GeriSeyahat Yoksul dış mahalleleri tropik Kasımpaşa gibi
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Yoksul dış mahalleleri tropik Kasımpaşa gibi

Yoksul dış mahalleleri tropik Kasımpaşa gibi

Tekirdağ’ın Gazioğlu Köyü’nde doğan Adnan Özer (51), şiirin ve şairlerin peşinde son 30 yılda pek çok ülke gezdi. Hatta bu sayede Küba’da Nazım Hikmet’ten sonra resmi olarak şiir okuyan ilk Türk oldu. Çocukluğunda haritasıyla birlikte uyuduğu Karayip Adaları’na gittiğinde Venezüella’nın başkenti Karakas’a da uğradı. "İstanbul kadar kaotik, bir o kadar büyüleyici. Ülkenin tarihini duvar resimlerinden öğrenebiliyorsunuz" diyor.

Kendimi bildim bileli şiire eğilimim vardı. 1977’de bir derginin açtığı yarışmada ödül alınca şiiri hayatımın merkezine aldım. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni bitirip, birçok yayınevinde redaktör, yönetici olarak çalıştım. Gezilerimin büyük bölümünü şairliğim sayesinde yaptım. Yurtdışında ilk gittiğim ülke, çocukluğumdan beri düşlediğim Küba’ydı. 1978 yazında, Dünya Gençlik Festivali için Havana’da 21 gün kaldım. Gidiş ve dönüşte Moskova’da ikişer gün geçirdim. Planladığım ilk gezi 90’ların başında İspanya’ydı. Şair Garcia Lorca’nın köyünü görmekti amacım. Madrid, Granada, Cordoba ve Malaga’yı da gezdim. Sonraki yıllarda edebiyat ve aşkla gezdim durdum... Latin Amerika’da da pek çok şairin evini ve anıtını aramışlığım, kaybolmuşluğum vardır.

Gezilerden pek çok anı kaldı geriye. Kolombiya’nın Medellin şehrinde bir dergide misafir editörlük yaptım. Hayalimi gerçekleştirip Küba’da, Havana Vieja’daki Afrika Evi’nde şiirimi okudum. Nazım Hikmet’ten sonra resmi olarak şiir okuyan ikinci Türk şairi oldum. Geçen mayısta Karakas’tan Havana’ya geçtim. Amacım 30 yıl sonra yeniden 15 günlüğüne Havana’yı yaşamak, o günlerde aşık olduğum kızı görmekti. Havana’nın dış mahallerinden birinde buldum onu. "Oğlumun düğününe yetiştin" dedi...

YAŞADIĞIM ŞEHİRLERİN KARIŞIMI

Çocukluğumdan beri Karayip Adaları’na tutkunum. Haritalarıyla uyur, düşlerimde gezerdim. Karakaslı Miguel O’Tero de Silva’nın "Ve Gözyaşlarınızı Tutun" romanını 70’li yıllarda okumuştum. Bu kitaptı Karakas tohumunu yüreğime eken. 2005’te, Uluslararası Karakas Şiir Festivali’nden davet gelince bir an bile düşünmedim. Marquez bir dönem orada yaşamıştı, mutlaka görmeliydim. Çok ülke gördüm ama "benim şehirlerim" sayılıdır. Karakas, onlardan biri. "Şair dizesini görür ve tanır onu" der Octavio Paz. Şehirlerini de öyle. İnsan çocukluğundaki mekanlardan şehirler yapar, parça parça. Tekirdağ, İstanbul’un kenar mahalleleri, Batman’ın buluştuğu şehirleri sevdim ben. Karakas’ta hepsinden bir parça vardı. Gecekondular, işçi kahvehaneleri, manifaturacılar, manavlar, büfeler, 70’lerdeki haliyle Beyoğlu ve eski Laleli, Aksaray, biraz Fındıkzade. Hatta geceleyin duyulan silah sesleri, sanki Gaziosmanpaşa’dan geliyor gibiydi.
/images/100/0x0/55ea7eeff018fbb8f883bcd3

ÜLKENİN KANLI TARİHİ DUVARLARDA YAZILI

Karakas, denizden ve havaalanından 15 kilometre uzaklıkta.. Monte Avila Dağı’nın eteğinde. Daha uzaktan hayallerinizi tahrip ediyor, dağlık tepelik bir İkitelli manzarası, salkım salkım favelalar (gecekondu), derken eski kentin dış mahallelerine giriyorsunuz. İki katlı bakımsız binalar, licoreralar (içki kantinleri), arepa büfeleri (geleneksel ekmekarası), muz, mango, satılan dükkanların arasından geçerken ortalık renkleniveriyor. Tropik bir Kasımpaşa gibi. Pekçok Latin Amerika şehrinde olduğu gibi ülke tarihini duvar resimlerinden öğrenmek mümkün. Simon Bolivar’ın ustası filozof Simon Rodriguez, Osmanlı’dan yardım istemeye İstanbul’a da gelen büyük kurtarıcı General Miranda, Simon Bolivar, Che Guevara, Fidel, Chavez. Bir de yazarlar var, kronolojik olarak sıralanıyorlar. Buradan hafiften bir yokuştan Silencio’ya çıkılabiliyor. Carabobo parkını geçince biraz dinlenmek gerek. Çünkü La Candelaria, şehrin en karakteristik yeri. Sirkeci, Mahmutpaşa, Karagümrük gibi. İçki, mefruşat, ucuz lokantalar ve kafeler var. Sonrası ise sıradan: Bankalar, bakanlıklar, alışveriş merkezleri...

KARA KAOS, KARAKAS

Silencio, şehrin tarihi merkezi. Sömürge döneminin şahane yapılarıyla süslü. Başkanlık sarayı, burjuvazinin tarihi mekanı Miraflores görülebilir. Carabobo Parkı’nın altındaki Plaza de Ingenieros durağından metroya binip, Altamira’ya yöneldiğinizde eğlence, alış veriş hattına giriliyor. Lüks mağazalar, pahalı restoranlar, sanat merkezleri hep burada. Sabana Grande durağında inince 20. yüzyıl Karakas’ıyla karşılaşıyorsunuz. Osmanbey’i andıran bulvardan Chacao’nun sonuna kadar yürüyebilirsiniz. Mağazaların büyük bölümünü Osmanlı zamanında buraya göçen Lübnan, Filistinliler işletiyor. Karakas’ın gündüzleri güvenli. Halkı, Kolombiya sınırındakiler kadar sempatik değil. Biraz kibirli, sertler. Turisti umursamıyorlar, kimse size bir şey satmaya kalkmıyor. Araplara Turco diyor, dolayısıyla Türkleri Arap kabul ediyorlar. Dünyanın en seksi kadınlarıyla karşılaştığınızı düşünebilirsiniz ama obezite yaygın. Sonuçta Karakas bir Kara kaos. Minibüslerin tıkadığı trafiği, tıklım tıkış metrosu, Miranda yolunun ecel saatleri, karaborsacıları, piyangocuları, sarhoşlarıyla... Lüks semtler dışında caddeler özel bir ziftle sıvanmış gibi kirli. Tropik yağmurları boşuna yağıyor sanki, bu kir şehrin melezliği gibi organik.

En sevdiği beş yer

á Gazioğlu (Tekirdağ) á Puerto Colombo (Mallorca) á Hasankeyf á Miramar (Küba) á Antalya

seyahatte ne okuyor

Edebi, felsefi deneme kitapları

neyle seyahat ediyor

Uçak ve otobüs

nerede kalır

Butik oteller, pansiyonlar

çantasının vazgeçilmezleri

Kitap, defter, kalem

kimle seyahat ediyor

Yalnız

ne giyiniyor

Göze batmayan, turist ya da gezgin izlenimi vermeyecek spor kıyafetler.

ne alıyor

Futbol takımı forması, eski kitap, toprak kap

ne yer ne içer

Yerel hafif yemekler, beyaz et, bira

False