Zeynep'in hikayesi

Bazen keyifle, bazen de kıskanarak okurum seni. Kıskanmamın sebebi, gazetecilik mezunu olmama rağmen, mesleğin hazzını yaşadığım Hürriyet'te sadece bir yıl çalışabilmiş olmam.

Devam etseydim, bir köşe sahibi olabilir miydim bilmiyorum. Ama şunu biliyorum, seninle benziyoruz: Ben de tutamam içimi. Bu girizgah yeter. Çünkü konumuz, kanserli memem!

*

36 yaşındayım. Geçen yıl kanser oluncaya kadar fiziğim gayet düzgündü. Eşimle (evli olduğumu söylemiş miydim?), şahane bir ilişkimiz vardı. Bir kadının isteyeceği (tabii, bunlar da göreceli ama) herşeye sahiptim. Hayranlık duyduğum (bak, bu çok önemli, bir kadının erkeğine hayranlık duyması gerekli), her zaman beni güldüren, acayip şefkatli, durup dururken alnımdan, saçımdan öpen bir adama sahiptim. Başımızda evimiz, altımızda arabalarımız vardı. Kışları kayağa, yazları tatile ve üye olduğumuz havuzlara giderdik. En önemlisi muhteşem bir cinsel hayatımız vardı. Ve tabii birlikte yaşadığımız fantezilerimiz...

*

Neyse, kanser olduğumu öğrendiğimde, günün birinde, ortada makul bir sebep yokken, küt diye, doktorum bana ‘‘Açacağız bakacağız, o bölgeyi alacağız, sorunun büyüklüğüne göre, göğsünün yarısını da alabiliriz’’ dedi. Benim tepkim ne oldu dersin? Salakça ama ‘‘Benim göğsüm zaten küçük!’’ dedim. O, biraz tereddütlü, devam etti: ‘‘Tamamını almamız da gerekebilir!’’ ‘‘Hayatım söz konusuysa, memenin lafı bile olmaz’’ dedim, yutkunarak.

Onbeş günde herşey olup bitti. İki ameliyat geçirdim. İlkinde bir şey yok dendi. Gerçekten de, bu ülkenin en iyi cerrahlarından ve patologlarından biri ameliyatımı yapmıştı. Herşey okey'di. Amerikalıların önerdiği bir testi de, son olarak yapıp, beni taburcu edeceklerdi ki, maalesef binde bir görülen bir meme kanserine yakalandığım anlaşıldı.

Ve... ve... Memem alındı!

*

Hastaneden çıktım, göğsüm henüz bantlı olduğu için durumun vehametinde değildim. Herşeye iyi tarafından bakmaya çalışan biriyim. Bu olgunluğum, bandajlar çıkarılıp ilk banyoma izin verildiği güne kadar devam etti. Banyoya girdiğimde eşim de benimle birlikteydi. Gözüm aşağıya kaydığında, gördüğüm manzara, hayatı boyunca kendiliğinden bayılmamış olan beni bile, üç beş saniye belki, bayılttı! Tepkim aynen şöyleydi: ‘Bedenimi reddediyorum! Bu benim değil! Oraya elimi asla sürmeyeceğim!’

Katıla katıla ilk defa ağladım. Yanlışlıkla aynada görürürüm diye gözlerimi kapadım.

*

Bu 15 gün sürdü.

Sonunda aynanın karşısına geçip, ‘‘Gel bakalım, mecburen birlikte yaşayacağız’’ dedim. Tam da kendimle barışmışken, o gün, tedavinin sonraki kısmı için doktorlarıma gidecektim ve kemoterapiler yüzünden kel, kaşsız ve kirpiksiz kalacağımı öğrendim. İlk düşündüğüm ne oldu dersin? Sevişirken eşim yüzüme bakamayacak! Kafama da peruk takmam gerekecek! Tabii bunlar iyimser düşüncelermiş. Meğer kemo'lar başlamadan sürekli sevişmeliymişiz! Çünkü sonra halin kalmıyor.

*

Bu arada, eşime varolan hayranlığım da arttı. Bir ay boyunca beni o yıkadı. Moral vermek için şöyle diyordu: ‘Bu göğsün senin kadın halin, bak bu da genç kız halin!’ Ve o dönem, yemin ediyorum, göğsümdeki ipliklerle ve bedenim aldığı o tuhaf halle kadından başka herşeye benziyordum! O ağır tedavi yüzünden, sonunda Auschwitz toplama kampındaki Yahudi kadınlara benzemiştim, yeşil bir surat, mor dudaklar ve mor gözaltları. İlk zamanlar sevişiyorduk. Ama takdir edersin ki, o şartlarda romantik bir cinsel beraberlik yaşamak mümkün olmuyor.

Bazen gülüyorduk da halimize...

*

Bu arada beni menopoza da soktular.

Yani gel keyfim gel!

Doktorum ameliyattan sonra bir psikoloğa gitmemi, memesini kaybeden kadınların buna ihtiyacı olduğunu anlattığında, kocam psikoloğumun kendisi olacağını söyledi. Hakikaten de dediğini yaptı. Her akşam kapıdan girerken, beni güldürecek numaralar çekti. Üstelik iki enflasyon ve bir de devalüasyon krizi geçirmiş olmamıza rağmen! Buraya kadar herşey tamam. Ama sonra, durup dururken ağlama krizlerim başladı. Çünkü kanser tedavisi gören bir kadının çocuk sahibi olamayacağını öğrenmiştim. Yumurtaların dondurulup sonradan çocuk sahibi olma sansı varmış, ama bu işlemin kemo'dan önce yapılması gerekirmiş. Yine de bir deneme. Sonra da yumurtalığımda 4 cm'lik bir kist varlığı ortaya çıkmasın mı? Çıksın...

*

Bütün bunlar yaşanırken mahvolan bir cinsel yaşam, o çok hayranlık duyduğum kocamın yanında soyunamamak, onun bütün telkinlerine rağmen, bedenimden nefret etmek...

Eskiden herkes bizi kıskanırken, şimdi ben herkesi kıskanıyorum. Hala birbirimizi çok seviyoruz ve mutlu olduğumuza inandırıyoruz ama... Neyse, yaşam devam ediyor, değil mi? Ve ben azimliyim, yaza da artık kendime yeni bir meme yaptırırsam, herşey eskisi gibi olacak! Eskisi gibi değil belki, ama iyi olacak. Niye yazdım tüm bunları biliyor musun? Her an herşey olabiliyor hayatta, şükretmesini bilmek gerekiyor. Ve sağlıklıyken, bedenlerimizin, memelerimizin keyfini sürmek icap ediyor. Öptüm seni.
Yazarın Tüm Yazıları