Yılmaz: 28 Şubat'tan daha ağır

‘BU bildirinin içeriği 28 Şubat'takinden daha ağır...’

Genelkurmay Başkanlığı'nın önceki akşam, doğrudan kendisini hedef alan açıklamasıyla ilgili ANAP liderinin ilk yorumu yukarıdaki gibi oluyor.

Hakkındaki, ‘‘onursuz- mesnetten yoksun-ulusal güvenliği reddeden zihniyet’’ gibi ağır ifadelere duyduğu tepki bir tarafa bırakılırsa, Yılmaz arzu ettiği noktaya gelmiş olmanın sevincini yaşıyor.

Yılmaz, şubat ayından bu tarafa ‘‘Ulusal Güvenlik Sendromu’’ diye isim koymamış olsa da konuyu tartışmayı hedefliyordu.

Önceki akşam kurmaylarına söylediği sözler ve dün partisinin MKYK toplantısından sonraki açıklamasına bakıldığında Yılmaz, bu kavgada geri adım atma niyetinde değil...

Üzerine yapışan, ‘‘korkak, kavgadan hemen ürküp kaçar’’ imajını yıkmak için bir manivela olarak da kullanacak.

ANAP'tan dün yayılan haberlere göre, bunu yaparken Genelkurmay bildirisindeki gibi sert üslup da kullanmayacak.

Aksine, kongrede ‘‘laik cumhuriyet ve üniter devlet’’ ile çerçevelediği ulusal güvenlik ile ilgili konunun içini, toplumun etkin kesimlerinin de desteğini yanına alarak dolduracak. Tartışmayı sürdürecek.

ANAP MKYK'nın dünkü bildirisinde yer alan ‘‘Demokrasilerde tartışmanın meşru zemininin siyaset, meşru muhatabının da siyasi partiler olduğu’’ vurgulamasını her zeminde kayda geçirecek.

Anayasa'nın 68'inci maddesinin ikinci bendinde yer alan, ‘‘Siyasi partiler, demokratik siyasal hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır’’ hükmünü her aşamada anımsatacak.

ANAYASA TARTIŞMASI

Yılmaz'
ın buradaki hedefi, AB'nin kasım ayında açıklayacağı ilerleme raporuna destek amacıyla yetiştirilmesini hedeflediği Anayasa değişikliği.

Hatta, Genelkurmay ile arasındaki çatışmanın temeli de buna dayanıyor.

TBMM Uzlaşma Komisyonu tarafından hazırlanan Anayasa'nın 13 ve 14'üncü maddelerindeki değişikliğe Genelkurmay karşı çıkıyor.

Hatta, bunu uzlaşma komisyonunun çalışması sırasında kendilerine de iletmiş bulunuyor.

Ancak Yılmaz'ın ısrarı ile ‘‘Temel Hak ve Hürriyetlerin Sınırlandırılması ve Kötüye Kullanılmamasını’’ düzenleyen bu iki madde değişikliği metne girmiş bulunuyor.

Anayasa'nın 13'üncü maddesinde Temel Hak ve Hürriyetler'e getirilen, ‘‘Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün, milli egemenliğin, cumhuriyetin, milli güvenliğin, kamu düzeninin, genel asayişin, genel ahlakın ve sağlığın’’ diye sınırlamaya tabi tutulan maddeleri kaldırılıyor.

Bunun yerine, ‘‘Temel hak ve hürriyetler yalnızca Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar Anayasa'nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz’’ deniliyor.

Aynı şekilde 14'üncü maddesinde yer alan ‘‘Dil, ırk din ve mezhep ayrımını yaratmak ve sair herhangi bir yoldan bu kavram ve görüşlere dayanan bir devlet düzenini kurmak amacıyla kullanılamaz’’ hükmü de çıkarılıyor.

Madde, ‘‘Anayasa'da yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan eylemler biçiminde kullanılamaz’’ şekline çevriliyor.

Sonuç olarak şu söylenebilir ki, Yılmaz çıkan kavgadan mesut...

17 Eylül'de Meclis toplandığında Anayasa'daki değişikliklerin istediği gibi olup olmayacağına gelince; bugünden söylemek gerekir ki zor...
Yazarın Tüm Yazıları