Yonca “yolcu” :)

Şu anda Atatürk Havalimanı’nda HSBC Lounge’dan bildiriyorum.

Haberin Devamı

Ama siz bu cümleleri okurken, aslında her şey geçmiş zaman olacak.

 

“Zaman ne ilginç bir kavram...” diye düşünüyorum. Ben size Salı günü yazımı yazarken Pazartesi’yi yaşıyorum. Siz şimdi okurken, yaşadığım şey benim için çoktan geçmiş oluyor.

 

Bu ne demek biliyor musunuz?

 

Dünüm bugünüm, bugünüm dünüm gibi olduğu için sürekli, sürekli bir zaman makinasında yaşıyor gibiyim.

 

Yazılarımı yazarken geleceğimi yaşayıp geçmişimi donduruyorum.

 

Haberin Devamı

Çok komik, çok garip.

 

Hayatımdaki her şey, bir ileriye bir geriye son sürat gidip gidip geliyor. Benim için zaman, hep çok farklı bir şekilde akıyor. Hızlı desem değil, yavaş desem değil.

 

Tadında akıyor. Kıvamında. (Meltem’i anıverdim tam da burada...)

 

Şu afacan zaman, önümden koşarmış gibi dursa da, arkamda kaldığı, elimden tutup yanımda yürüdüğü de oluyor.

 

Önemli olan ne peki?

 

Farkındalığım.

 

Mesela bugün, yani sizin için dün, Yalıkavak’ da nazlı nazlı dalgalanan denizde yüzerken, 3 kere yüksek sesle “Her şey için çok teşekkür ederim!” dedim kendi kendime yüksek sesle. Bir seferinde ağzımdan içeri tuzlu deniz suyu girdi dalgalar yüzünden. Çok hoşuma gitti boğazımdaki tuzun ateşi. Azıcık yaktı belki; ama ağzımdaki tadı hiç etkilemedi. O tuz sanki, o anı bana unutturmamak içindi.

Güzelce yutkundum. Gitti.

 

Bavulumu aldım.

 

Evime, denize, ağaçlarıma, bahçeme şöyle bir baktım.

Haberin Devamı

 

Kızıma sarıldım, büyümeye hala direnen ellerini öptüm. Ben zaten o ellere ne zaman baksam doğduğu andaki boylarındalar sanki. Avucumun içi kadar yani... Güzel saçlarını okşadım. Nasıl da uzadılar... Güneşte hafif kızarmış yanaklarından da öptüm. Hala yumuşacıklar, hep böyle kalsalar keşke; elma şekeri gibi.

 

Oğlum bahçedeki koltukta uyuya kalmıştı, üzerini örttüm. Yanağını okşadım. Boynunu kokladım. Onun da büyümeye yüz tutmuş küçük ama erkeksi ayaklarına baktım. “Hmmm tırnaklarını kesmek lazımdı, vaktim olmadı..” diye düşündüm. Çıplak ayak bahçede koşturmaktan toprak tutmuş tırnaklarının sahnesini hafızama kaydettim. “Boşversene Yonca!” dedim, “büyüyecek ve sürekli temiz ayaklarla gezmeye mahkum edilecek. Bırak tırnakları şimdi toprak içinde kalsın...”

Haberin Devamı

 

Çocuklarımı annemle bıraktım.

 

Dönüşe geçtim.

 

Havaalanı 1, havaalanı 2 derken; birazdan havaalanı 3'e doğru yola çıkacağım.

 

Transit, yolcu, Abbas, hasret, özlem, hafif, ağır, huzurlu, kadın, anne, abla, görümce, kardeş, kuzen, yeğen, erkek, deli, dolu, yazar, koşar, coşar, yorgun ama mutlu...

 

Hepsiyim.

 

Yonca

“kuş”

 

Kararsız dip not: Kardeşimin düğünü için gönderdiğiniz birbirinden güzel ve beni şoklara sokan harika mesajlar için çok teşekkür ederim. Hiç kimselere cevap mevap yazamadım. Ama hakikaten bir saniye zaman bulamadım. Bir çoğunuz düğünü yazmamı istiyorsunuz, merakla bekliyorsunuz; ama ben kararsızım... Bilmiyorum. Hem yazasım var, hem de duygusunu tam çözemediğim bir yazamayışım... Düşünüyorum.

Haberin Devamı

Yonca

“düşünür”

 

Sportif dip not: Arkadaşlar azimle ve kararlılıkla 2 sabah hariç her sabah koştum. Hem de bu tantana ve de Bodrum sarp yokuşlarına inatla. Yani neymiş? Bahane bulmak en büyük bahane imiş.

Acaba “bahane” bizlerin son derece a la turca icadı olabilir miymiş? Bu da yazılacak bir başka konu başlığım imiş.


Yonca

“kıl”

 

Kendime dip not: Cuma gününe Kelebek yazısı olarak, kesin Bodrum’dan insan ve mekan manzaraları yazmalıyım. Bunu unutmamak için buraya not almalıydım. Aldım. Uçağı kaçırmamak için şu anda koşmaya başlamalıyım! Evvet ayağımda koşu ayakkabılarım ve haydi hep beraber bir ağızdaaan...


“Koş Yonca koş!” :)


Yonca

“TK0762”

Yazarın Tüm Yazıları