17 Ağustos

TÜRKİYE, Cumhuriyet tarihinin en büyük ulusal felaketini 17 Ağustos 1999 günü sabaha karşı, saat 03.00 dolaylarında yaşamıştı.

7,4 şiddetindeki korkunç deprem bir dakikaya yakın sürdü. İnsanlar uykuda yakalanmıştı.

Marmara Bölgesi'nin çoğu, iskambil káğıdı gibi yıkıldı.

Bilinçsiz ve sorumsuz bir biçimde yapılan evler, apartmanlar, işyerleri, fabrikalar çöktü.

Toprak yarıldı, o korkunç fay hatları bile ortaya çıktı.

Fakat sağlam ve ciddi biçimde yapılan yapılar kurtuldu. Gölcük Deniz üssünden geçen fay hattı orayı da altüst etmişti. Fakat tam üs duvarının yanındaki iki apartman çökmemişti. Fay hattı onların tam altından geçiyordu. Bunu o günlerde gözlerimle gördüm... Çünkü demirinden çimentosundan çalınmamıştı.

***

Yalova, İzmit, Adapazarı ve geniş çevresi yıkıldı. Düşünün ki, o gece ben Ankara'daki evimde uyurken, yanımdan gelen tuhaf çıtırtılarla uyandım ve evde birileri var zannettim. Bütün Türkiye sallanmıştı.

Çökmüş binaların altından on binlerce insanımızın cesetleri çıkarıldı. Tam sayı henüz bilinmiyor ama gerçek rakamın o zaman saklandığını ve azaltıldığını tahmin ediyorum.

Bence ölü sayısı 40 bin dolaylarında idi.

Türkiye bir ulusal felaket yaşamıştı. Sonrası ise biliniyor. Hizmetler aksadı. Böyle bir felaketi aklımızdan bile geçirmiyorduk ve hazırlıklı değildik.

Aradan iki yıl geçti, yaralar yeni sarılıyor. Şimdi bile pek çok eksik var. Deprem sonrasında hep söyledim ve burada da yazdım:

‘‘Meğer biz toplum olarak 17 Ağustos öncesinde ne kadar mutluymuşuz da, o mutluluğun değerini bilmezmişiz.’’

***

Aradan yaklaşık 3 ay geçti, bu kez kasım ayında Düzce ve çevresinde yeni bir deprem patladı. Yine aynı olaylar yaşandı ama bu kez daha hazırlıklıydık.

İşin en acı tarafı, Kızılay'ın ne ölçüde yetersiz ve örgütsüz olduğu, nasıl siyasete alet edildiği, hatta bazı yöneticiler ve personeli tarafından uzun yıllar boyunca nasıl soyulduğu, bu depremlerden sonra ortaya çıktı. Kızılay ne yazık ki, toplumun gözündeki güvenini büyük ölçüde yitirdi.

Ama bir şeyi öğrendik:

‘‘Türkiye bir deprem ülkesidir. Eninde sonunda bu felaketi yaşayacağız. Bu yüzden, şimdiden hazırlıklı olmak ve ona göre önlem almak gerekir.’’

Türkiye'de bir deprem misyoneri çıktı, ülkeyi karış karış gezdi, toplantılar düzenledi, basınla konuştu, bilgi verdi ve bu gerçeği bize öğretti. Misyonerin adı Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara idi.

Ona çok teşekkür borçluyuz.

***

Sevgili okuyucularım, giden canlar geri gelmiyor. Depremin sosyal maliyeti elbette en büyük yaraydı.

Ama Türkiye, 17 Ağustos ve onu izleyen ikinci depremle, korkunç bir ekonomik darbe yedi. Acaba yaşadığımız son krizlerde bu deprem harcamalarının payı var mıdır? Varsa, hangi ölçüdedir?

Araştırmaya değer bir konudur.

***

Ancak, depremde yediğimiz ikinci bir darbe daha vardı ki, bütün toplumu şok etmişti.

Dinci basında
korkunç yazılar çıkıyor, aynı kafadaki bazı kişiler her yerde, hatta camilerdeki vaazlarında bile konuşuyordu:

‘‘Gölcük'te (yıkılan donanma üssünde) ölen komutanlar deprem sırasında içki içip fuhuş yapıyordu, askerler onlara hizmet ediyordu. Allah onların cezasını verdi...’’

Gölcük'te enkaz altında can veren denizcilerimiz için bunları yazmaya elleri varıyordu.

Ama siviller için de söyleyecekleri vardı:

‘‘Depremin nedeni içki, zina, fuhuş ve kumardır. Ölenler fuhuşçu ve kumarcılardır. Allah onları uyardı.’’

İş bu kadarla da kalmadı. Türbanlı kızlar üniversite kapısında pankart açtılar:

‘‘7,4 yetmedi mi.’’

Yaşadığımız korkunç felaketler az gelmiş gibi, bir büyük yarayı da bu gibi sapıklardan aldık.

***

Deprem, hele bizim çürük yapılarla dolu ülkemiz için en büyük doğal afet. Diğer doğal afetlerde önceden önlem almanız, kaçmanız bir ölçüde mümkün. Ama depremin ne zaman, nerede ve hangi şiddette vuracağı bilinmiyor.

Evet, ‘17 Ağustos haftası’’ başladı. Ama biz toplum olarak unutkanız. Geçmişi çabuk unuturuz. Aynı çürük ve çarpık yapılaşma günümüzde de aynen sürmüyor mu?

Son depremlerde can veren insanlarımızı burada bir kez daha saygıyla, rahmetle anıyorum.

Allah'tan dileğim, ülkemize bir daha böyle felaketler yaşatmamasıdır.

Yazarın Tüm Yazıları