Yürekler ürperiyor

DÜNYADA ne böyle bir eylem türü oldu; ne de böyle bir kamu gücünün ‘gazlı’ saldırısı...

Haberin Devamı

Gezi Parkı’nda olanlar ibretle izleniyor; görüntüler bırakın Türkiye’yi tüm insanlığın yüreğini ürpertiyor.
Herkes tepkili; herkes Taksim’e yürüyor... Yollar kesik; o zaman ver ‘gazı’...
Halkının görüşlerine itibar etmeyen bir iktidar “Biz kararımızı verdik, bildiğimizi okuruz” diyor.
Tansiyonu düşürmek için ekranlara çıkan Vali Hüseyin Avni Mutlu ve Belediye Başkanı Kadir Topbaş, vatandaşın ‘gazını’ almak için durumu yatıştırmaya çalışıyorlar. Mutlu, yasalara dayanarak ‘yatıştırıcı’ gözükmek istiyor; Topbaş’ın ise ‘keyfi’ yok.
Söyledikleri ne kadar inandırıcı ki... Topbaş, 3’üncü köprünün temel atma töreninde Binali Yıldırım’ın öne çıkması karşısında, fotograf çekiminde uzaktan durması buna karşı bir tepki miydi?
Yoksa, Topbaş İstanbul’daki projelerin bitmesi için bir dönem daha mı istiyor. Zaten bunu da ifade etti bir ara. Bilindiği kadarıyla Taksim için düşündüğü proje bu değil deniliyor; sadece alt geçidi düşünüyordu.
Topbaş’ı şu konuya açıklık getirmesi gerekiyor: Gezi’deki ağaçların kesilmesi kararını kim verdi, bu konuda bir rapor var mı?
AKP’li bir dostumuz gece 21.30’da arıyor; “AKP tabanının Taksim’deki böyle vahşi bir gazlı müdahaleye karşı olduğunu, geçmişte Beyazıt’ta; Kızılay’da yaşananların benzerlerinin tekrar yaşanmasını istemediklerini” belirtiyor. Hele Tiennenman ve Tahrir’de yaşananları hiç...
“Sağduyulu olun” demek yetmiyor. İktidarın millete saygısı olmadığı, onun görüşünü hiç dinlemediği ortadayken, Başbakan’ın dün ‘Millete hizmet’ten söz etmesinin bir anlamı var mı?

Haberin Devamı

Bu öneriye var mısınız?
Taksim’i yıkalım dünyanın en büyük parkını yapalım
SİNGAPUR
dünyanın en yeşil kenti. ‘Garden city’, yani ‘Bahçe şehir’ olarak anılıyor. Değil yollar, sokaklar, yüksek binaların terasları bile ağaçlandırılmış. Aklınıza gelebilecek her köşeye yeşil serpiştirilmiş bolca. Yollarda yürürken yeşili soluduğunuzu duyumsuyorsunuz ciğerlerinize. Yıllardır pek çok ülke dolaştım ve yurtdışında yaşadım. Almanya’da kendi evinizin bahçesindeki ağacı bile izin almadan kesemeyeceğinizi biliyor musunuz?
Kendi bahçeniz de olsa izinsiz kesilen ağacın cezası vardır. Dubai’de paranın gücüyle çölde yapay parklar oluşturulurken, biz de güç ne yazık ki ters orantılı işliyor. Yediğim meyvelerin çekirdeklerini çöpe atmayıp belki de asla tekrar geçmeyeceğim yollara dikiyorum sürekli. Çekirdeklerin fidana, fidanların ağaca dönüşüp, yıllar sonra meyve verdiklerini görmek gibi bir beklentim yok. Ben görmesem de bu dünya üzerinde pek çok dikili ağacım var benim. Doğum günlerinde, özel günlerde ağaç fideleri götürmeyi tercih ediyorum.
Taksim’deki olayları görünce insanlığımdan utanıyorum. Ben ağaçların çığlıklarını yaşadığım yerden duyabilirken, bir kentin soluk alıp verdiği, onca yıldır insanlara kucak açmış ağaçlara kıymayı düşünenler nasıl huzurlu uyuyabilirler anlayamıyorum. Benim daha güzel, hatta tüm dünyaya örnek olabilecek bir önerim var: Haydi, projeyi tersine çevirelim, Taksim’deki binaları, taş yığınlarını yıkalım ve dünyanın en büyük yeşil parkını yapalım! Yapalım ki, ileride başka yeşil cinayetler işleneceği zaman dünyanın her yerinde gelecek kuşaklara örnek olarak gösterilsin, ne dersiniz?
Nuray BARTOSCHEK
FETHİYE

bnuray@gmail.com

Haberin Devamı


Kamu spotu ve kamu yıkımı!
Gesi örnek gösteriliyor Gezi ise boğazlanıyor


BAKIN, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu kamu spotu ile ne güzel doğaya sahip çıkıyor! Hani yemyeşil bir bağ görüntüsünde ‘Gesi Bağları’nda dolaşıyorum’ türküsü, bir anda bozuluyor ve beton kolonlar topraktan fışkırıyor ya! Bence bu kamu spotunu Taksim Gezi Parkı’na uyarlamalı, sözlerini de “Gezi parklarında dolanıyorum, Taksim’i yitirdim arıyorum...” diye gelen vinçlerin, kepçelerin önünde hep bir ağızdan söylesek güzel olmaz mı? Şu halimize bakın?
Bir bakan Kayseri ili Gesi bölgesinin bağlarına, kamu spotları ile sahip çıkarken, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar da (Kadir Topbaş’la birlikte), Taksim’de son kalmış yeşillikleri sessiz sedasız ortadan kaldırıyor.
Kazım ÇİLOĞLU

Haberin Devamı

DPT, 3. köprünün güzergâhına karşıydı

CHP İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz, 3. Boğaz köprüsünün adının Yavuz Sultan Selim köprüsü yerine ‘Barış Köprüsü’ olması amacıyla yasa teklifi hazırladı. Teklif metninde şu cümle dikkat çekiyor: “Dünyanın en büyük ve en önemli metropollerinden biri olan İstanbul ve tüm Türkiye, Boğaza yapılması planlanan 3. köprüyü her yönüyle tartışmaktadır. İhale süreci büyük sıkıntılarla geçen köprünün, İstanbul’un trafiğini rahatlatmak işlevini gerçekleştirmeyeceği üzerine uzmanlarca çeşitli uyarılar yapılmıştır. Ayrıca; Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı (DPT), köprünün güzergâhına itiraz etmiş, trafik hesaplarını doğru bulmamış ve bu nedenlerle köprüye rezerv koymuştu ki hükümet DPT’yi devreden çıkaracak yasal düzenlemeye imza atmıştır.
Köprüye YSS ismi yerine Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre, Mevlana gibi tarihimizde barışı, sevgiyi ve hoşgörüyü çağrıştıran isimler neden tercih edilmedi?”

Haberin Devamı

Doğayı yok etme hakkımız yok!

BUĞDAY Derneği’nden anlamlı bir tepki:
“Doğanın ve onun haklarını savunan insanlara yapılan acımasız müdahalelerin bir an önce durdurulmasını ve doğanın haklarının geri verilmesini talep ediyoruz”
Doğayı yok etme hakkımız yok! Bu çağdışı berteraf etme eğilimini yetkililer terketmeli ve doğanın haklarını savunanlarla diyaloğa girmelerini, katılımcı demokrasiyi yürürlüğe sokmalarını talep ediyoruz.”


Kafalar bulandırılıyor

28 Şubat iddianamesinin mahkemeye sunulması ile birlikte bazı çevrelerin yalan bilgilerle medyayı ‘şişirip’ toplumsal algıları maniple etme çabaları hız kazandı.
Neymiş?... Soruşturmayı yürüten Savcı Mustafa Bilgili, dönemin Genelkurmay Başkanı Org. İ.H. Karadayı’nın Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e 17 Ocak 1997 tarihinde ‘çok gizli’ bir brifing verdiğini tespit etmişmiş. (Peh peh!)
Neymiş?.. 15 Mayıs’ta Özgürlük Hâkimleri’ne ifade veren komutanlar Çevik Bir’e “Yaktın bizi paşam!” diye tepki göstermişlermiş.
Neymiş?.. Sincan’da komutanlar arasında kısa süreli bir arbede yaşanmış ve bazıları Çevik Bir’in üzerine yürümüşmüş.
Neymiş?.. Sincan’da Cezaevi Müdürlüğü sorun çıkmasın diye Çevik Bir’e muhalif komutanların bloğunu değiştirmişmiş…
Kesinlikle şunu anladım ki, bu haberleri üretenlerde zerre kadar Allah korkusu yok! Her türlü yalanı söylemekten, iftirayı atmaktan, sahtekârlığı yapmaktan hiç utanmıyorlar da, çekinmiyorlar da... Eminim dava sürecinde kafaları bulandırmak, insanları itibarsızlaştırmak, sanıkları birbirine düşürmek, hatta mahkemeyi etkilemek için akla hayale gelmedik daha pek çok manipülasyona imza atacaklar.
Öncelikle şunun altını çizmek istiyorum: 28 Şubat dönemi ile ilgili gizli kalmış, açığa çıkmamış ve/veya yeni olarak bulunmuş hiçbir bilgi yok! Bütün bilgiler zaten devletin ilgili kuruluşlarının elindeydi. Bugüne kadar sadece MGK Toplantısı tutanakları açıklanmadı –ki bence onu da sanıkların lehine olacağı için açıklamaya korkuyorlar- onun dışında her şey ortadaydı. Yani savcının “Ben buldum!” diye övünebileceği, başarı diye gösterebileceği hiçbir yeni bilgi ve belge yok! Bütün Türkiye şunu bilmelidir ki “Yeni belge bulundu” diye ileri sürülen haberlerin hepsi kesinlikle yalan, uydurma ve manipülatiftir.
Evet, savcının ortaya çıkardığı yeni bir belge yok, ama örttüğü çok var... Sanıkların masumiyetini gösteren bütün bilgiler ya saklandı ya da ulaşılması engellendi. Doğrusu, bir başarıdan söz edilecekse bilgileri bulup çıkarmada değil, sümen altı etmede aranmalıdır.
Vurgulamak istediğim ikinci husus ise şu: 28 Şubat soruşturması kapsamında cezaevinde yatan sanıkların hepsi (sivil olan Kemal Gürüz Hoca dâhil) 14 aydır vakur duruşlarından, askeri disiplin, nezaket ve terbiyelerinden, birbirlerine saygılarından hiç ödün vermeden yaşamlarını sürdürmüşlerdir.
Kuşkusuz bundan sonra da öyle olacaktır.
İnsanları birbirine düşmüş gibi göstermeye çalışanların niyetleri malum... Bu konuda bir tek şey söylenebilir: Kendileri çirkef olanlar başkalarının efendiliğini gördükçe hırslarından kuduruyorlar.
Alican TÜRK-  (E) Alb.- 28 Şubat Tutuklusu

Haberin Devamı


Dünya Sağlık Örgütü uyanmalı ve utanmalıdır

BUGÜN (dün), tütünsüz dünya günüydü. Tütün kontrolündeki ‘başarısı’ nedeniyle, Başbakan Erdoğan’a ödül verildi. Lütfi Kırdar salonunda yapılan törende, Başbakan “dumansız hava sahasının” güzelliğini anlattı. Alkol yasağıyla ilgili eleştirileri cevapladı.
Başbakan bu konuşmayı yaparken, o salona yakın yerlerde, Taksim’de, İstiklal ve Gümüşsuyu Caddelerinde, Divan Oteli önünde tam bir vahşet uygulanıyordu. Salt ağaçlar kesilmesin diyen insanların üzerine acımasızca biber gazı sıkılıyordu. Dünya Sağlık Örgütü utanmalı ve uyanmalıdır. Artık Türkiye’de tütün kontrolü yapılmıyor. Kapalı mekanların büyük çoğunluğunda sigara içiliyor. Ve sigara tüketimi azalmıyor, artıyor. Dolayısıyla, alkol yasağına geçebilmek için, bu konuda açıkça yalan söyleniyor. SSUK 30.05.2013 günü yaptığı basın toplantısında, araştırma sonucu tespit ettiği ihlalleri ve rakamları kamuoyuna açıklamıştır. Önce, Dünya Sağlık Örgütü utanmalı ve uyanmalıdır. Çünkü, dumansız hava sahası duyarlığı taşıyanlar, biber gazına seyirci kalamaz. Biber gazı zehirlidir, öldürücüdür. Ancak, zorunlu durumlarda, dikkatli ve ölçülü kullanılması gerekir. Oysa, Dünya Sağlık Örgütü temsilcisi, Türkiye’yi överken dışarıda bu zehirli gaz vahşice ve düşmanca kullanılıyordu. Yaralananlar oldu, hastalananlar oldu.
Bir kere, insan sağlığına önem veren Dünya Sağlık Örgütü ile dünyanın her yerindeki demokrasiye inanan çevreler, Türkiye’de biber gazının silahsız / saldırısız gösteri hakkını boğmak için kullanıldığını görmeli ve insan sağlığına aykırı bu gazın Türkiye’ye satışına ambargo konulması için çaba göstermelidir.
Ayrıca, İstanbul C.Başsavcılığı da, bu vahşete seyirci kalmamalıdır. Görüntüler ortada. Derhal soruşturma açılmalı, sorumlular saptanmalı ve mutlaka cezalandırılmalıdır. Eğer, Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir diyorsak, yapılması gereken budur. Aksi halde, yaşadığımız rejim, ileri demokrasi değil, ileri faşizm olur. Adını doğru koyalım. Kendi kendimizi kandırmaya çalışmayalım.
Turgut KAZAN-Avukat

 

Yazarın Tüm Yazıları