Yumurtadan Fenerbahçe Stadı'na

GEÇEN cumartesi günü televizyon kanallarında haberleri izliyorum.

Bilgi Üniversitesi önündeki protestoları veriyorlar.

Gazeteci Cengiz Çandar’a yumurta atılışı kare kare gözümün önünden geçiyor.

Aklıma şu soru geliyor:

Yumurta atmak ‘demokratik bir protesto biçimi midir?’

* * *

Olmaması gerekir.

Ama birçok ülkenin başbakanına bile yumurta atıldığını düşünürsek, bunu da ‘katlanılması gereken bir eylem’ olarak görebiliriz.

Çandar’a bakıyorum.

Hafif şaşkın, hafif aldırmaz yoluna devam ediyor.

Tanıdığım Çandar.

Her zaman olduğu gibi bildiği yolda yürüyor.

O tablo herkes gibi beni de üzüyor.

Ama asıl Türkiye, biraz sonra başlıyor.

Haberturk Televizyonu, Cengiz Çandar’la canlı bağlantı kuruyor.

Ekranda Çandar’ın fotoğrafı var.

Sesi çok gürültülü bir yerden geliyor.

‘Müsait bir yerde değilim’ diyor; ama Ermeni konferansıyla ilgili görüşlerini söylemeye devam ediyor.

Biraz sonra anlıyorum ki, Cengiz Çandar, Şükrü Saracoğlu Stadı’nda.

Fenerbahçe-Kayserispor maçını izliyor.

Yani o yumurtalı protestolardan çıkıp doğruca maça gitmiş.

* * *

İşte Türkiye’nin güzel renkleri bu.

Bunu başka bir ülkede görmeniz mümkün olur mu bilmiyorum.

O an üzüntüm geçiyor ve gülmeye başlıyorum.

Hayat devam ediyor.

Türkiye bir yandan belli eşikleri geçiyor, bir yandan da hayatının renklerini sürdürüyor.

Ermeni Konferansı, bana göre olabilecek en büyük olgunlukla yapıldı.

Pazar günkü yorumları okudum.

Bazıları dışardaki protesto eylemlerini ‘faşizan’ bulmuş.

Ben hiç öyle bulmadım.

Bu ülkenin insanları, yıllardır ağır bir suçlamanın altında.

Birinci Dünya Savaşı sonrası meydana gelen trajik olayları, bütün dünya Ermeni diasporasının yaydığı tek ‘resmi tezin’ merceğinden geçerek okumuş.

Türkiye’den gelen seslere kimse kulak asmamış.

Böyle ağır bir propagandaya, Türk vatandaşlarının tepki göstermesini de doğal karşılamak lazım.

* * *

Hepimiz biliyoruz ki, cumartesi ve pazar günleri İstanbul’da yapılan konferansın onda birini Erivan’da yapamazsınız.

Bırakın Erivan’ı, Los Angeles’ta, Paris’te yapsanız kafanıza yumurtadan daha ağır şeyler de atarlar.

Daha dün Erivan’da Murat Belge’nin kafasına sadece ve sadece ‘Türk olduğu için’ şarap döken garsonu unutmadık.

Gerçi bazıları ‘Canım meczubun teki’ diyerek olayı küçültmeye çalıştı.

Ama hepimiz biliyoruz ki, bu hareket öyle hafife alınacak bir şey değildi.

Bir toplumun derin bilinçaltında var olan bazı şeyleri ifade ediyordu.

O zaman da insana şunu sormazlar mı?

Ermeni milletinin bilinçaltını hafifletici neden olarak sayan insanların, yumurta atan bir Türk’e ‘faşist’ deme hakkı olabilir mi?

* * *

Dünkü Hürriyet’in manşeti anlamlıydı.

Cumartesi ve pazar günü yapılan konferanstan sonra bu manşetleri daha rahat atabilme imkánımız doğdu.

Eğer tarihin bir dönemindeki trajik olayların herkesçe kabul edilebilecek objektif hakikatlerini arıyorsak, o manşetteki soruların da sorulması lazım.

Neticede biz şunu çok iyi biliyoruz.

Türkler, 600 yıl birlikte yaşadıkları Ermenileri durup dururken tehcir etmeye kalkmadı.

Eğer insanlık dramları konusunda samimiysek, hep birlikte işte o sorunun cevabını da aramalıyız.

O yıllarda durup dururken ne oldu?

Ayrıca bazı ülkelerin ‘Soykırım olmamıştır’ demeyi bile kanunlarla yasakladığını da unutmayalım.

Türkiye bu noktayı geçti.
Yazarın Tüm Yazıları