz ya da kış olumsuz hava şartlarından korunarak gezinirmiş. Diğer yönde, hemen Stoa’nın arkasında, Anadolu’nun en iyi korunmuş Bouleterion’u (Meclis Binası) var. Sıradışı bir mimarisi olan bu yapıda, detaylar şaşırtıcı. Hemen bitişiğinde, Prytanion (Vilayet Konağı) bulunuyor. Buradan, Agora’dan aşağıya, çalılar arasında kalan basamaklardan inince, az ziyaret edilen bir alt terastaki, Gymnasion ve Stadyum kalıntılarını görmek, zorlu da olsa, denemeye değer. Gymnasion’un duvarlarında, öğrencilerin kazıdığı 700’den fazla isim, suyun aslanların ağzından aktığı ve sporcuların yıkandığı taş küvetler hálá görülebilir. Priene ören yeri, 08.30- 19.00 arası açık. (Milet Müze Müdürlüğü; 0256 875 50 38) MENDERES’İN KÖYLERİSöke’den geçilerek girilen Priene- Milet güzergahı üzerindeki ilk köy, Güllübahçe... 18. yüzyılda, yamaçlarda kurulmuş olan Kelebeş Köyü, daha sonraları aşağı taşınmış ve adı değişmiş. Kiliseden, eski köyün kalıntıları hálá görülüyor. Büyük kilisesi, taş evleri, dar, parke taşı yolları ve küçük meydanıyla, tüm terk edilmiş görüntüsüne rağmen, karakteri olan bir köy. En büyük özelliği, Söke Ovası’nı kuşbakışı görmesi. Söke Ovası’ndan devam edince, pamuk tarlaları boyunca, Priene’den sonra, arkalarından Samsun Dağı’nın siluetinin yükseldiği köyler, Atburgazı ve Tuzburgazı’ndan geçilir. Doğanbey köyüne gelmeden önce, sağdaki sapak beş kilometre sonra Eski Doğanbey (Domaçya) köyüne varır. Evleri, Ankaralı ve İstanbullular tarafından satın alınarak, büyük bir zevkle restore edilen, bu bir zamanların 300 hanelik eski Rum köyünde, şimdilerde pek köylü yaşamıyor. Onlar, yeni köy Doğanbey’e taşınmışlar. Zeytin ağaçlarının içindeki köyün tepelerine çıkınca, harika bir deniz manzarası var. Buradan tekrar Priene- Milet yoluna çıkıp, sağa sapınca, sekiz kilometre sonra, Menderes Deltası lagünlerinin en büyüğü, Karine’ye varılır. Karine’nin sığ sularında, suyun içine girmiş balıkçıları, sık sık kayıklarını iterken görebilirsiniz. Buradaki balıkçıların hepsi bir kooperatifin üyeleri. Karine’deki tek restoranın balıkları da onlar tarafından yakalanıyor. nerede kalınırRoyal Hotel & Apart *** İncelik, içtenlik ve profesyonelliğin denge içinde sunulduğu, Kuşadası’nın en keyifli otellerinden. Üç yıldızın çok üzerinde bir kaliteye sahip butik tarzdaki otelin, palmiye ağaçları ve sarmaşıklarla çevrili büyük havuzuna bakan konforlu odaları, suit tarzda normal ya da dubleks apartları var. Klasik müzik eşliğinde, havuzbaşında içkinizi yudumlayabilir, barın yanındaki şömineli, zevkli şark köşesinde kitap okuyabilir ya da balkonunuzdan her şeye tepeden bakabilirsiniz. Otelin genç sahibi Canan İnanç’ın, aile gibi çalıştığı personeliyle birlikte, 18 yılın tek bir anını boşa geçirmediği ve bütün enerji ve heyecanını buraya yönelttiği, her an hissediliyor. Otel restoranının, Akdeniz ve Türk mutfağından oluşan zengin bir mönüsü var. Sabah kahvaltısı açık büfe. Kuşadası merkeze 1.5 kilometre mesafedeki otel, hem kent içinde hem de dışında olmayı başarabilen ender mekanlardan. Söke asfaltı üzerinde, Kirazlı yol ayrımı, Kuşadası, 0256 614 87 62, www.kusadasihotels.com/royalPriene Pansiyon & Kamping Mandalina ağaçlarının altında, çok hoş bir bahçede, 16 sade, tertemiz, taş oda. Priene’ye yakın konaklamak isteyen turistlerin çoğu burayı tercih ediyorlar. Tuvalet- banyolu odalar, kışın sıcak yazın serin, içlerinde buzadolabı var. Güllübahçe, 0256 547 10 09, 0542 542 87 87Gülten Pansiyon Priene yakınındaki iki mütevazı konaklama seçeneğinden biri... Üç yıldır turistlere hizmet veren bu aile işletmesi pansiyonun, dört tuvalet- banyolu, vantilatörlü odası, küçük bir havuzu ve havuza bakan bir terası var. Güllübahçe, 0256 547 12 15Hotel Haymanalı Söke’de kalmayı tercih edenler için, merkezde, köklü bir otel... Söke, 0256 518 17 26Akalın Otel Garajın karşısında... Söke, 0256 512 77 93nerede yenirSökeli Balıkçı Erdoğan’ın Yeri Karizmatik kişiliğiyle, çevresi tarafından sevilen, özel olarak yaptırdığı ızgarası ve balıklarıyla ünlü balıkçı Erdoğan’ın, 24 saat açık restoranı. Tuzburgazı, 0256 518 92 96 Boğaziçi Balık Restaurant Çakıltaşlarının üzerindeki, denize sıfır, bu salaş balık lokantası, 14 yıldır, en şık ve turistik restoranlardan kat kat üstün kalitede bir servis ve lezzet sunuyor. Şefik Bey, mezelerinde kullandığı zeytinyağından balığını pişirme metoduna kadar, her saniyesi titizlikle tasarlanmış şölen masaları hazırlıyor. Tereyağı, peynir, domates, mantar sote, kalamar ızgara, midye tava; her şey sıradanlıktan uzak ve buna rağmen fiyatlar uygun. Eğer Kuşadası’nda konaklıyorsanız, bir akşamüstü Zeus Plajı’nın üzerindeki Şefik’in Yeri’ne gelin ve hava kararıncaya kadar burada keyif yapın. Kuşadası’na 17 kilometre mesafede, Dilek Yarımadası Milli Park girişinde. Güzelçamlı, Kuşadası, 0256 646 14 94Sahil Balık Restaurant Duvarlarından çiçeklerin döküldüğü, iki katlı, taş bir binada, son derece sempatik bir ailenin işlettiği, Karine’nin tek balık lokantası. Taze balıklar, sıcak- soğuk mezeler, odunla pişen köy ekmekleri, eski göçmen sobalarında yapılan köy börekleri, fırında ezilmiş helva... Sabahattin Bey ve eşi Nefise Hanım, çocukları ve gelinleriyle birlikte, her zaman canla başla çalışıyor. Sıcak günlerde, deniz kenarındaki masalar, suyun içine konuluyor. Karine’de henüz elektrik olmadığından, jeneratörün bulunduğu restoranda her şey günlük yapılıyor ve kalanlar atılıyor. Dolunayda da etkileyici... Karine, 0533 312 99 47, 0535 480 79 64Şelale Restaurant Tarihi bir kemerden dökülen şelalenin yanıbaşında, yıllardır Priene’ye gitmek üzere buradan geçen turist gruplarına hizmet veren, Güllübahçe’deki en çok tercih edilen seçenek. Mezeler, ızgaralar ve alabalık var. Ayrıca geceyarısına kadar açık olan Şelale Restaurant’ın ilerisindeki Asmaaltı Çay Bahçesi ve bahçeli Shadow Cafe’de de soluklanabilirsiniz. Turunçlar Mah. Güllübahçe, 0256 547 17 25nasıl gidilir? İstanbul- Yalova- Bursa- Balıkesir- İzmir- Söke 660 km. (İDO ile Bandırma’dan da İzmir’e ulaşılabilir) Ankara- Afyon- Uşak- Aydın- Söke 620 km. İzmir- Söke 110 km. Kuşadası- Söke 25 km. Söke- Priene 11 km. (Güllübahçe) Söke- Milet 32 km. Söke- Didim 53 km. Uçak; Bu bölgeye ulaşmak için en yakın havaalanı, Kuşadası’na 70 km. mesafedeki, İzmir Adnan Menderes Havaalanı (0232 445 53 63). Otobüs; Boss’un (4440880), Kuşadası’ndan Ankara ve İstanbul’a direkt seferleri var. Söke garajdan, Kuşadası’na servis kalkıyor. Karadeveci (0256 518 21 56), Söke’den İzmir, Bodrum ve Milas’a gidiyor. Söke otogardan Güllübahçe’ye (Priene), sabah saatlerinden 19.00’a kadar, yarım saatte bir, minibüs seferleri var. Balat (Milet) minibüsleri, 10.00- 17.00 arası çalışıyor ancak dönüşler sorun olabiliyor. Minibüs saatleri hakkında bilgi almak için garajdaki Davutlar Durağı’nı (0256 518 56 88) arayabilirsiniz. Söke Birlik (0256 518 13 85), garajdan, Ortaklar- Selçuk aktarmalı olarak Aydın’a gidiyor. Tren; İzmir’den Basmane Garı’ndan Mavi Tren her gün Ankara’ya gidiyor. 9 Eylül Mavi Treni kuşetli ve Ankara 13 saatlik bir yolculuk. Ayrıca İzmir’den Bandırma, Eskişehir, Diyarbakır’a ve Ödemiş, Uşak, Söke gibi daha yakın noktalara da tren seferleri var. Her gün İzmir’den Söke’ye 19.00’da, Söke’den İzmir’e ise sabah 05.00’te tren seferleri var. (İzmir Devlet Demiryolları Santral- 0232 458 31 31, İzmir Basmane Garı- 0232 484 86 38, Söke Tren Garı- 0256 518 11 83). İzmir otogardan Kuşadası ya da Söke’ye otobüsler var. (İzmir otogar, 0232 472 10 10) araba kiralamaBudget İzmir, 0232 441 92 24 Climax İzmir, 0232 465 12 00 Körfez İzmir, 0232 365 79 28 Avis Milas- Bodrum Havaalanı, 0252 523 02 01 Budget Milas- Bodrum Havaalanı, 0252 316 73 82gerekli telefonlarSöke Belediyesi 0256 5182311Söke Emniyet Müdürlüğü 0256 5129860Söke Devlet Hastanesi 0256 518 23 62Söke otogar 0256 5182311- (187)Kuşadası Turizm Danışma 0256 614 11 03Kuşadası Devlet Hastanesi0256 618 24 14Menderes’te tekne turu Söke- Priene- Milet yolu üzerinden, 1. Menderes Köprüsü’nden (tabelada Taliye Köprüsü yazar) sağa, toprak yola sapılır ve 5.5 kilometrelik toprak yolun sonundaki balıkçı barınaklarına varılır. Yol, yaklaşık 20 dakika sürer. Bu yol üzerinde, mevsimine göre flamingolara rastlayabilirsiniz. İsterseniz, balıkçı Hasan, sizi motoruyla, Menderes Nehri üzerinde ve Ege Denizi’ne açıldığı yerde gezdirebilir. 0536 678 28 64 KAÇINSıcakta Priene’ye tırmanmakYağmurdan sonra, Milet’in antik limanına gitmeye kalkışmakMilet ya da Priene’de şık konaklama yerleri ummak YAKALAYINÇarşamba ya da pazar günü Söke pazarına gitmek Priene- Milet yolu üzerinde, geriye bakıp Priene Athena Tapınağı’nın sütunlarını görmeye çalışmakMevsim uygunsa, Söke Ovası’ndan birkaç dal pamuk toplamak
False