Yeni yıl sadece takvim yaprağındaki sayıların değişmesidir…

Sonunda 2007 de bitiyor.

Haberin Devamı

“Zaman”ı saatlerle, günlerle, aylarla ve yıllarla ölçüp, somut bir olgu haline dönüştürebilmek, insanlığın en büyük buluşlarından biridir.

Sanki yarın 31 Aralık gece yarısı sahnedeki perde kapanacak ve hemen arkasından açılan perde ile yeni bir oyun mu başlayacak yaşam sahnemizde?

Acaba eski oyunu yeniden görmek mümkün mü?

Ancak biliyoruz ki oyun hep aynı oyun. Kapanıp açılan perdeler, sadece hayalimizde var. Sadece takvim yaprakları değişiyor yılbaşlarında.

Ucuzu pahalısı, analogu ve dijitali ile kol saatleri de, takanlara “zamana egemeniz” duygusu verir… Oysa işportadan 5 liraya alınan bir saat de, “tourbillon”lu bir Breguet de aynı zamanı göstermez mi?

 

Bütün saatler aynıdır

Haberin Devamı

 

“Bu saatlerin bazıları neden çok pahalıdır” sorusuna bir İsviçreli saat satıcısı, “Çünkü zenginler Ferrarilerini lokantalara sokamazlar” diye cevap vermişti.

Şair Ümit Yaşar da, “Saatler” şiirinde çeşitli markaları sıraladıktan sonra, o zaman İş Bankası Genel Müdürü olan Ahmet Dallı için “Ahmet Beyefendi eşref saati kullanır” dememiş miydi?

İnsanlar için zaman, doğumlar, ölümler ve yaşanılan olaylarla somutlaşır.

Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, merhum A. Ragıp Akyavaş’ın çeşitli gazetelerde çıkmış yazılarını kitaplaştırdı.

Ragıp Akyavaş (ölümü 1969) 1912’de Pangaltı Harbiyesi’nden yüzbaşı rütbesi ile mezun olmuş, Osmanlı’nın son beş sadrazamına yaverlik yapmış, bu arada hukuk fakültesini bitirip cumhuriyet sonrasında hem yargıçlık, hem de Kara Harp Okulu’nda hocalık görevlerini üstlenmiş, deneyimli ve birikimli bir aydındı.

 

1967’den bir anı

 

A. Ragıp Akyavaş’ın gazete yazılarını yayınlandıkları tarihlere bakıp okurken, zamanın ne kadar etkili bir bellek temizleyicisi olduğunu yine hissettim. Mesela 1967’de “Müktesep Haklar” başlıklı yazısında şunları anlatmış:

- Gazetelerde okudum. Rütbeleri iptal edilerek neferliğe indirilen generallerin rütbeleri alınan bir kararla iade edilmiş. Eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun, Ankara eski Sıkıyönetim Kumandanı Korgeneral Namık Argüç, İstanbul eski Merkez Kumandanı Tümgeneral Kemal Binatlı, Kayseri eski Menzil Kumandanı Tümgeneral Kemal Çakın ve Yarbay Avni Karaca’nın rütbeleri geri verilmiş.

Haberin Devamı

İçinizde 27 Mayıs 1960 darbesi ertesinde orgenerallerin “er” yapıldığını hatırlayanınız var mı? Sadece bir başbakan ve iki bakanın idam edildiğini hatırlıyoruz çoğumuz.

 

Hep aynı şarkı mı?

 

Peki bu ilk kez mi olmuş yakın tarihimizde dersiniz?

Yine A. Ragıp Akyavaş’ın verdiği bilgilere ve 1908’e dönelim:

- İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra İstanbul tam dokuz ay bir tımarhane havası yaşadı. Derken 31 Mart isyanı çıktı ve bastırıldı. Sultan Hamid’in iradesiyle terfi edip ilerleyen bazı kimseler hakkında rütbelerin indirilmesi kanunu kabul edildi. Makedonya’nın karlı dağları ile Yemen’in kızgın çölleri arasına serpiştirilmiş olan bütün subayların rütbelerini eşitlemek için ölçü bulundu.

Akyavaş şu listeyi de vermiş:

Haberin Devamı

- Şeyhülislam Cemalettin Efendi’nin damadı Müşir (mareşal) Operatör Cemil Paşa’nın rütbesi yarbaylığa, Plevne kahramanı Gazi Osman Paşa’nın oğlu Damat Nurettin Paşa Müşirlikten binbaşılığa, Ferik (korgeneral) Mazhar Paşa yüzbaşılığa, Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın oğlu Mahmut Muhtar Paşa orgenerallikten albaylığa, Serasker Rıza Paşa’nın oğlu Korgeneral Süreyya Paşa’nın rütbesi yarbaylığa indirildi.

Görüyorsunuz işte. Takvimler ha 1908’i, ha 1960’ı ya da 1967’yi göstermiş, ne değişiyor ki?

 

Kendini tekrar etmek

 

Neticede Meşrutiyet’in rütbelerini indirdiği subaylar da yeniden rütbe almışlar. Örneğin rütbesi yüzbaşılığa indirilen Cevad Paşa, yeniden terfi edip Korgeneral olmuş. Bir yemekte de Alman İmparatoru 2’nci Wilhelm, Cevad Paşa’yı işaret edip, “Paşa askerlerin en bahtiyarıdır, çünkü iki defa Paşa olmuştur” diyerek onu övmüş.

Haberin Devamı

Bizden önce yaşamış meslektaşlarımızın yazılarını okurken, eğer bizlerin de onlarla aynı çözümsüz sorunlar üzerinde çeşitlemeler yaptığımızı görürsek, “yeni yıl” diye nitelediğimiz olgunun sadece takvim yapraklarındaki bir sayı değişikliği olduğunu daha iyi kavrarız.

Rahmetli meslektaşımız A. Ragıp Akyavaş da 1967 yılında bu şekilde 1908’e dönmek zorunda hissetmemiş mi kendisini?

Yazarın Tüm Yazıları