Yıllar geçmiş, kıllar kıpırdamamış!

YORK Düşesi Sarah’ın, bir İngiliz televizyon ekibiyle çocuk bakımevlerinde "gizli çekim yapması", hükümetimizin iki bakanının tepkisini çekti, biliyorsunuz.

Dışişleri Bakanı Ali Babacan bunun için diplomatik girişimlerde bulundu. Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukçu da yapılan işin "kasıtlı" olduğunu, Türkiye’nin AB üyeliğinin bu yolla engellenmek istendiğini söyledi.

Sarah’ın çekim yaptığı yurtlardan birisi Ankara’ya "bir sigara içimlik mesafede" olan Saray’daki rehabilitasyon merkeziydi.

Bu Saray’daki rehabilitasyon merkezinin ilk vukuatı değil.

23 Ocak 2004 tarihinde bir TBMM heyeti (2 AKP, 2 CHP milletvekilinden oluşuyordu) buraya ani bir baskın yaptılar ve gördüklerini bir basın toplantısında açıkladılar.

Anlattıkları şeyler, Sarah’ın televizyon çekimlerinde görülenlerden hiç farklı değildi. Merak edenler internette o basın toplantısıyla ilgili haberleri okuyabilirler.

2004 yılının yaz aylarında o tarihte yöneticisi olduğum Milliyet’te de gizlice çekilmiş fotoğraflarla o merkezdeki çocukların içler acısı durumlarını manşete taşıdığımı hatırlıyorum.

30 Eylül 2005 tarihli gazetelere internetten bakarsanız Amerika merkezli bir insan hakları kuruluşunun Saray’daki merkezle ilgili şu tespiti yaptığını okuyabilirsiniz: "Temmuz 2004’teki ziyaretimizde yataklara bağlanmış çocuklar gördük. Bu odaların pencerelerine tahtalar çakılmıştı. İdrar ve dışkı kokusu vardı."

Aradan geçmiş 4.5 yıl ve bugün Saray’daki merkez, İngiltere televizyonlarına bir kez daha konu ediliyor.

Belli ki bütün bu haberler, baskınlar kimsenin kılını kıpırdatmasını sağlamamış.

Bir Bakan, üzerinde bunca konuşulan bir merkezdeki durumu düzeltemiyorsa, neden o koltukta oturmaya devam eder?

Seçim mağlubundan demokrasi dersi

BARACK Obama, ABD’nin ilk zenci başkanı oldu. Seçimden sonra yaptığı konuşmada "herkesin başkanı olacağını" söyledi, ama bu sözün tutulmayabileceğinin canlı tanıklarıyız. Recep Tayyip Erdoğan da seçimden sonra böyle söylemişti, ama arkası gelmedi.

Dilerim ki Obama, sözünü tutabilsin.

Obama’nın seçiminin dünyada Bush ile birlikte hızla yaygınlaşan Amerikan düşmanlığına bir "ilaç" etkisi yaratabileceği görülüyor. Elbette, bu olumlu hava geçmeden söylediklerini yapabileceği konusunda işaretler verebilirse!

Benim dikkatinize sunmak istediğim ise seçimi kaybeden McCain’in konuşması.

Bir demokraside, seçim kaybeden siyasetçilerin nasıl davranmaları gerektiğini göstermesi açısından önemsiyorum bu konuşmayı.

Şöyle diyor McCain: "Bundan yaklaşık yüz yıl önce bir siyahın Beyaz Saray’a davet edilmesi pek çok kişiyi sinirlendirmişti. ABD şimdi o noktadan çok uzaktadır ve bir siyahın ABD başkanı seçilmesi bunun en önemli kanıtıdır diye düşünüyorum. Bunun için Senatör Obama’yı kutluyorum. Artık bizi yönetmesi konusunda ona her türlü yardıma hazır olduğumu söylemek istiyorum. Bundan sonraki başkanımıza destek olalım ve hep birlikte çalışarak güvenliğimizi koruyalım. Çocuklarımıza, miras aldığımız bu güçlü ülkeyi, böyle güçlü bırakalım. Bugün hayal kırıklığına uğrayanlarınız olabilir, ama yarın bunu bırakmamız lazım. Ve başarısızlık sizin değil, benim başarısızlığım. Hepinize bana verdiğiniz destek için minnettarım."

Demokratik bir yarışı kaybedenin, büyük bir olgunlukla kazananı kutlayarak kenara çekilmesine biz de günün birinde tanık olur muyuz dersiniz?

Biraz ayıp olmuyor mu?

DÜNKÜ Akşam’da bir fotoğraf dikkatimi çekti.TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nun toplantısı sırasında çekilmiş. TBMM Başkanı Köksal Toptan konuşma yapıyor. Toptan’ın konuşmasını yaptığı masanın önünde iki genç erkek diz çökmüş durumda bekliyorlar.

Kılık kıyafet, saç tıraşları zımba!

Fotoğrafın resim altından anlıyoruz ki bu iki genç erkek, Köksal Toptan’ın korumaları imiş. Başkan konuştuğu süre içinde "şahin gözler ile" çevreyi kollamışlar.

Toplantının yapıldığı yer TBMM’nin içi.

Milletvekilleri dışında içeriye silahla kimsenin girebilmesi mümkün değil.

Komisyon toplantısının yapıldığı yerde sadece milletvekilleri ve gazeteciler var. Gazeteciler de TBMM’ye girebilmek için sıkı bir üst aramasından geçiyorlar. O korumalar, başkanı kimden koruyorlardı diye merak ettim. Milletvekillerinden mi? Gazetecilerden mi? Yoksa hiç tahmin edilemeyecek bir gizli güçten mi? Bir ülkenin parlamentosunda bile can güvenliği yoksa o ülkenin iyi yönetildiğinden söz edebilir miyiz?

Üstelik korumalar diz çökmüş durumdalar. O pozisyonda hangi suikast girişimine karşı atak davranabilirler zaten?

Bu "koruma ile gezme" işi biraz abartılıyor ve TBMM’nin içinde çok da ayıp oluyor!
Yazarın Tüm Yazıları