Zor zamanlarda insan yönetmek

Güncelleme Tarihi:

Zor zamanlarda insan yönetmek
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 25, 2016 15:04

Terör olayları sebebiyle zaten zor bir dönemden geçerken, geçen cuma da darbe girişimiyle büyük bir şok ve korku yaşadık. Hepimizin aklında aynı soru: “Ülkenin geleceği ne olacak?” Bu ortamda çalışmak da pek çoğumuz için anlamsız. Çalışanları motive etmek, birlik ve beraberliği sağlamak için yöneticilere de iş düşüyor.

Haberin Devamı

Zor zamanlarda insan yönetmek
SON zamanlarda artan terör olayları ve darbe girişiminden sonra, belki de gelecek kaygısını en yoğun hissettiğimiz günleri yaşıyoruz. Bu ortam, bazı kişilerde depresyona, panik atak nöbetlerine sebep oluyor. Aynı şekilde kaygı bozukluğu da çok yaygın.

İnsanlar, kendilerinin ve yakınlarının can güvenliğinden endişe ediyor. Bu kaygıyla sabahlara kadar uyuyamıyorum diye piskologların kapısı çalıyor insanlar.

Diğer taraftan bir çok şirket de önünü göremediği için projelerini erteliyor. Hepimiz işlerimize devam etmek zorundayız ama bir çoğumuz da çalışmak için bir motivasyon yok, herkesin aklında ‘ülkeye ne olacak kaygısı’ var.

Buradaki en büyük görev toplumu yöneten kişilere düşüyor, sağduyulu ve serinkanlı, toplumsal paniği sakinleştirecek açıklamalar yapılması gerekiyor. Toplumsal olarak dayanışma ve birlik beraberlik içine girmemiz gereken bir dönemde olduğumuzu söyleyen Flow Coaching Akademik Direktörü Talyaa Vardar, “Maalesef, sosyal medyadan da basından da gördüğüm bu dayanışma kültürü yerine daha çok hakaret kültürü. Türk insanının dili fazla şiddet içeriyor. Sürekli bir negatife odaklanma ve kendisi gibi düşünmediği için en yakınlarını bile yerme, kinayeli iğnelemelerle eleştirmek kültür kodlarımıza işlemiş durumda. Türkiye mozaiği farklı kültürel yapıları barındırıyor. Birbirimizi sevmek zorunda hissetmeden yan yana yaşayabilmek için iletişim tarzımızda mesafe kat etmemiz gerekiyor. Bu şiddetli üslubu bırakmak için toplum olarak ciddi bir farkındalık ve iletişim tarzımızla ilgili de uzun soluklu bir eğitim sürecine ihtiyacımız var. Benim elimde olsaydı, Türkiye’de okullarda, sivil toplumlarda, mahallelerde pozitif psikoloji eğitimleri başlatırdım” diyor.

İŞE SARILMAK EN SAĞLIKLISI
Talyaa Vardar, bir taraftan da işine gücüne dört elle sarılanları da gördüklerini ve bu durumun da sağlıklı olduğunu söylüyor: “İnsanlar işine gücüne dönmek istiyor, çünkü işin devam ediyor olması demek hayatın normale dönmesi anlamını taşıyor. Türkiye çok olağan üstü bir dönemden geçiyor. Herhangi bir batı ülkesinde bunlar yaşansa inanın tüm hayat durmuştu, kimse işine gücüne gitmez, evinden dışarı çıkmazdı. Bizdeyse, her çalışan bir kahraman benim gözümde. İnsanlar ertesi gün kalkıp işinin başına geçiyor ve tüm kaygısına, korkusuna rağmen bir şeyler yapmaya çalışıyor. Elbette ki belirsizlikten kaynaklanan bir duraklama dönemi yaşıyoruz. Projeler durdu, işler durdu. Yönetimler bazı şeylerin öngörülebilir hale gelmesini bekliyor yeniden devam tuşuna basmak için. Bu nedenle bu dönemde verimlilikten bahsetmek çok mümkün değil, ancak bireysel üretkenlikten bahsedebiliriz. Çalışan kesim bir an önce hayata kaldığı yerden devam etmek istiyor.”

Peki kurumlar bu ortamda çalışanlarına destek olmak, onları motive etmek için neler yapmalı? Vardar, en büyük görevin yöneticilere düştüğünü söylüyor:
- Kurumlarda en büyük görev tepe yöneticilerine düşüyor. CEO’ların, genel müdürlerin içerideki iletişimi etkin bir şekilde yöneterek çalışanlarına aidiyet hissi vermeleri gerekiyor. Çalışanlarına sahip çıktıklarını vurgulamalı, sağduyuya ve sakinliğe davet etmeliler. Çalışanların bu dönemde kendisini güvende hissetmesini sağlamak kritik.
- Bazı şirketler evden çalışma uygulaması getirdiler. Ben işe gitmenin, fiziksel olarak bir arada olmanın insanlara bir güç verdiğini düşünüyorum. Dolayısıyla burada kurumlar tercihi çalışanlara bırakabilir.
- Çalışanlara toplu veya bireysel olarak stres ve kaygı koçluğu; psikolojik destek gibi uygulamalar da bence düşünülmesi gereken hizmetler.

BAKMADAN GEÇME!