Zil ve düdük...

BEN zil sesini bilmem.

Benim sevgili öğretmenimin düdüğü vardı.

Boynunda kalın bir ipe bağlı düdüğü öttürünce, biz çocuklar sınıfa koşardık.

Zaten tek öğretmen ve tek sınıftık.

Bir dershanelik okulda birden beşe kadar tüm sınıflar aynı odadaki sıralarda yan yana otururduk.

Ben sınıf geçmeyi de bilmem.

Biz sıra geçerdik.

Babam Atatürkçü bir memurdu. DP iktidarı onu hiçbir zaman sevmedi ve devamlı sürgün edilirdi babam. Tarih derslerinde tam ‘Sümerler’e geldiğimizde tayinimiz çıkardı.

Bu yüzden ben tarihi de ‘Sümerler’e kadar bilirim.

Gerisini bilmem.

*

Dün çocuklar okullara koştular, zil çaldı.

Zil sesinin
ne kadar güzel olduğunu ilk kez dün hissettim. Ve ne kadar anlamlı, ne kadar önemli olduğunu.

Çünkü aynı gün, yani dün, bir düdük sesinin de yıldönümüydü; 12 Eylül darbesinin...

(.....)

Düdük seslerinin tek alternatifidir zil sesleri.

Zil sesi
ile koşan çocuklar, bizler gibi olmayacaklar.

Ne bu güzel ülkeyi darbelerin kucağına iten, sonra tekrar iktidara gelip ailesiyle ülkeyi soyan, şimdi de bilgiçlik taslayan pişkin politikacılar çıkacak zil sesine koşan çocukların arasından...

Ne dergáhları-tarikatları-şeriatçıları yüreklendirip, ama yurtsever gençleri darağaçlarında asan darbeciler çıkacak...

Ne 12 Eylül’de düdük çaldığı zaman darbecilere yalakalık yapan, şimdi horozlanıp hesap sormaya kalkan dönek gazeteciler çıkar bu çocuklardan...

Ne de her gelene ‘ağam-paşam’ diyen, pısırık, sessiz, tepkisiz, ahmak, ama avantacı-sahtekár toplum olacak bu çocuklar...

*

Dün zil sesine koşan çocuklar farklı olacaklar.

Onların iyi-kötü sınıfları var.

Gözleri sevgi dolu, yürekli, aydınlık sevdalısı, çağdaş, pırıl pırıl öğretmenleri var.

Geçmişten biraz olsun ders almış babaları, sabahın karanlığında kalkıp beslenme çantası hazırlayan anneleri var.

Zil sesleri var.

Bence çocuklar bizim gibi olmayacaklar.
Yazarın Tüm Yazıları