Zeynep Atikkan: Pragmatizmin üstünlüğü!

Zeynep ATİKKAN
Haberin Devamı

ORTALAMA Amerikalı için önemli olan ‘‘işin bitmesiydi’’.

İşine gücüne, programına, planına düşkün Amerikalı, seçim sonuçlarını almak için yaşamından en fazla yirmi dört saat ayırabilirdi. Otuz altı gün bekleyerek kendine göre hatırı sayılır bir fedakárlık yaptı. Kendi çapında bir rekor kırdı. Dört yıl sonra yani gelecek seçimlerde böyle bir fedakárlığı yapmayacağından emin olabilirsiniz.

Oy verirken, yaşlı Floridalılar pusulalara yanlış mı basmışlar vs. meselesine gelince, benzer hataların bir daha ortaya çıkmaması için şimdiden binlerce uzmanın, yaşlıların pusulaya basma yetenekleri üzerinde ayrıntılı çalışmalar yapmaya başlamış olmaları kimseyi şaşırtmamalı.

Çözümsüzlük olmasın da ha Bush gelmiş, ha Gore. Zaten kampanyanın başından beri, al birini vur öbürüne, deniyordu. Alındı, vuruldu ve de pragmatizm karar verdi. Hem de öyle bir karar verdi ki, bu çok iddialı ‘‘hukuk devletinde’’ hukuka siyaset karıştırarak sonucu açıkladı.

* * *

Bilindiği gibi, elle mi sayılsın, makineye mi güvenilsin vs. derken olay Yüksek Mahkeme'nin kararına kaldı. Mahkeme de elle sayılırsa ‘‘Geç kalınır. Sonuçlar vaktinde yetişmez’’ şeklinde ‘‘hukukla ilgisi’’ olmayan ancak bol siyaset ve de bol ‘‘pragmatizm kokan’’ bir kararı patlattı.

Şimdi ‘‘hukuk’’a fesadın ve siyasetin nasıl karıştığı yolundaki akademik çalışmalar için düğmeye basılmış olduğundan da kimse şüphe etmemeli.

Tabii sayımın otuz altı gün sürmesi ve de Amerikalılar ‘‘madara’’ oldu diye bütün dünyanın sevinmesi filan işin espri tarafı. Ancak hukuk devleti deyince mangalda kül bırakmayan bu ülkede, ‘‘hukuk’’un atanmış mahkeme üyeleri tarafından balıklama ‘‘siyasete’’ dalması ciddi sonuçları olacak bir ‘‘ilk’’. Bu ‘‘ilk’’in, kurumların sağlamlığına ve de geleneklere pek değer veren muhafazakárlar tarafından başlatılmış olması da ilginç bir nokta.

Bush'un başkan olmasına gelince: 7 Kasım'ı 8 Kasım'a bağlayan akşam ortaya çıkan komediden sonra zaten iki aday açısından bir siyasi meşruiyet sorunu başlamıştı. İkisinden biri başkan oldu; o meşruiyet meselesi başkanlık süresince yani dört yıl devam edecek.

Bush açısından durum biraz daha vahim. Bütün kampanya boyunca dünyadan bihaber olduğu, babasının arkadaşlarının desteğiyle işleri yürüteceği söylendi. Bütün bunlar şimdi hayata geçiyor.

Ortalama Türk, ortalama Alman ya da Rus diye bir genelleme yapılabilir mi bilmiyorum. Ama iki yüz yetmiş beş milyonluk bu ülkede bir ortalama Amerikalı'dan söz etmek mümkün. İşte o Amerikalı için, oyunu Gore'a da vermiş olsa ‘‘Bush’’un Beyaz Saray'a yerleşmesi dünyanın sonu değil. Kamuoyu yoklamalarında Bush öne geçmeye başlayınca Teksas valisinin yönetimdeki toparlayıcılığı ön plana çıkartılmaya başlamıştı. Yani Bush'un Demokratlar'la da çalışabileceği mesajı verildi. Şimdi muhalifleri bile ondan ‘‘çok da parlak olmasa bile sempatik ve rahat adam’’ diye söz ediyorlar. Ve de iyi bir yönetim sergileyebileceğini düşünüyorlar.

Çünkü ortalama Amerikalı'nın başarısızlığa ve belirsizliğe tahammülü yok.

* * *

Çok yazıldı çizildi, ama tekrarlamakta yarar var. O ortalama Amerikalı ‘‘aman entelektüel olmasın, alengirli laflar etmesin de ne olursa olsun’’ diyen bir tavra da sahip. Bush'un entelektüel kapasitesi de ortalama Amerikalı'yı rahatlatıyor!

Başkan çocuğu, Amerika'nın en iyi üniversitelerinden Yale mezunu, Teksas valisi olmakla birlikte ısrarla ‘‘alelade’’ adam imajı veren Bush'un başkanlık serüveni başlıyor.

Bu noktada pek çok Avrupalı aydının tepkisini aktarayım: Çok ‘‘keyifililer’’; çünkü ‘‘Amerika çok fazla ders veriyordu’’ diyorlar. Ve de Bush'un hata yapacağından pek eminler!

Hep birlikte izleyeceğiz.

Yazarın Tüm Yazıları