11 ve 12 Eylül’ün yıldönümü; Orhan Pamuk zamanı...

Biri dünya için, diğeri Türkiye için önemli “tarihler” idi. 11 Eylül dünya için; 12 Eylül, Türkiye için. İlkinin 6. yıldönümüydü dün ve bugün de, ikincisinin, 27. yıldönümü.

Haberin Devamı

Aradan geçen 6 yıl içinde, 11 Eylül’ün sonuçları dünyanın tüm siyasi kimyasını değiştirdi. Olayın ardından gelen bir buçuk ay içinde Afganistan’a askeri harekat başladı, Taliban rejimi çökertildi. Bir buçuk yıl kadar sonra ise Irak işgal edildi, totaliter Arap milliyetçisi Saddam rejimi tarihe karıştı.

Her ikisinin yol açtığı “sismik titreşimler”, Amerikalı akademisyen Samuel Huntington’un 1990’ların başlarında ortaya attığı ve ortaya atıldığı vakit pek de öyle üzerine düşülmeyen “Medeniyetler Çatışması” hipotezini gündeme getirdi ve hala gündemde tutuyor.

Türkiye, “Medeniyetler Çatışması”nın “fay hattı” üzerinde bulunan bir ülke ve toplum ve o nedenle 22 Temmuz seçim sonuçlarının ortaya çıkarttığı tablo, hem Batı’da ve hem de Doğu’da yoğun tartışmalara yol açtı.

Haberin Devamı

Türkiye’nin kendisi ise, 12 Eylül’den 27 yıl sonra, “askeri darbe”nin üzerine geçirdiği 1982 Anayasası adlı “deli gömleği”ni sırtından çıkartmaya yeni ve bir “sivil anayasa” yapmayı tartışıyor. Türkiye, bunu becerirse, post-11 Eylül dünyada, “Medeniyetler Çatışması”na nokta koyan, dünyanın en önemli ülkelerinden biri haline gelmeyi becerecek.

O nedenle, “esası” kaçırmamak, TÜSİAD’ın son açıklamalarında ortaya çıktığı gibi, “atı arabanın önüne koymamak” ve “yeni anayasa” tartışmalarında, “yeni-demokratik Türkiye” hedefine yönlenmek gerek.

Türkiye’nin uluslararası alanda yıldızının parlayabileceği bir geleceğe yönelebilmek için.

 

***           ***        ***

 

Türkiye’nin uluslararası alanda zaten parlamış olan bir yıldızı mevcut. Bu, bir birey. Onun saçtığı parlaklık, ne ekonomik göstergelerle ilgili, ne “hukuk çerçevesi”nin modernize edilmesiyle. Peki, neyle? Düşünce planında yaptığı yaptığı katkıyla ve kaleminin gücüyle.

Kaleminin gücüyle, dilimizi, Türkçe’yi onurlarından bu bireyin adı Orhan Pamuk.

11 ve 12 Eylül’ün yıldönümünde Orhan Pamuk nereden çıktı diye sorabilirsiniz ve bunda haklı da olursunuz. Zira, bu ülkenin büyük şehirlerindeki kitapevlerinde “en çok satanlar” listesinin başında Ergün Poyraz adlı birinin “Musa’nın Çocukları” ve “Musa’nın Gülü” adlı kitapları yer alıyor.

Haberin Devamı

Bu kitapların ilki, Başbakan Tayyip Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan hakkında ipe sapa gelmez iddialar ve koyu bir “anti-Semitizm”le bezenmiş, kitaptan ziyade bir “psikolojik savaş” ürünü. İkincisi ise, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e aynı şekilde, “psikolojik savaş”la saldırıya geçen, kitap demeye bin şahit gerekcek bir çirkinlik manifestosu.

Bunların “en çok okunanlar” arasında yer alabilmeleri, Türk okurunun bir ayıbı sayılmalı.

Peki, bu “en çok satanlar”ın başında yer alan kitapların yazarı kim ve şu anda nerede diye soracak olursanız, “Vatansever Kuvvetler Güçbirliği Hareketi” adlı, uyuşturucu kaçakçılığından suikast planlamaya uzanan çeşitli iddiaların hedefindeki bir çete örgütlenmesinin ileri gelenlerinden biri olarak cezaevinde. Evinde kitaptan ziyade, ateşli silahlar bulundu.

 

Haberin Devamı

***        ***          ***

 

Neyse, biz Orhan Pamuk’a dönelim. ABD’de 1850’den beri yayınlanan Harper’s Magazine adlı ünlü edebiyat, kültür ve siyaset dergisinde Scott Horton imzalı “The Importance of Being Orhan” (Orhan Olmanın Önemi) ve Christopher De Bellaigue imzalı “There is no east: Reading Orhan Pamuk” (Doğu diye bir şey yok: Orhan Pamuk Okumak) başlıklı iki çok önemli makale yayınlandı.

İlki şöyle başlıyor:

“Yaşayan en büyük yazar kim? Toplum, genellikle, yaşayanlar hakkındaki en büyük yargıç değildir. En çok satanlardan, çoğunlukla, zamanın sınavından geçemezler. Dahiler çok kez fark edilmeden, toplumun kıyısında yaşayarak ve ölümlerinden uzun süre sonra şöhrete ulaşarak, geçer giderler. Elbette, bunun istisnaları vardır: Goethe, Hugo, Tolstoy, Twain. Bu bakımdan, şu andaki kuşağın büyüklüğünü ölçmek için çok erkendir. Ama, çağdaşlar arasında biri bence böyle bir adamdır; Christopher De Bellaigue’ın makalesinin konusu olan Orhan Pamuk.”

Haberin Devamı

Yazısından Türkiye’yi, özellikle İstanbul’u gayet iyi bildiği anlaşılan Scott Horton, “Pamuk, İstanbul anlatıcısıdır ve Dr.Johnson’un onsekizinci yüzyılın ruhuyla Londra’nın, Balzac’ın ondokuzuncu yüzyıl başlarında Paris’in ya da Gogol’ün St.Petersburg’un olduğu gibi İstanbul’un içinden bir ustasıdır” diyor ve yazısının son paragrafında “Orhanbey bir dahidir” değerlendirmesine yer vererek, onun bu sonbaharda New York’a dönecek olmasından mutluluğunu ifade ediyor ve yazısını şöyle sonlandırıyor:

“Evet, Orhanbey’e bir süre için ihtiyacımız var. Ona, İstanbul’un ve şanlı geçmişinin şampiyonluğunu yapan birisi için ihtiyacımız var. Orhan Pamuk’a, her iki dünyanın en iyi yanlarını çıkartmayı ve karıştırmayı bilen bir kurtarıcı sanatçı olarak ihtiyacımız var. Dünyamızı böylece bir dengede tutabiliriz. Orhan Pamuk’un rolü hayatidir. De Bellaigue’in makalesini okuyun ve bir kitabevine giderek, Kar, İstanbul, Kara Kitap ve Benim Adım Kırmızı’yı satın alın. Bu, iyi bir başlangıçtır. Pişman olmayacaksınız.”

Haberin Devamı

Günlük hayatın gelgitleri arasında kafası karışmış, kimi moralsiz Türk okurlara da tavsiye olunur...

Yazarın Tüm Yazıları