'Zorla Güzellik'

Güncelleme Tarihi:

Zorla Güzellik
Oluşturulma Tarihi: Şubat 21, 2011 17:53

Haberin Devamı

Öncekilerde sanat akademisi öğrencileri ve beyaz yakalılar üzerinden anlatılan kavram, bu kez işçilerden feyz alınarak işleniyor. Eser, çarpıcı, sert, hızlı ve komik diyaloglarıyla Labute’da deyimiyle ‘Yeni Komedi’. Yani, belki de gülmek için gitmeyecek ama izlerken kahkahalara boğulacaksınız. Eseri, Kenterler’de yetişen Engin Hepileri (Greg) ve Defne Halman (Steph) yönetiyor. İkili aynı zamanda sahneyi de paylaşıyor. Engin Hepileri’yle provalar sırasında üçlemenin son eserini ve Halman’la paylaştığı yönetmenliği konuştuk.

‘Zorla güzellik’ Neil Labute’un güzellik üçlemesinin sonuncusu. Neden sonuncusunu sahnelemeyi tercih ettiniz?
- Zorla Güzellik’in, Neil Labute’un diğer oyunlarından bir farkı var. İlk iki oyunda baş karakterler basiretsiz ve eylemsiz kalır. Bu oyunda ise Greg, oyunun sonunda bir karar veriyor. Ve bir şekilde olgunlaşıyor.
İzleyici ilk iki eseri izlemeden sadece Zorla Güzellik’i izleyerek bir sonuç çıkarabilecek mi?
- Elbette. Her biri farklı hikâyeler. İlki sanat akademisi öğrencileri arasında, ikincisi beyaz yakalılar arasında, Zorla Güzellik ise işçiler arasında geçiyor. Yani Neil Labute güzellik kavramını üç farklı statüde irdeliyor. Ama bir uyanış olacaksa işçiden başlamalı diyor ve bu oyunun sonunu farklı bitiriyor.

Haberin Devamı

Zorla Güzellik

BEN HANGİSİYİM DİYE SORACAKSINIZ

Eserde hem oyuncu, hem de yönetmen olarak Türk izleyicisine yönelik uyarlamalar, değişiklikler yaptınız mı?
- Değişiklik demeyelim ama bir kısaltma yaptık. Oyunun sözü, yeryüzünde yaşayan her insana; “Şu güzellik denen efsaneye gelin bir de buradan bakın” diyor. Ama Amerika’da geçen bir hikâye anlatıyoruz. Dolayısıyla bize uzak gelen, o kültüre ait ve kıtasal espirilerden teksti arındırdık.
Peki, eserin ‘tema’sında ne yatıyor, oyun neler anlatıyor?
- Yaşadığımız hayatın keşmekeşinde madde üzerinde, ki buna insan bedeni de dahil, neden bu kadar durduğumuzu, aslında bizi maneviyatın ayakta tuttuğunu çarpıcı bir dille sunan bir yeni komedi. “Yeni Komedi”, Neil Labute’un bu oyunlar için seçtiği bir başlık. Gülmek için gelmeyip, kendinizi kahkahalarla gülerken bulduğunuz oyunlar bunlar. Sonucundaysa izleyici, “Ben hangisiyim” diye soracak herhalde. Ya kendine yine yalan söyleyip güzeldi deyip gidecek ya da sorunun gerçek cevabı için bir kez daha düşünecek.  
Siz nasıl bir karakteri canlandırıyorsunuz?
- Greg, oyunun eksen karakteri. Bütün olaylar onun başından geçiyor. Greg şimdiye kadar, belki de birilerini kırmamak için, etliye sütlüye dokunmamış biri. Duygularını belli edip dışa vurmaktansa, onları yaşamaya çalışan genç bir işçi. Greg’in başına, kafasını ve yüreğini karşı karşıya getiren bir dizi çarpıcı olay geliyor ve en sonunda bir şeyler yapması gerektiğini anlıyor. Labute’un dili ve anlatımı çok sade. Dolayısıyla metne daha fazla hizmet edebilmek için aynı sadeliği oyunculuklarımızda da kullandık.
Bu karakteri canlandırmak için özel bir çalışma, araştırma yaptınız mı?
- Köşeleri olmayan ancak son derece renkli ve espirili bir adam Greg. Rahat olmaya ve Labute’un şifrelerini iyi çözmeye ve kafasındakileri iyi anlamaya çalıştım. Ve oyun çıktığı günden beri de çok iyi anlaşıyoruz... Defne’yle tek derdimiz baştan beri “mış” gibi yapmamaktı. Dört karakter de tüm gerçekliğiyle ve samimiyetiyle oradalar. Greg ise yaşananların tam ortasında. Dolayısıyla kimseye “mış” gibi yapacak bir hali de kalmıyor zaten.

Haberin Devamı

DEFNE’YLE BİRBİRİMİZE GÜÇ VERDİK

Defne Hanım’la uzun zamandır sahnede birlikte çalışıyorsunuz ama neden yönetmen koltuğu için iki kişi olmayı tercih ettiniz?
- Biz birbirimizi iyi tamamladık bu oyunda. Beni dışarıdan gözetleyecek biri lazımdı bu rol için. Bu da Defne’den başkası olamazdı. İkimiz de birbirimize güç verdik. Ancak burada Gökçer ve Aslıhan’ı da unutmamalıyım. Aslında bu tam bir ekip çalışmasıdır. Biz Defne’yle ne hayal ettiğimizi herkese anlattık. Hep beraber anlaştık ve hep birlikte çalıştık. Defne mesleki tecrübesiyle ve bilgisiyle tabii ki benim için bulunmaz bir değer. Ama daha önemlisi onun çalışma azmi ve tiyatroya olan hiç bitmeyecek inancı. Bu bizim belki de ortak noktamız. İnsanın inandığı şey aynı olunca anlaşması hiç de zor olmuyor galiba.
Defne Hanım’la çatıştığınız bölümler mutlaka olmuştur. Bunlar neler ve nasıl çözümler ürettiniz?
- Oyunun müzikleri. O hep rock, hatta hardrock duymak istedi bu oyunda. Tabii onun enerjisinin karşılığı bu müzik. Ama bu oyun sözel, fiziksel ve duygusal olarak yeterince sert. Dolayısıyla da sahne geçişlerinde seyirciye  daha yumuşak melodiler sunmanız gerektiğine karar verdik. Müzikten bahsetmişken “Black Keys” grubunun adını anmadan olmaz, tek bir parça kullanıyoruz ama oyunun ana temasını hissettiriyor.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!