Bahçeli: İttifak niyetimiz kalmamıştır (2) - Yeniden

Güncelleme Tarihi:

Bahçeli: İttifak niyetimiz kalmamıştır (2) - Yeniden
Oluşturulma Tarihi: Ekim 23, 2018 13:08

Bahçeli: İttifak niyetimiz kalmamıştır (2) - Yeniden

Haberin Devamı

ANKARA, (DHA) - MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 2019 yılının Mart ayında yapılacak yerel seçime ilişkin "Parti olarak herhangi bir ittifak beklentimiz, ittifak arayışımız, ittifak niyetimiz geldiğimiz bu aşamada artık kalmamıştır. İşin tadı kaçtığından zoraki görüşmelerle bir yere varmanın imkanı olmayacaktır. Kendi yolumuzu sadece kendimiz çizeceğiz. Kendi adaylarımızla kendi amblemizle katılıp, Türkiye'nin her seçim bölgesinde demokratik mücadelemizi yapacağız" dedi. 
MHP Genel Başkanı Bahçeli, partisinin TBMM'de düzenlenen grup toplantısında hitap etti. Gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın Suudi Arabistan'ın İstanbul Başkonsolosluğu'nda öldürüldüğünün Suudi yetkililerce açıklanmasını değerlendiren Bahçeli, "Dile getirilen iddia ve itirafa göre, Cemal Kaşıkçı, Başkonsoloslukta çıkan bir arbede sonucu hayatını kaybetmiştir. Yani planlı bir cinayet söz konusu değildir. Halbuki Kaşıkçı'nın Başkonsolosluk'ta boğulduğu, hatta cesedinin Riyad'dan gelen gizemli ve görevli adli tıp uzmanı tarafından parçalara ayrıldığı çok güçlü şekilde ileri sürülmüştür. Ortada bir vahşet, karşımızda resmen bir cinayet vardır. Nitekim Gazeteci Cemal Kaşıkçı alenen ve adice katledilmiştir. Cesedinin nerede olduğu, nereye gömüldüğü belli değildir. Kim ya da kimlerin emriyle öldürüldüğü henüz net değildir. Ancak tüm oklar Veliaht Prensi işaret etmektedir. Elbette Kaşıkçı cinayetinin tüm yönleri süren soruşturma vasıtasıyla aydınlığa ve açıklığa kavuşturulacaktır. Kaldı ki temennimiz de budur. Sayın Cumhurbaşkanı'nın bugün yapacağı açıklamalar ise kafa karışıklıklarını anlaşılan odur ki tamir ve telafi edecektir. Tam tersi durum Türkiye'nin egemenlik haklarına hakaret ve hürmetsizlik sayılacaktır" diye konuştu. 
'CİNAYETİN SIR PERDESİ KESİNLİKLE ARALANMALI'
Cemal Kaşıkçı'nın öldürülmesiyle ilgili muamma olan ilişki ağları ve mutlaka cevaplanması gereken sorular olduğunu kaydeden Bahçeli, şunları söyledi:
Gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın talep ettiği evlilik belgesinin Washington'daki Suudi Arabistan Büyükelçiliği tarafından verilmeyip İstanbul Başkonsolosluğu'na yönlendirilmesi hangi karanlık akla, hangi gayri meşru emele hizmettir? Suç mahalli olarak neden İstanbul seçilmiştir? Cemal Kaşıkçı sadece muhalif özelliklerinden dolayı mı hedef alınmıştır? Bu şahıs gerçekte kimdir? Her taşın altından çıkan, her fırsatta Türkiye'ye husumetini gösteren Veliaht Prens Selman cinayetin neresindedir? Bütün şüphelerin merkezindeki Başkonsolos, tıpkı Papaz gibi, elini kolunu sallayarak ülkesine nasıl dönebilmiştir? Çok ciddi suçlamalara maruz kalmış bir diplomatın 1963 Tarihli Viyana Sözleşmesi'ne sığınarak kaçması, bunun da seyredilmesi yanlıştır, skandaldır. Suç mahalli Türkiye'dir.Yargı sahası da Türkiye olacaktır.Suçlular mutlaka hakim karşısına çıkarılmalıdır. Diplomatik misyonların hangi hallerde, hangi kısımlarının dokunulmazlık zırhından istifade edecekleri bellidir, bilinmektedir. Kaşıkçı cinayetinin sır perdesi kesinlikle aralanmalıdır. Katillerin, azmettiricilerin, Türkiye üzerindeki hesapların, bölgesel ve küresel bağlantıların netlik kazanması mecburiyettir. İslam'ı istismar eden hiçbir ülke zalimlerle kol kola girerek, Haçlı bakiyelerini doyurup petro dolarları peşkeş çekerek varlığını uzun süre devam ettireceğini zannetmesin. Adam olsunlar, edepli olsunlar, iman neyi gerektiriyorsa onu yapsınlar; Müslüman gibi davransınlar, Allah'tan korksunlar. Bilsinler ki kulun hesabı varsa Allah'ın da hesabı vardır ve hepsinden üstündür."
'AF' AÇIKLAMASI: GEVŞEMEK, VAZGEÇMEK, GERİ DÖNÜŞ YOK
Partisince TBMM Başkanlığı'na sunulan af teklifine ilişkin de açıklamalarda bulunan MHP lideri Bahçeli, "Kanun teklifimizin 3. maddesinde hangi suçları istisna tutuğumuz da gayet açık ve aşikârdır.Teklifimizin tartışmasız yanındayız, arkasındayız. Seçim Beyannamemiz'de ne demişsek onu seslendiriyoruz. Milletimize neyi söylemişsek onu yerine getirme çabası içindeyiz. Gevşeme yok, vazgeçmek yok, geri dönüş yok. Şu anda demir parmaklıkların ardında özgürlük düşü kuran kader mahkumlarının elinden tutulmasını bekliyor, milli iradenin tecelligahı olan Gazi Meclis'e kuşkusuz güveniyoruz. Kanun teklifimizi sadece cezaevleri boşalsın, diye vermedik. Böyle bir ucuz ve kestirme düşüncelere tevessül etmedik. Fakat cezaevlerindeki karanlık manzarayı da gözden uzak tutmadık. Kanayan, kangrene dönmesi an meselesi olan bir yaraya parmak bastık. Günden güne ağırlaşan ve insani olmaktan çıkan cezaevi şartlarını gündeme taşıdık. Muhtemel kalkışmalara ve çatışmalara dikkat çektik.Bir yatakta dönüşümlü ve sekizer saat arayla yatan mahkum veya tutukluların feryat boyutuna varan seslerinin duyulmasını arzu ettik. Muhtemel risk ve tehlikelere vurgu yaptık. Çok şey mi istedik? Konuşmayalım mı? Düşünmeyelim mi? Kaygılanmayalım mı? Görüşlerimizi dile getirmeyelim mi?" diye konuştu.
'671 SAYILI KHK, CEZAEVLERİNİ BOŞALTMAK İÇİN Mİ YAYIMLANDI?'
Af teklifinin gerekçelerinden bahseden Bahçeli, şunları kaydetti:
"Bizim cezaevlerini boşaltmak için böylesi bir teklifi yaptığımızı dile getirenler ya ne dediğimizi anlamıyorlar ya da safa yatıp havayı bulandırmak, keçeyi suya atmakla oyalanıyorlar. Şartlı ceza indirim teklifimize sürekli itiraz ve tepki gösterenler, 671 sayılı KHK ile 1 Temmuz 2016'dan önce işlenen suçlar açısından ayrı bir denetimli serbestlik ve infaz sisteminin kanunlaştığından haberdarlar mıdır? Denetimli serbestlik süresinin 2 yıl olarak uygulandığından, süreli hapis cezalarına mahkum olanların cezalarını çektikten sonra 1/2'sini infaz kurumunda çektikleri takdirde şartlı salıverme hükümlerinden yararlandıkları unutulmuş mudur? Türk Ceza Kanunun 81.- 82. maddelerinde tanımlanan kasten adam öldürme suçundan tutun da cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlardan milli güvenliğe ve anayasal düzene karşı işlenen suçların kapsam dışında bırakıldığı ne zaman hatırlanacaktır? Biz de bir benzerini teklif etmiyor muyuz? 2016'da doğru olan, 2018'de niye yanlış olsun? Mesela, 1 Temmuz 2016 tarihinden önce işlenip de 671 sayılı KHK'nin infaz rejimi kapsamında olan suçlarda 5 yıldan az ceza alanların, en fazla 3 gün içinde iyi halli olduğu tespit edilince açık cezaevine geçiş ve diğer şartları varsa derhal denetimli serbestlik uygulamasından yaralandıkları bilinen bir gerçektir. Peki, 671 sayılı KHK cezaevlerini boşaltmak için mi yayımlandı?"
'CEZAEVLERİNDE BULUNANLAR İNSAN DEĞİL Mİ?'
Af teklifini cezaevlerinin boşaltılması için vermediklerini vurgulayan Bahçeli, şöyle konuştu:
"Bizim teklifimizi sulandırıp cezaevlerini boşaltmak üzerine planlandığını doğrudan değilse bile dolaylı ima etmek gerçekten haksızlıktır, günahımıza girmektir. Biz teklifimizin 3. maddesinde kapsam dışında tutulan suçları tek tek sıralıyoruz. Teröristleri, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne kast eden suçluları, katilleri, istismarcıları, tecavüzcüleri, kadın cinayeti işleyen alçakları istisna tutuyoruz. Diyorlar ki 'Uyuşturucu kullananlar şartlı ceza indirimiyle salıverilecekler'. Kanun teklifimizi sadece bu temele indirgemek, sadece bu eksene sabitlemek tarifi olmayan insafsızlıktır. Yaptığımız vicdanımızın sesini dinlemek, adaletin çağrısına riayet etmektir. Samanlıkta iğne aramaya gerek yoktur. Cezaevlerinde uyuşturucu suçundan dolayı 36 bin 212 hükümlü, 14 bin 174 tutuklu olmak üzere toplam 50 bin 386 kişi bulunmaktadır. Bunların çoğu kullanılan, tutsak düşürülmüş, muhtaçlıkları sömürülmüş, vicdanları rehnedilmiş, aklı kiralanmış kişilerdir. Bunların önemli bir bölümü ıslah olmuşsa, pişmanlık göstermişlerse hatalarını anlamışlarsa ve de bir fırsat istiyorlarsa görmeyelim mi, duymayalım mı? Konuşmayalım mı? Allah için söylensin, istisnalar hariç, cezaevlerinde bulunanlar insan değil mi? Onların hayata dönme, topluma karışma hakları yok mu? Ne yapalım, alayını birden fırınlara atıp da yakalım mı? Ne isteniyor? Hepsini birden vagonlara doldurup meçhul ve geri dönüşü olmayan sürgüne mi yollayalım? Bunları topluma kazandırmak için siyaset sorumluluk almasın mı? Uyuşturucu en hassas olduğumuz sorunlardan birisidir." 
'MAŞERİ VİCDANA MÜZAHİR KANUN TEKLİFİMİZİ SUNDUK'
"'Milliyetçi- ülkücü hareket'i uyuşturucu konusunda tartışmaya açmak hiç kimsenin harcı, hiç kimsenin haddi değildir" diyen Bahçeli, şunları kaydetti:
"Biz bu musibetle kıran kırana mücadele ettik, ediyoruz. Ülkü ocaklarımız 'Türk gençliğine damarlarındaki asil kanı kirletme' diyerek mesaj veriyor, duruş sergiliyor, öncü rol oynuyor. Hakikat haysiyettir, ne hakikatten ne de haysiyetten asla ödün vermeyiz. Sokak araları uyuşturucu kullanan çocuklarla doludur. Mezarlık çevreleri, metruk binalar, köprü altları nice vatan evladının perişan ve yürek yaralayıcı dramına sahnedir. Uyuşturucuyla Milliyetçi Hareket Partisi'nin ismini yan yana getirmek biliniz ki, cehalet değilse, cinayettir. Bunları geçtik de uyuşturucu baronlarını konuşan yoktur. Uyuşturucu ticareti yapan, bu işten servet kazanan, doğu batı uyuşturucu trafiğini yönlendiren şerefsizlerin, hatırlı ve arkası olan insanlık müsveddelerinin üstüne giden hiç yoktur. Ne isteniyor garibanlardan? Ne bekleniyor kader kurbanlarından? Gün yüzüne çıkmak onların hakkı değil mi? Sevdiklerine, temiz ve terbiye olmuş bir vicdanla kavuşmak onların amacı olmasın mı? Hadi baronların yakasından tutalım. Hadi siyasetten iş dünyasına kadar yer tutmuş uyuşturucu tacirlerini analarından doğduklarına pişman edelim. Bu konuda sorumluluk almayan, zehir tacirlerine dünyayı dar etmek için her teşebbüse destek vermeyen bin defa namert olsun. Biz maşeri vicdana müzahir kanun teklifimizi sunduk."
'BUNDAN BÖYLE KENDİ GÖBEK BAĞIMIZI KENDİMİZ KESMEYE HAZIRIZ'
Sözün ve kararın TBMM'ye ait olduğunu vurgulayan Bahçeli, "Teklifimiz, Adalet Komisyonu'nda görüşülmeyi beklemektedir. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin değerli milletvekilleri başta olmak üzere, mezkur Komisyonun diğer üyeleri ister kabul ederler, ister reddederler. Bu onların bilecekleri bir husustur, kararlarına saygı duyarız. Ancak Milliyetçi Hareket Partisi teklif metninden asla taviz vermeyecek, ilk gün ne söylemişse, karar anı geldiğinde aynısını cesaretle dile getirecektir. Oyunbozanlık yapmıyoruz. Yürüyen tekere çomak sokmuyoruz. Pişmiş aşa su katmıyoruz. Yalnızca verdiğimiz ve meşru gördüğümüz bir kanun teklifimizin yasalaşmasını istiyor, toplumsal barış ve huzura katkı yapmayı hedefliyoruz. Unutmayınız, özgürlük bir insan hakkıdır. Sıcak bir yuvayı teneffüs etmek, sevinç ve ümitle geleceğe bakmak her insanın en temel meşru ve müstesna özlemidir. Aziz milletimizin muhterem temsilcileri de bunu sağlamak ve şartlarını oluşturmakla mükelleftir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bundan böyle kendi göbek bağımızı kendimiz kesmeye hazırız, kararlıyız" dedi. 
'İTTİFAK ARAYIŞIMIZ, NİYETİMİZ ARTIK KALMAMIŞTIR'
MHP lideri Bahçeli, 2019 yılının Mart ayında yapılacak yerel seçime ilişkin ise şunları söyledi:
"Hiçbir ittifak bir tarafın reddedilmesiyle geri adıma zorlanmasıyla yok sayılmasıyla tez ve önermelerinin görmezden gelinmesiyle ayakta kalamayacaktır. Hiçbir ittifak diğer tarafın tahakküm ve dayatmayasıyla üstten bakmasıyla parmak sallamasıyla yaşayamayacaktır. Hiçbir ittifak pozisyon hatırlatmasıyla, devamlı çatladı çatlıyor ihbarlarıyla, zamana oynamayla şartların kollanmasıyla varlığını devam ve idame ettiremeyecektir. Samimiyet, safiyet, fedakarlık ve dürüstlük olmadan eşitler arası ilişki sürdürülemeyecektir. Adalet ve Kalkınma Partisi içinde ittifak çabalarını dinamitlemek için sürekli faaliyet içinde olanlar sevinç taklaları atabilirler, heyetler görüştü görüşmedi, oldu olmadı, yasal zemin vardı yoktu tartışmalarına son vermenin vakti gelmiştir. Bu kronikleşmiş süreci uzatmanın anlamı ve alemi yoktur. Parti olarak 31 Mart 2019 Mahalli İdareler Seçimlerine yönelik herhangi bir ittifak beklentimiz, ittifak arayışımız, ittifak niyetimiz geldiğimiz bu aşamada artık kalmamıştır. İşin tadı kaçtığından zoraki görüşmelerle bir yere varmanın imkanı olmayacaktır. Oyalanmaya, milleti aldatmaya, sabırları sınamaya, umutlarla oynamaya lüzum da yoktur. 29- 30 Eylül 2018'de Kızılcahamam'da düzenlediğimiz milletvekilleri ve MYK üyeleri ortak toplantımızla birlikte, 20 Ekim 2018'de yaptığımız il başkanları toplantımızda aldığımız kararlar gereğince kendi yolumuzu sadece kendimiz çizeceğiz. '31 Mart 2019 Mahalli İdareler Seçimleri'ne kendi adaylarımızla kendi amblemizle katılıp, Türkiye'nin her seçim bölgesinde demokratik mücadelemizi Allah'ın izniyle yapacağız."
'ÖĞRENCİ ANDI' AÇIKLAMASI: TAKDİR VE TASVİP EDİYORUZ
Danıştay'ın 'Öğrenci Andı' kararını da değerlendiren MHP Genel Başkanı Bahçeli, "Andımız; Türk milletinin ruh kökünden doğmuş, gelecek kuşakları aynı hissiyat, aynı heves, aynı hedef etrafında buluşturmayı baz ve esas almıştır. Danıştay 8. Dairesi çözülme sürecinin kötü bir hatırasını söküp atmıştır. Takdir ve tasvip ediyoruz. Elbette doğru yapmıştır, elbette milli vicdana tercüman olmuştur. Çözülme sürecinin kamburlarından kurtuluşun parlak bir müjdesi ortaya çıkmıştır. Malum şahıslar diyor ki 'Öğrenci Andı'nın okutulması veya okutulmaması yargının değil, yasama veya yürütmenin işidir. Tamam da yargıya intikal etmiş bir konunun vuzuha erdirilmesi yanlış mıdır? Kusurlu mudur? Diyorlar ki Danıştay 8. Dairesi Anayasa ve yasalara aykırı karar vermiştir. Bu nasıl bir saptırmadır? Nasıl bir şuur kaybıdır? Hukukun keyfi yorum ve değerlendirmelerine alışmış olanlar, işlerine gelmediği zaman neden rahatsız ve huzursuz oluyorlar? Diyorlar ki 'Yargı denetimi idari eylem ve işlemin hukuka uygunluğa ile sınırlıdır'. İyi ya Danıştay 8. Dairesi önüne gelen bir müracaat bakmış, hukuka aykırılığı tespit etmiş, temyiz yolu açık olmak şartıyla kararını vermiştir. Bu hazımsızlığının maksadını nasıl yorumlayalım?" diye konuştu.  
'MHP'NİN KIPKIRMIZI ÇİZGİSİ, TÜRKLÜĞÜN VARLIĞI VE BEKASIDIR'
Türklük ile İslam'ı karşı karşıya getirmenin, vatana ve millete ihanet olduğunu kaydeden MHP lideri Bahçeli, şunları söyledi: 
​"Neymiş? Danıştay 8. Dairesi; hukuka uygunluk denetiminin sınırlarını aşmış, kendisini yürütmenin yerine koymuş, yürütmenin takdir hakkını yok saymış, dahası takdir hakkını bizzat kullanmış. Bunların hepsi zırvadır, uydurmadır, temelsizdir. Papaz kararına ses çıkaramayanlar, Andımızın okunacağını duyunca ayağa kalkmışlar, kanundan hukuktan bahsetmeye başlamışlardır. Üstelik milli kimliğin kapsayıcı ve kuşatıcı olmasına, kimseyi dışlamaması gerektiğine sanki aksi bir durum varmış gibi vurgu yapmışlardır. Bu tespiti yapanların milli kimlikten ne anladıkları şaibelidir. Andımız etnik bir ifade değil, milli kültür ve milli kimliğin inkar edilemez duyuşu, duruşu ve dile gelişidir. 'Türk'üm' demek ayıp mıdır? 'Doğruyum' demek yanlış mıdır? 'Çalışkanım' demek çarpıklık mıdır? Milli kimliği çayın içinde erimiş şeker, diye yutturmaya kalkışan; bize 'kırmızı çizgi' hatırlatması yapan, içindeki MHP husumetini saklayamayan gafiller, unutmasınlar ki Milliyetçi Hareket Partisi'nin kıpkırmızı çizgisi Türklüğün varlığı ve bekasıdır. Türkçülüğe karşı çıkıp Kürtçülüğü özendirenler kime ne anlatıyorlar? Biz doğarken varlığımızı Türk varlığına adadık. 'Ninni' diye 'Ne mutlu Türk'üm diyene'yi dinledik. Merhum Atsız der ki milliyetçilik milleti olmayanlar için faşizmdir. Biz ne faşist ne kafatasçı ne de ırkçıyız hiç de olmadık. Eğer Türk olmanın bir bedeli varsa eğer Türk milletini savunmanın faturası olacaksa can feda olsun seve seve öder, koşa koşa sonuçlarına katlanırız. Tek kişi kalsak da Türklükten, Müslüman Türk milletinden taviz vermeyiz. İki ayrı inanç aynı zihinde bulunamaz, barınamaz. Her ikisine de inandığını söyleyen kişi bunlar hakkında hiçbir düşünceye sahip olamaz. Türklük ile İslam'ı karşı karşıya getirmek kelimenin tam manasıyla vatana ve millete ihanettir. Bilinmelidir ki hürriyetini değil, ancak şuurunu kaybeden millet mahvolacaktır. Bir asır önce yapılan tartışmaların millet ve memleket muhaliflerince ısıtılıp tekrar gündeme getirilmesi tuzaktır, tertiptir, oyundur."

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!