Yılmaz Erdoğan Hollywood grevinde...

Geçen hafta, "Sezon açıldı Yılmaz Erdoğan’ın sesi soluğu çıkmıyor, Los Angeles’a dinlenmeye gitti" diye yazdım...

Uzaklardan bir telefon; "Ne dinlenmesi, ben burada greve destek veriyorum" dedi...

Nasıl ya?

Türkiye’nin en iyi senaristlerinden biri, Hollywood senaristlerinin grevinde...

"Yazsana izlenimlerini bana" dedim.

Sağ olsun, kırmadı beni.

Bildik mizahi diliyle, eğlenceli bir grev yazısı göndermiş...

Buyrun okuyun, Yılmaz’ın gözüyle Hollywood grevi:

Sevgili Cengiz kardeşim,

Geçtiğimiz kasımın dördüncü günü 40’ıncı yaşıma girdim. Ve hayatın bana hazırladığı 40’ıncı yaş günü hediyesine bak: Mesleği yazarlık olan bir insan ülkesinden nedense- holivuda gelir ve holivutda yazarlar grevdedir!

Dedim oğlum Yılmaz bu tam da senin başına gelecek bir hadise.

Önümde iki seçenek vardı Cengiz; ya grevdeki meslektaşlarıma katılacaktım ya da holivut stüdyo devlerinin milyon dolarlarına tenezzül edecektim! Hayır dedim Cengiz hayır! Bir saniye bile tereddüt etmedim ve derhal mücadeleye katılmaya karar verdim. Adamlar ciddi, ben işin şakasındayım ama olsun, Hollywood’da grevdeydim işte.

İşe bak bir şehre yazmaya geliyorsun, o şehirde yazarlar grevde... Üstelik hala tam anlamış değilim, yazar grevi tam nasıl uygulanıyor? Yani yazmayı mı bırakıyoruz yoksa yazdıklarımızı patronlara vermeyi mi?

Grev haberini duyar duymaz ’nerdeler’ diye sordum burdaki arkadaşlara...

-Neredeler! Meslektaşlarım, dostlarım, dava arkadaşlarım nerdeler!..

Dediler ki normalde tek bir yerde toplanmıyorlar, çeşitli yerlerde dağınıklar...

Haykırışımla kestim sözlerini!

- Dağınıklar mı!? Benim arkadaşlarım şu anda dağınıklar mı? Hemen onları toparlamalıyım. Onlar bu işleri bilmez, ben menbaından geliyorum!

Derhal dedim, arkadaşlar, beni oraya götürün, arkadaşların bana ihtiyacı var! Ben gaza geldikçe gülüyor bizimkiler. Oğlum gülmeyin grevdeyim, canım sıkkın diyorum, dinlemiyor kerattalar.

Sakin ol dediler sonra... Belli bir saatten sonra zaten adamlar evlerine gidiyorlar...

- Evlerine mi gidiyorlar? Çadır madır? Yok... Bunlar iyice işi sermiş canım, mesaiyle grev mi yapılır?

Tamam daha iyi yazıyor olabilirler ama eylem işlerinde çok zayıflar...

Oraya gitmeliyim hemen!..

İki gün sonra büyük eylem var oraya gideriz, deyince arkadaşlar, sakinleştim. Ve işte Yılmaz kardeşiniz ülkedeki bütün yazarları temsilen o büyük mitinge katıldı.

10 bin kişi civarında insan vardı... Kendi kameramla abuk subuk çektim. Peki eylem nerdeydi dersin Cengiz? Meşuur Kodak Tiyatrosu’nun tam önünde.

Vay canına... Benimle aynı mesleği yapan herkesin hayallerini süsleyen bina... Tabii o hayal, binanın içine girip ödül almakla ilgili, yoksa önünde miting yapmakla değil...

Sanki tüm yazarlar ve onlara destek olmaya gelenlerin büyük çoğunluğu ailelerden oluşuyordu. Hatta her aile nerdeyse kendi sloganlarını yazmıştı... Yazar grevi tabii... Nefis bir kız çocuğunun elindeki pankartı gördüm. Pankartta ’Babamın parasını verin’ diyordu...

Ama en güzeli bir grup yazarın taşıdığı pankarttı, onu kameramla da çektim üstelik:

’Herşey benim zihnimde başlıyor...’ Şahsen de tebrik ettim, sağol bilader dediler. "Ben de yazarım, Türkiye’den geliyorum, tam destek yürüyün ağbiler" dedim.

Kodak’ın önüne bir sahne kurmuşlardı.

Dört beş konuşmacı vardı, net ve kısa konuştular. Bazıları gaza getirici idi, bazıları değildi ama ahali genelde alkışladı. Bizdeki miting desibelinin çook altındaydı. O zaman alkış sesi öne çıktı ve şahane oldu.

Bir ses ne kadar güzelse o kadar etkili oluyor galiba. Dikkat edersen yüksekse demiyorum güzelse diyorum. Biz bu ’sesimizi duyurmak’ lafını biraz yanlış yorumluyoruz galiba.

Adamlar sessizdi... Hiçbir şey olmadı... İki şahıs münakaşa dahi etmedi. Hatta o kadar hiçbir şey olmadı ki ben inceden uyuz oldum. Ne zaman yetiştirdiyseler grevin tişörtleri satılıyor.

Sonra kalabalık akıl almaz bir sakinlikle, en azından benimki almadı, piknikten erken kaçan insanlar gibi dağıldı.

Büyük gösteriden sonraki günlerde büyük stüdyoların kapısındaki eylemlere de katıldım. Paramount ve Sony’dekilere... İnsanlarla da sohbet ettim, tanıştım mail aldım mail verdim.

Sizin ne gibi sorunlarınız var dedi birisi, ben çok güldüm, bizim ülkede yazarların hiçbirinin sorunu yoktur o yüzden size yardıma geldim dedim, onlar benden daha çok güldüler...

Sonra hep birlikte bağırdık: Adalet yoksa senaryo da yok!

Önümüzdeki hafta ordayım.

Görüşmek üzere.

Not: Bu arada içlerinden biri benim Borat türü bir şey olup olmadığımı sordu. Dedim yok ben SSK’lıyım... ha hah....

Yılmaz Erdoğan
Yazarın Tüm Yazıları