12 yaşında (gibi) Hande Yener ve yaşsız zamanlar

Melis Alphan’ın Kelebek’in birinci sayfasındaki Ayna’sını zevkle okuyorum.

Haberin Devamı

Ama cumartesi günkü Ayna’da yazdıklarına itirazım var.

Hande Yener’in Asmalımescit’te dolanırken giydiği beyaz tayt üzerine siyah beyaz çizgili/pembe kuru kafalı uzun tişört ve jean ceketli spor kıyafeti üzerine Melis şöyle yazmış:

“12 yaşındaki kızlar gibi giyinmeyi bırakıp yaşının giysilerine terfi edebilir. Sahneyi anladık da, burası sokak. Sahnede durduğu gibi durmuyor.

Bence oradaki kıyafetleri de bir şeye benzemiyor ya, neyse.”

Derdim Hande Yener ve kıyafeti değil. Asıl takıldığım Melis’in “yaşının giysilerini giy” şeklindeki nasihati oldu.

Çünkü “yaşının giysileri” kuralını, özellikle son 10 yıldır, pek uygulayan kalmadı.

Kimse 40’ına gelince 40 gibi, 60’ına gelince 60 gibi giyinmiyor.

Bir kuşak önceydi “yaşına göre giyinmek” kültürü. Artık bu yavaş yavaş bitiyor.

Ki bunu uygulayanlar sadece popstar ya da ünlüler değil.

Elbette yine belli bir kesim: Daha çok eğitimli/çalışan şehirliler, şehrin vitrininde görünenler...

“Neden artık yaşlarının gerektirdiği gibi giyinmiyorlar?” sorusunun yanıtı ise çoktan seçmeli:

İsterseniz buna “yaşsız görünme tutkusu” deyin, ister “güzel ve fit görünme arzusu”...

Ama şu bir gerçek; eskiden 50’sine gelince kendini “yaşlı” sayardı bir önceki kuşak.

Şimdi ise kendine yeni bir kariyer seçenler, kendini yeniden keşfeden 50’lik ya da 60’lıklar çoğunlukta...

Çünkü onlar anne-babalarının yaşam modelini benimsemiyor.

Dolayısıyla yedek kulübesinde bekleyen futbolcu gibi değiller.

Hep sahadalar. Haliyle, orta yaş denilen şey giderek 55-60 yaş oluyor.

“Yolun yarısı” da 50 filan.

Bu yüzden de yaşlarının gerektirdiği o ağır, o kasvetli giyim tarzını geçirmiyorlar üzerlerine.

Haberin Devamı

Nasıl geçti habersiz hafta sonu

11.11’E GİDİLDİ...

Cuma gecesi 11.11 tıklım tıklımdı. Burası şehrin iyi ve tek bir hatta (araya saçma sapan popüler dans hitleri ya da Türkçe pop karıştırmadan) müzik çalan kulüplerinden biri...

Ama mekan tıklım tıklım olunca tabii, bazen kavga çıkması kaçınılmaz oluyor. Mesela ben mekana girmeden bir saat önce küçük çapta bir kavga yaşanmış, herkes bunu konuşuyordu. Ama yine de kimsenin tadı kaçmamıştı.

Kenan İmirzalıoğlu da mekandaydı. Yanında bir kız arkadaşı vardı.

Öncesinde Refik’te görülmüş İmirzalıoğlu, orada yemek yemiş.

Kenan bir ara sigara içmek için 11.11’in kapısına çıktı. Sonra aniden taksiye atlayıp mekanı terk etti.

Oynadığı karakterlere ve sert duruşuna bakıp “Ne işi var 11.11 gibi elektronik müzik çalan bir kulüpte acaba?” diye düşünenler oldu.

Bu düşünceyi fazla etiket, fazla kategori buldum. Ne alakası var yahu?

Haberin Devamı

EELENCE VE XLARGE’A BAKILDI...

11.11 sonrası eski-yeni Türkçe pop hitlerinin çalındığı, 11.11’e göre fazla aydınlık olan eelence’ye uğramak bambaşka bir travma tabii.
Ama bünyeye iyi geldi bu karmaşa.

Sabah üçe doğru uğranan XLarge ise tam final mekanıydı: Kim kime dum duma, herkes kafasına göre takılıyor, fazla kalabalık değil, müzik bir uçtan bir uca savruluyor, jartiyerli bir drag-queen yanınıza gelip “tatlım hiç ilgilenmiyorsun benimle” deyip makas alıyor yanağınızdan... Filan.

İlginç şeyler...

Beyonce’nin yeni parfümü Heat’in reklam filminin gösterimi 19.30’dan önce İngiliz kanallarında yasaklanmış.

Gerekçe olarak da, reklam filminde Beyonce’nin vücut hareketlerinin ve kırmızı elbisesinin fazla tahrik edici olması öne sürülmüş.

Merak edip reklam filmini izledim.

Beyonce hakikaten çok seksi, hani neredeyse o kırmızı elbiseyi çıkarıp üstünden atacak gibi. Ama seksi video kliplerinden bir farkı yok bu reklam filminin. Abartmışlar. 

Bade İşçil’in İstanbul’da sürekli yürüdüğünü, dere tepe düz gittiğini Melike Karakartal’a verdiği röportaj sayesinde öğrenmiş oldum.

Ve kendisini takdir ettim.

İki açıdan:

1. İstanbul’da yürümenin zor olmasından dolayı...

Çünkü kaldırımların kalitesi ve hatta bazen varlığı süreklilik arz etmez bu şehirde. O yüzden yürürken zorlanırsın.

Ayrıca bu şehir bir Paris, bir Londra gibi dümdüz değildir ki, aniden karşına devasa bir yokuş çıkabilir ve yürüdüğüne pişman olabilirsin!

2. Bir kadının -ne kadar kalburüstü semtlerde bulunursa bulunsun- tek başına onca saat yürümesinin çok da kolay olmamasından dolayı... Biri laf atar, trafikteki korna çalar, filan filan... Türlü salaklıklara maruz kalınabilir yani.

Yazarın Tüm Yazıları