Yesek yesek ne yesek

Amerika, 0-2 yaş grubu çocukların organik gıda tüketmesini zorunlu kılan bir düzenlemeyi hayata geçirmek üzere.

Peki Türkiye’de neler oluyor? Ekolojik tarımın babası sayılan Doçent Ahmet AltındiÅŸli’nin anlattıkları, soframıza gelen ürünlerin baÅŸrolünü oynadığı gerilim dolu bir filmi andırıyor.Â

Geçen hafta Lütfi Kırdar Kongre Salonu’nda Bebek ve Çocuk Fuarı vardı. Fuardan bir gece önce 200’ün üzerinde çocuk doktoru, Milupa’yı üreten Numil Gıda’nın konuğu olarak Hilton Convention Center’ın konferans salonunu doldurmuştu. Çocuk beslenmesi üzerine bir seminer verilecekti.

Ekolojik Tarım Organizasyonu Derneği kurucularından, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Bölümü öğretim üyesi Doçent Ahmet Altındişli bir saati aşan bir konuşma yaptı. Hocayı dinledikten sonra eve büyük moral bozukluğu içinde döndüm. Kendimi bir gerilim filminin içindeymişim gibi hissettim.

Yaşı 30’un üzerinde olanlar hormonsuz ve ilaçsız gıdalar tüketti ama bizim çocuklarımızın durumu çok fena.

Aslında organik gıdayı bugün altın değerine getiren sürecin hikayesini bilmekte yarar var. 1950 yılında tüm dünyada 20 yıl sürecek ’Yeşil Devrim’ devreye sokuluyor. Gerekçesi ise çok basit; daha fazla gübre ve pestisit kullanarak ürün artışı sağlayıp, dünya üzerindeki açlığın önüne geçmek.

MODERN TARIM TERÖRÜ

Yeşil Devrim, tüm dünyada aynı anda devreye girmiyor. Mesela Türkiye’de Yeşil Devrim 1960’da başlayıp, 80’de bitiyor, Hindistan’da ise 1970’de başlayıp 90’ların başında sona eriyor. O dönem, gübre ve tarım ilacı ne kadar yüksek miktarda kullanılıyorsa, tarımın o kadar modern olduğuna inanılıyor. Yeşil Devrim, hedefe ulaştı mı? Dünyadaki açlığın önüne geçildi mi? Hayır.

Türkiye’de ekolojik tarımın babası sayılan Doçent Altındişli, gübre dışında, tarlada kullanılan DDT ilacının tüm ekolojik dengeyi bozduğunu söylüyor. Ve yıllar içinde kullanılan ilaçların insan sağlığı üzerindeki etkileri görülmeye başlıyor. 50 yıl önce ’Yeşil Devrim’i önerenler bu kez bozulan çevreyi düzeltmek, insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri ortadan kaldırmak için arayışa giriyor.

Denetimler geliyor, analizler yapılıyor. Ancak şunu hatırlatmakta yarar var. Ülkelere göre gıda alışkanlığı ve günlük alınan gıda miktarı değiştiği için, bir ülkede tehlike sayılan sınır bir başka ülke için geçerli olmuyor. Mesela İngiltere’de kiraz 5-10 adet yendiği için kirazda kullanılan ilacın insan sağlığı üzerindeki etkisi yüksek olmuyor. Ancak Türkiye’de bir oturuşta 1 kilo kiraz yiyenler var. Bu ilacın yapacağı etkiyi kimse hesaplamıyor.

Üründe bulunan ilaç için saptanan sınır olan MRL değeri 70 kilo üzerindeki insana göre hesaplanıyor. 20 kilo ağırlığındaki bir çocuk üzerinde ilaçlı gıdanın ne tür etki bıraktığının yanıtı yok.

Ayrıca genetik yapısı bozulmuş gıda (GDO) meselesi de çok can sıkıcı. Türkiye, her yıl 1 milyon ton GDO’lu soya, 1,5 milyon ton GDO’lu mısır ithal ediyor. Yetkililer her ne kadar genetiği bozulmuş bu ithal gıdaların hayvan besini olarak kullanıldığını söylese de Doçent Altındişli’nin bu konuda tereddütleri var. Bence biz tüketicilerin de tereddüdü olmalı. Bu ithal gıdalar gerçekte nerede kullanılıyor?

SERA ÃœRÃœNLERÄ°NE DÄ°KKAT

Türkiye’de kullanılan ilaçların kalıntı denetimleri yapılmıyor. Ürün analizleri yapılmıyor. Kanun var, ama uygulanmıyor. Özellikle seralarda üretilen sebze ve meyvelere dikkat! Doçent Altındişli, seralardaki sebze ve meyvelere haftada 5-6 kez ilaç atıldığını söylüyor. Oysa iki ilaç atımı arasında en az 15-20 gün olmalı. İlacı yiyen ürünler ertesi gün toplanıyor, oradan da mutfağımıza giriyor. Arılı domateste hormon riski yok, ama ilaç riski var. 10 yıl içinde tarım ilaçlarının özellikleri değiştirilmiş. Bu değişikliğin etkilerinin ne olacağı konusunda soru işaretleri var.

Doçent Altındişli, haftada bir kez de olsa organik gıda tüketilmesini öneriyor. RTÜK, yakın zamanda televizyon kanallarına yarım saatlik organik tarımı anlatan program zorunluluğu getirecekmiş.

Bebeklere kavanozda satılan organik mamaları gönül rahatlığıyla çocuklarınıza yedirebilirmişsiniz.

Hangisi sağlıklı

Tarladan mutfağımıza giren sebze ve meyvelerde kullanılan ilaçların sağlımız üzerinde ne tür etkiler bıraktığını bilemiyoruz. Hem bizim hem çocuklarımızın sağlığı, biraz da üreticinin insafına kalmış durumda.

Uzmanından hayati öneriler

Sebze ve meyveleri mevsiminde tüketin.

Meyveleri kabuklu yemeyin.

Sebze ve meyveleri tüketmeden en az yarım saat suda bekletin.

 Suda bekleyen ürünlerde ilaçların etkisi azalıyor. Her sebze ve meyve için bunu alışkanlık haline getirin.

Roka ve marul alırken dikkat! Daha yeşil görünsün diye azotlu gübre kullanılıyormuş. Denetimlerde normalin üç katı nitrat çıkıyor.
Yazarın Tüm Yazıları