Yükselen piyasaların finansmanı

GELİŞMİŞ ülkelerde faizlerin düşük olması, yatırımcıları yeniden gelişmekte olan piyasalara yatırım yapmaya yöneltti.

Dün söz ettiğim gibi, yükselen piyasalara giden yabancı fon akımları yalnızca geçen yıl 192 milyar dolar oldu. Bu yılın ilk iki ayında bu rakam 41 milyar doların üzerinde gerçekleşti.

Yabancı fon akımları başarılı bir ekonomik performansı mı ödüllendirmektedir, yoksa yabancı fon akımları sayesinde ekonomik performans başarılı gibi mi görünmektedir? Bu sorunun yanıtı uluslararası risklerin idaresi açısından son derece önemlidir.

TEMBELLİK

Konu, birçok açıdan ‘tavuk-yumurta’ sorunu gibidir. Yabancı fon akımlarının cömert olduğu dönemlerde ekonomik performans kaçınılmaz olarak iyileşmektedir. Çünkü, ekonomideki kullanılabilir mali kaynakların hacmi artmaktadır. Faizler düşmekte, ithalat artmakta ve makro ekonomik performans dünya ortalamalarına yaklaşmaktadır.

Yabacı fon akımlarının ürkek olduğu dönemlerde ise, gelişmekte olan ülkelere ya ek kaynak gelmemekte ya da eskiden gelen kaynaklar geri dönmektedir. Yani, fon akımları tersine dönmektedir. Kullanılabilir mali kaynaklar büyümemekte ya da küçülmektedir. Doğal olarak, yükselen faizler ve azalan döviz rezervleriyle beraber ya kriz çıkmakta ya da ekonomik performans bozulmaya başlamaktadır.

Finans piyasaları miyopiktir. Yakın dönemdeki kár fırsatlarını görürler, ama orta-uzun dönemdeki riskleri ya göremezler ya da görmek istemezler. Bu piyasalarda ‘sürü psikolojisi’ hákimdir.

Birileri belli yönde hareket ediyor ve para kazanıyormuş gibi görünüyorsa, herkes aynı yönde hareket etmeye başlar.

Bu süreç içinde temel ekonomik gelişmeler gözden kaçar, yabancı fon akımlarının yarattığı ‘gül bahçesi’ fon akımlarından bağımsız bir olgu gibiymiş görünür. Daha fazla fon akımı için bir bahane olur.

Bugünlerde yükselen piyasalarda gözlenen gelişmelerin bu açıdan değerlendirilmesinin çok fazla yanlış olmayacağı düşüncesindeyim. Gelişmekte olan ülkeler makro ekonomik dengeleri kalıcı kılacak, ama siyasi açıdan çok da sevimli olmayan önlemleri almaktan kaçınıyorlar. Ekonomik performansın yabancı fon akımları sayesinde beklenenden de iyi olması, bu ülkeleri tembelliğe itiyor. Şapka düşüp de kel göründüğünde ise iş işten geçmiş oluyor. Halbuki, cömert fon akımları, sevimsiz önlemlerin alınabilmesi için en uygun zamanı yaratıyorlar.

SAHTE Mİ?

Güneydoğu Asya krizinden sonra en iyi ekonomik performans gösteren ülkeler arasında ilk sırayı Güney Kore ve Tayvan alıyor. Genelde Asya kıtasındaki ülkeler makro ekonomik göstergeler açısından iyi durumda. Latin Amerika ülkeleri ortada. En kötü göstergeler ise Ortadoğu ülkelerinde.

Ekonomik başarıyı yabancı fon akımlarıyla yan yana koyduğunuzda, aynı sıralamayı buluyorsunuz. Makro ekonomik açıdan başarılı kabul edilen ülkelere giden yabancı fon akımları daha yüksek.

Ama, bu benzerlik hangi gelişmenin hangi gelişmeye neden olduğu konusunda bir ipucu vermiyor.

Uluslararası ekonomik gelişmelerin daha az riskli hale getirilmesi açısından fon akımlarından bağımsız bir biçimde ülkelerin ekonomik performanslarının değerlendirilmesi daha yapıcı bir yaklaşım olacaktır. Bir başka deyimle, yabancı fon akımlarının yarattığı biraz ‘sahte’ olan ‘gül bahçesi’ görünümüne çok fazla aldanmamamız gerekiyor.

Konuya rakamlar vererek devam edeceğim.
Yazarın Tüm Yazıları