Yeteneği çiğne ve tükür

Keşfedilmeyi bekleyen yeteneklerin ve iyi şarkıcıların yarıştığı reality show’ların Türkiye’ye gelişi çok eski değil.

Haberin Devamı

Amerika, Avustralya ve İngiltere’de son derece başarılı olan ve yıllardır süren yetenek ve ses yarışmaların versiyonlarını birkaç yıldır izliyoruz. Bu programlara onlarca yarışmacı konuk oluyor, kendilerini göstermeye çabalıyorlar. Yetenekli ve becerikli olanlar yükseliyor, yarışma zamanı popülerliğin zirvesini yaşama imkanı buluyorlar fakat... Program bittikten kısa süre sonra ise neredeyse isimlerini bile hatırlayan olmuyor.

Yetenek yarışmalarındaki sistem, o çok sinirlendiğimiz siyasetçilerin aklının çalışma biçimi gibi çünkü: “Yapımcı olarak ben kazanayım, gerisi önemli değil...”
Bu programları yapanlar, vatandaşını kandırıp kendine inandıran siyasetçiler gibiler. Burada siyasetçiler yapımcı, yetenekler ise saf vatandaş rolünü oynuyor.
Maksat yetenek bulmak, yeni bir yıldız kazandırmak, müthiş bir ses keşfetmek filan değil. Basitçe para kazanmak. Amerika, Avustralya ve İngiltere’deki muadillerinin aksine, bizde sadece yapımcı şirkete ve jüri üyelerine yarayan bir sistem bu. Halbuki ne büyük bir gerçek göz ardı ediliyor küçük hesaplar uğruna...
Biraz geriye gidelim. Hani kaset, cd aldığımız dönemlere. O zamanlar bir yeteneğin keşfedilmesi zordu müzik dünyasında. Ya tesadüfen keşfedileceksin, ya plak şirketi plak şirketi gezeceksin, uğraşacaksın, didineceksin, sonra müzik patronlarının elinde yoğrulacaksın...
Halbuki yetenek avcısı bu reality show’lar, internet ve sosyal medya tüm sistemi değiştirdi. Eskiden müzik endüstrisi, plak şirketleri tarafından yönlendirilirken, bugün iplerin müzik dinleyicilerinin elinde olduğunu söylemek mümkün. Bugün plak şirketlerinin “uygun gördüğü” kişilerin albümlerine mahkum değilsiniz. Zaman, Youtube şöhretlerinin, yetenek avcısı reality show’lardan çıkan müthiş seslerin zamanı. Ha, plak şirketlerinin ödevi yine büyük. Dinleyicilerin keşfettiği büyük yetenekleri bir seviyeden diğer seviyeye taşımak için önemli bir görev üstleniyorlar.
Müzik dinleyicileri “İşte onu seçiyorum” diyor, plak şirketleri de alıp bu adamları daha da yükseltiyor. Justin Bieber ve tüm American Idol şöhretleri, bu sistemin ürünleri olarak en iyi örnekler sayılabilir.

Haberin Devamı

TEK MAKSAT CEP DOLDURMAK

Haberin Devamı

Bakınız , American Idol’un yaratıcısı ve jürisi müzisyen Randy Jackson diyor ki, “Bu yarışmaları süperstar bulmak için yapıyoruz. Hem çok yetenekli olmalılar hem de biz onları iyi eğitmeliyiz ki bu programın bir manası olsun.”
Peki Türkiye’de durum ne?
Bizde yapımcıyı zengin etmekten, jüri üyelerinin “doğru PR” yapmasını sağlamaktan, yapım şirketine para kazandırmaktan ve Türkiye’de televizyonun tam bir aptal kutusu olduğunu kanıtlamaktan başka bir işe yaramıyor.
Allah aşkına söyleyin: American Idol 4. sezon birincisi country şarkıcısı Carrie Underwood’un...
Ya da American Idol 3. Sezon yarışmacılarından olan, aynı zamanda 2006 yılında Dream Girls filmindeki “Effie White” rolü ile Oscar, BAFTA ve Altın Küre ödüllerinin sahibi Jennifer Hudson’un...
Veya dünya çapında fenomen olan X Factor çıkışlı One Direction’un eşdeğeri olabilecek bir isim gösterin Türkiye’de?
Gösteremezsiniz. Gösteremezsiniz, çünkü bu yarışmalarda gelmiş geçmiş tüm yetenekler itina ile harcandı, unutuldu, hiçbiri hak ettiği kariyeri yapamadı ve kayboldular. Zira “Çok yetenekli, müthiş ses” dediğimiz ve yolu bu yarışmalara düşen tüm yetenekli kişiler, birilerinin cebini doldurması ve daha fazla iş yapabilmesi için araç oluyor, o kadar. Vakti dolduğunda kenara itiliyor, ve yeni, daha “taze” araçlar bulunuyor.
Hazır yolsuzluklardan, adaletsizliklerden bahsederken bunları da hatırlamakta fayda var.
Türkiye’deki şov programlarının “yetenek yiyici ve tükürücü” hali, sadece birilerine para kazandırmaya, gelip geçici balon şöhrete ve ekran başındaki izleyicinin kısa dönem kafasını dağıtmasına yarıyor.
Artık bunun değişmesinin vakti gelmedi mi?

Yazarın Tüm Yazıları