Yıldızlara ulaşan merdiven...

SONER YALÇIN’ın yönettiği, müziğini Fazıl Say’ın bestelediği Menekşe’den Önce belgeselini seyrettim. 2 Temmuz’da yakılan 33 kişiyi anımsayarak.

Haberin Devamı

Unutmadığımızı, unutturmadığımızı bir kez daha vurgulayarak.

Olağanüstü bir hüzün yarattı her karesi. İnsanlık adına utanç gününün en üzücü karelerinden birisidir... Tanıdığımız, okuduğumuz dostlarımız bir merdivende, ölümü bekliyorlardı. Çaresiz... O merdivenin sonu ölüme değil, yıldızlara ulaşıyormuş, sonra anladık!

Dışarıda insanlığından çıkmış bir kalabalık! Çıldırmışçasına ateşin yükselişini seyrediyorlardı, insanlık tarihinin en utanç verici eylemini gerçekleştiriyorlardı!

O an ne insaf vardı, ne insanlık, ne devlet, ne de vicdan.

Yangında bütün bu kavramlar kavrulmuştu.

Toplantıyı CHP İstanbul İl Örgütü düzenlemişti.

Gösterimden önce CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bir konuşma yaptı.

Ataol Behramoğlu’nun da mesajı gerçekten günün anlamını şairce ifade eden bir yoğunluktaydı.

Silivri hapishanesinde yatan Soner Yalçın’ın hepimize ilettiği mesaj şöyleydi:

İnsanlığın en büyük ve en tehlikeli hastalığı bellek kaybıdır. Unutturmamak bir gazetecinin görevleri arasındadır. Madımak katliamını hafızalardan sildirmeyeceğiz. Unutturarak rahata ermek isteyenlere bu fırsatı vermeyeceğiz. Menekşe’den Önce bu amaçla hayata geçirildi. Ne yazık ki tam bitiremeden Silivri Cezaevi’ne atıldım. Şaşırmıyorum, Madımak gibi bir vahşeti yapanlar, tarihin her dönesinde düşüncenin düşmanı olmuşlardır.

Bu büyük yolculuğumuzu sürdürmeye devam edeceğiz.

Tek üzüntüm, belgeselimin son halini görememek.

Ama sevgili dostlarım bu bayrağı benden aldılar ve daha yükseğe çektiler; hepsine teşekkür ederim.

Benim yerime de seyredin lütfen.”

Film, kendisi henüz doğmamışken 14 yaşındaki ablası Menekşe’yi ve 12 yaşındaki ağabeyi Koray’ı kaybeden Menekşe’nin gözünden 2 Temmuz 1993’te Sivas’ta Madımak vahşetini ve ardından yaşananları aktarıyor. 15 yaşındaki Menekşe Sivas’ta çocuklarını kaybeden aileleri ve ölümden dönenleri tek tek arayarak Madımak’ın izlerini sürüyor.

Haberin Devamı

 * * *
  
OLAYI yaşayanların, tanıkların anlattıkları bir kez daha kan donduracak vahşette.

Görüntülerin en unutulmazı, yaşadığımız sürece göz belleğimizden silinmeyecek bir bekleme. Arkadaşlarımız, merdiven basamaklarına oturmuşlar, ellerinde birer temizlik fırçası, sanki yaşamaya bunlarla tutunacak, gözü dönmüş kalabalığı böyle önleyecek gibi hüzünle bakıyorlar.

Dumandan boğulacaklar, yanacaklar birer yıldız olup göğe çıkacaklar.

Onlar, dışardaki lanetli topluluğu, tarih önünde, ölerek yok ettiler!

Bazı belgesellere sanatın soluğu karışır. Oysa bu belgesel doğrudan bize aktarılarak, kahredici etkisini çok daha fazla gösteriyor.

İki çocuğunu kaybeden ana babanın, bir kutsal mekânı ziyaret eder gibi ölen çocuklarının odalarını ziyaretleri.

Öldü sanılan birinin, morgda nabzının atışının fark edilmesi...

Soner Yalçın’ın belgeselini seyrederken, Oscar Wilde’ın bir yazısı aklıma geldi.

“Ben,” diyor ünlü yazar, “iki roman kahramanını çok severdim; birisi Balzac’ın Sönmüş Hayaller’inin kahramanı, diğeri de Stendhal’ın Kızıl ile Kara’sının kahramanı. İkisi de zindanda, ben de bu mektubu zindanda yazıyorum.”

Lütfiye Aydın’
ın Gri Gül kitabındaki Sonuncu Kat öyküsünden bir bölüm okumanızı isterim, öyküyü morgdan kurtulan tiyatrocu yazar Serdar’a adamış:

“Bu gidişle, bizler burada açlıktan ya da susuzluktan ölürsek şaşırma Bekir. Dedem hep ağlayarak Kerbela’nın vahşetini anlatan bir mersiye okurdu. Haklıymış adam...”

Haberin Devamı

 * * *
  
SONER YALÇIN’ın Menekşe’den Önce belgeselini mutlaka seyredin. Gerçekten çok önemli bir iş başarmış, dilerim özgürlüğüne kavuşsun ve böyle çalışmaları sürdürsün.

Yazarın Tüm Yazıları