Yeni roman malzemesi

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

‘‘Benim hakkımda istediklerini yazsınlar. Yazılanlar doğru olmadığı sürece umurumda bile değil ne dedikleri.’’

Bu lafı galiba Truman Capote söylemişti bir yerlerde.

***

Türkiye, çok kısa süre içinde birbiri ardına yazılacak önemli casusluk romanlarının kaynağı olacak.

Bu da çok normal, çünkü bu ülkede hemen her gün, sadece 24 saat içinde bile orta boy bir Robert Ludlum romanına malzeme olacak kadar entrika ve bela meydana geliyor.

İşin normal olmayan yanı, romancıların Türkiye gibi muhteşem bir kaynağı keşfetmekte bu kadar gecikmeleriydi.

***

Susurluk olayının bu keşfi hızlandıracağı yolunda ilk işareti John Le Carre vermişti.

Hani şu soğuk savaş döneminin inanılmaz güzellikteki casusluk romanlarını yazan, ‘‘Smiley’’ gibi dünya literatürüne geçen bir karakteri yaratan ünlü yazar var ya işte o, Susurluk olayından bir süre sonra Türkiye'ye geldi ve araştırmalar yaptı.

Onun şimdi Susurluk'un romanını yazacağı yolunda işaretler var.

Gerçi hem yaratma sürecinde konuşmayı sevmediğinden, hem de kendisi de eskiden bir kadrolu casus olduğundan John Le Carre ne üzerinde çalıştığı konusunda kesinlikle ipucu vermiyor.

Ama Susurluk ve onunla ortaya çıkan bağlantıların da ona çok büyük bir malzeme sağladığı da kesin.

Zaten John Le Carre Berlin Duvarı'nın yıkılmasından sonra konu sıkıntısı çekiyordu.

Soğuk savaş günlerinden arta kalan bazı karakterleri yeniden canlandırma yolundaki iki çalışması pek de parlak sonuç vermedi.

Sonuçta o da ‘‘Panama Terzisi’’ adlı son romanı ile kendisine yeni bir alan yarattı.

Casusların cirit attığı Panama'ya konuyu taşıyarak yeni bir şaheser oluşturdu.

Bu yüzden de ikinci yeni konunun Türkiye olması hiç de şaşırtıcı olmamalı, çünkü burada bence Panama'dan çok daha fazla malzeme var.

***

Türkiye'nin casus romancıları için çok mükemmel bir malzeme olacağı konusunda bana inanmıyorsanız o zaman belki Tom Clancy'e inanırsınız.

‘‘The Hunt for Red October’’, ‘‘Patriot Games’’ ve ‘‘The Clear and Present Dander’’ adlı kitaplarından yapılan filmlerden tanıdığımız ünlü yazar Tom Clancy çoktan Türkiye'yi romanlaştırdı bile.

Yazarın ‘‘Op-Center’’ (Operasyon Merkezi) dizisinden ‘‘Acts of War’’ tamamen Türkiye ile ilgili.

PKK gerillaları Atatürk Barajı'na bir suikast düzenliyorlar ve olay oradan devam ediyor.

Kitabın ilk bölümü tamamen Şanlıurfa yakınlarında geçiyor.

Türk istihbaratçılar ile Amerikan istihbaratçıların nasıl yakın çalıştıkları, Genelkurmay ile Pentagon arasındaki ilişkiler, Amerikan yönetiminin Türk siyasi partilerinin her birine yaklaşımı, PKK konusundaki tavırlar kitapta net bir şekilde yer alıyor.

***

Her şey öylesine gerçekçi anlatılıyor ki okurken birden panikledim.

‘‘Akbabanın Üç Günü’’ (Three Days of Condor) adlı filme gitti kafam.

Filmin başında Robert Redford CIA'nin kitap okuma bölümünde çalışan bir uzmandır.

Görevi dünyada yayınlanan bütün casusluk ve askeri kitapları okuyup bunların içinden CIA'nin ilerde kullanabileceği bilgileri ayıklamaktır.

Ancak Robert Redford bu görevini yaparken istemeden, farkında olmadan CIA ile ilgili çok önemli bir gizli bilgiye ulaşmıştır.

Filmin beşinci dakikasında onun çalıştığı binanın önünde bir araba durur. Profesyonel katiller iner ve bina içindeki herkesi birkaç dakika içinde öldürürler. Kendi dünyalarının deyimiyle ‘‘temizlik’’ yaparlar.

Tabii Robert Redford film icabı bu işten kurtulur, sonra olaylar gelişir.

İşte ben de kitabı okurken sanki olağanüstü gizli bilgilere ulaşıyormuş izlenimine kapıldım.

Ve aniden evin kapısından girecek ajanların beni öldürdüğü imajı kafama düştü.

***

Kitabın bu kadar gerçekçi olabilmesi bir ihtimal Tom Clancy'nin iyi bir romancı olmasından kaynaklanıyordu.

Ancak yazıyı yazmadan önce Türkiye'de kapsamlı bir araştırma yapılmış olması ihtimali de büyüktü.

Amerikan istihbaratı ve askeri çevrelerinde çok önemli bağlantıları bulunan yazarın Türkiye'de de ya doğrudan ya da yardımcıları aracılığıyla birçok insanla konuşmuş olması çok da yanlış bir varsayım değildi.

Kitabın basım tarihine bakıldığında yazarın Türk-İsrail istihbarat işbirliği, Refah Partisi iktidarına karşı oluşacak tepkiyi önceden tahmin ettiği de görülübiliyor.

Örneğin daha kitabın onuncu sayfasında Şanlıurfa'da görev yapan iki Amerikan ajanı arasında Refah Partisi ile ilgili şu konuşma geçiyor:

Coffey: İslami yasalar Türkiye'de empoze edilemez. Buna gerçekten inanmış bir lider bile bunu başaramaz. Çünkü bu Türkiye'de anayasaya aykırı

Katzen: Anayasalar değişebilir. İran'a baksana neler oldu.

Coffey: Türkiye'de nüfusun laik bölümü çok daha güçlüdür. Eğer İran'da yapılan burada yapılmak istenirse iç savaş çıkar.

***

Anladığım kadarıyla Tom Clancy de Tansu Çiller'e inanmış bir zamanlar.

Çünkü hem romanın 14'üncü sayfasında ‘‘Amerika Doğru Yol Partisi'ne yardım etmezse Refah Partisi güçlenir’’ deniliyor, hem de romanın çeşitli yerlerinde Anavatan Partisi'ne fazla da güvenilmemesi gerektiğinden bahsediliyor.

Tom Clancy bu romanı yazdıktan sonra, Refahyol hükümeti esnasında olanları görseydi acaba bunları yazar mıydı bilemiyorum?

Bu arada romanda DYP liderinden Tansu Özal diye bahsedilerek hafif bir espri de yapılmış.

Roman, PKK liderinin Amerikalılar tarafından öldürülmesiyle sonuçlanıyor.

Türkiye böyle karmakarışık olmaya devam etiği sürece daha böyle eserlerle çok karşılaşacağız buna emin olun.

Yazarın Tüm Yazıları