Ye mısırını dök Kurdunu Vadisi

Futbolla ilgili yazdığımda bile "Kola Turka Vadisi" başlıklı yazıma aldığım kadar yoğun ve fanatik içerikli mesaj almamıştım.

Fanatiklikte futbol seyircilerini bile sollayan Kurtlar Vadisi seyircilerinden Sadin Biber’e göre yazımın ana fikri "Bırakın vatanımızı alsınlar"mış. Onlarla baş edecek gücümüz olmadığını, bükemediğimiz eli öpmemiz gerektiğini söylüyormuşum.

S.S.S Gülen de gerçeklerle hayali senaryolar vasıtasıyla savaşılabileceğini savunanlardan. "Bu bir film olsa bile intikam aldık o iğrenç petrol canavarlarından. Ve ben bu intikamın alınışına iki kez sinemaya giderek ve o filmi izleyerek şahit oldum", diyor. Gülen’e göre hayali senaryolarla intikam alınamayacağını düşündüğüm için Türklüğümden şüphe edilmesi gerekirmiş. Ama o bir Türk genciymiş.

Osman Sümer ise filmi ucuz milliyetçilik olarak nitelememe takılmış, "Türk sinema tarihinin en çok para (10 milyon USD) harcanan filmi olduğunu bilmiyorsunuz herhalde", diyor. Özür dilerim, lafımı geri alıyorum. Kurtlar Vadisi Irak, ucuz milliyetçiliğin en pahalı örneği imiş meğer.

Ümit Salih Çakar; Kurtlar Vadisi, Cola Turka, Coca Cola ve şalgam suyunu aynı yazıya nasıl soktuğumu merak etmiş. Filmin ucuz milliyetçilik yaptığına o da katılıyor. "Fakat sizin bunu bir firma ismi ile dejenere edip karalamaya çalışmanız aynı ucuz kalem tacirliği değil midir", diye soruyor. Aşk olsun. Ürününü satmak için milliyetçi duyguları alet etmek, üstelik bunu "pozitif milliyetçilik" diye etiketlendirmeye çalışmak ucuzluk olmuyor da, eleştirmek mi oluyor?

Kadir Demirakça
’ya göre film gerçekleri yansıtıyormuş. "Çok kabiliyetiniz varsa buyrun siz bir film çevirin de görelim", diyor. İyi fikir, ne diyeyim. Kadir Demirakça’ya da köşe yazısı yazıp, yayınlatmasını tavsiye ederim.

Seyit Koçberber, "Kurtlar Vadisi ile ilgili daha çok yazarsanız, reytinginiz artar. Akıl vereyim", diyor. Öğüdünü tutuyorum...

Taner Okutan, filme gitmeyecek olmama çok üzülmüş. "Çok umrumda olduğu için şimdi biz n’aparız", diye düşünüyormuş. Umrunda olmadığı için de oturmuş bir mesaj yazmış ve göndermiş.

V. Günal’ın derdi maaşımın, Kurtlar Vadisi dizisinin yayıncısı Kanal D’nin bu diziden elde ettiği paralarla ödenip ödenmediği... Vallahi haklısınız Günal Bey (Hanım?) de, filmi övmeye kalksam bu sefer de yalaka demeyeceğinize söz verir misiniz?

Semih Dinçel de benim gibi filme gitmeyeceklerdenmiş. "Ama", diyor, "Türk halkının gururunu okşayacak bu tip filmlere ihtiyacı vardır". Dinçel, Türkiye’de hükümetin bazı yetkililerinin filme sahip çıkan açıklamalarını tuhaf karşıladığını da ekliyor.

Eleştirilerden çok örnek verdim, yazıyı beğenenler arasından da sadece iki örnek vereyim.

Giresun’dan Gülsevim Özocak, "En güzel Kurtlar Vadisi yazılarından birini yazdınız", diyor, "Çok güzel, özgün fikirler, mizahi anlatım"...

Begüm Şahin de yazıyı beğenip, tebrik edenlerden. "Komplekslerin beyaz perdeye yansıması" tabirine bayılmış. "Bu film ile neyi ispatlamaya çalışıyorlar, neyin intikamını almaya çalışıyorlar, çok komik", diyor. Filmin galasına devlet erkanının gösterdiği ilgi de Şahin’e ilginç gelmiş...

Zina yapmayan zinayı eleştiremez mi?

Kola Turka Vadisi başlıklı yazımda, "Seyretmemiş ve asla seyretmeyecek olmam, milliyetçilik duygularını sömürerek gişe hasılatına çevirmeye çalışan bu filme gitmeme çağrısı yapmama engel de değil", demiştim.

Semih Dinçel, Burak Çelebi, Mustafa Şaştım, Yakub Erol, Kadir Demirkaya, Sabri Kuzulmaz, Mehmet Ali Sardik ve Mehmet Erenlerçayı filmi görmeden, filme gitmeme çağrısı yapmamı eleştiren okurlardan sadece birkaçı...

Bir kere filmi, sinema sanatı açısından eleştirmiyorum. Ne kadar iyi ya da kötü bir seyirsel eğlence sunduğuna da girmiyorum. Öyle olsa seyretmeden eleştirmekte haksız olurdum, doğru...

Filmin içeriği, konusu, ideolojisi defalarca yazıldı, çizildi, biliniyor. Benim eleştirim de filmin tamamen içeriğiyle, konusuyla ve duruşuyla ilgili...

Çiğ tavuk eti yemeyin çağrısı yapmak için çiğ tavuk eti yiyip kuş gribine yakalanma deneyimine sahip olmak gerekmediği gibi, ucuz milliyetçilik ve hatta ırkçılık yapan bir filme gitmeme çağrısı yapmak için de filmi seyretme işkencesine katlanmak şart değil.

Küresel ısınmacının dağına karlar yağdı

Michael Crichton’ın Mart ayında Altın Kitaplar’dan Türkiye’de de yayınlanacak son romanı "State of Fear"ın (Dehşet Hali) ilginç konusuna daha önce değinmiştim. Roman küresel ısınma teorisinin gündeme gelmeyen, getirilmeyen yüzü etrafında dönüyor.

Crichton’a göre çevreciliğin başta ABD olmak üzere tüm dünyada multi trilyon dolarlık bir sektör haline gelmesi, çevrecilik üzerinden servet yapan insanların küresel ısınmayı sanki mutlak bir gerçekmiş gibi dünyaya kabul ettirmeye çalışmasına yol açıyor.

Vatan’dan Haşmet Babaoğlu, küresel ısınma hipotezini Crichton’ın kitabından yola çıkarak sorgulayan yazıma Pentagon’un 2004 tarihli bir raporuyla cevap vermiş. Rapor yeryüzü için kritik, geri dönüşü olmayan tarihin 2020 olduğunu iddia ediyor. Yani o tarihe kadar önlem alınmazsa, küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliği kaçınılmaz olacakmış.

Pentagon’un raporu da dahil küresel ısınma hipotezini savunanların güçlü kanıt olarak sunduğu bilimsel verilerden biri de Antartika’da saptandığı söylenen ısınma ve buz erimesi.

Ancak sonuçları geçen gün açıklanan bir bilimsel araştırmaya göre Antartika’da yapılan ısı ve buz oluşumu ölçümleri hiç de sağlıklı değil.

Hollandalı bilim adamı Michiel Helsen’in araştırması (tinyurl.com/7tho2) iklim değişikliğinin en önemli veri kaynağı Antartika’da yapılan ölçümlerin güvenli olmadığını ortaya koyuyor.

Bu ilginç tartışma burada bitmeyecek ama hadi buyrun bakalım...
Yazarın Tüm Yazıları