YAZGÜNLÜKLERÄ° 5 Bu serinin adını güzgünlükleri diye deÄŸiÅŸtirmeli miyim, bilmiyorum, zira bir hafta boyunca Ankara'da Ä°ngiliz filmlerinden sahneler yaşıyoruz.

Güncelleme Tarihi:

YAZGÜNLÜKLERİ 5 Bu serinin adını güzgünlükleri diye değiştirmeli miyim, bilmiyorum, zira bir hafta boyunca Ankarada İngiliz filmlerinden sahneler yaşıyoruz.
OluÅŸturulma Tarihi: Eylül 08, 2000 00:00

YAZGÃœNLÃœKLERÄ° 5 Bu serinin adını güzgünlükleri diye deÄŸiÅŸtirmeli miyim, bilmiyorum, zira bir hafta boyunca Ankara'da Ä°ngiliz filmlerinden sahneler yaşıyoruz. KurÅŸuni bir gökyüzü, arada bir yüzünü gösteren güneÅŸ. Öyle ki ilk günlerde binaların içinde yaz devam ediyordu. Öyle olunca da insanın ne giyeceÄŸi sorun oluyor: içeri girince terliyor, dışarı çıkınca üşüyorsunuz. Bir çok kiÅŸi nezle oldu. Bir çok kiÅŸinin nezle olduÄŸunu nereden mi çıkarttım. Åžu müzik kanallarının vijik vijik konuÅŸan vj kızları rahatsızlanmışlar. Sesleri çıkmıyor zavallıların. Tabi bu havada eÄŸer ekrandaki gibi dolaşıyorlarsa olacağı bu. Bu VJ'ler konusunda tahmin edersiniz ki hiç iyi ÅŸeyler düşünmüyorum. Kim bunlar? Neden oradalar. Güzel olduklarını sanmıyorum, Türk erkeÄŸi güzelle çıplağı her zaman birbirine karıştırır. Oysa ki ben hep derim, soyunarak deÄŸil, giyinerek güzelleÅŸen kadının asıl kadın olduÄŸunu. Biri zaten kendisinde var olanı göstermek için giyinir, estetik bir katkısı yoktur, mesele neyin nasıl ortaya çıkarılacağıdır. Ä°kinci gruptakiler estetik bilince sahiptirler, kendi bedenleri üzerinde beÅŸeri bir güzellik kurarlar. Ä°yi giyinmek paradan önce akıl ister pek tabii ki. Bu VJ kızlarımız beni çok endiÅŸelendiriyor. Televizyondaki her insan gibi bir model oluyorlar çünkü gençlere, özellikle de taÅŸraya. Oysa model olamayacak kadar kötü Türkçeleri, berbat bir imajları var. Onlar gibi olmak isteyen bir çok küçük kızımız vardır ÅŸimdi. Ya da onlar gibi bir sevgilisi olsun isteyen oÄŸlan çocukları. Oysa ki ne film yıldızları, ne haber spikerleri, ne ÅŸarkıcılar, ne yazarların yerini tutabilir bu VJ takımı. Çünkü saydıklarımızın bir yetenekleri var, uzmanlıkları var, ne kadar kötü olsalar da yaptıkları bir iÅŸ var, bu açıdan model olarak seçilmelerinde bir sakınca da yok. Åžimdi bir çok genç ben de yaparım bunların yaptıklarını diye televizyon kanallarının kapılarını aşındırıyor belki de. Sayın okur kitlesi, bakınız ÅŸimdi konudan konuya kör gözüm parmağıma ÅŸeklinde atlayacağım. Åžimdi size okurların harika kurgular diyarında gösterisi yapamam. Yazın bitmesi demek liglerin de baÅŸlaması demek. Futbol muhabbeti açacağımı sananlar yanılıyorlar. Efenim ne oldu bu sezon, Denizli stadındaki tel örgüler törenle kaldırıldı. Sonra sanıyorum Ä°stanbul'daki bir stadyumda da aynı ÅŸey yapılmış. Güzel bir uygulama tabi ki. Öyle insanların tel örgüler arkasından maç seyretmesi uygarlık dışı bir ÅŸey(!). Ama sorarım ben ÅŸimdi, memleket ilkokullarının bahçelerini çevreleyen kazık uçlu demirparmaklıkları ne yapacaksınız? Kimi kimden koruduÄŸu belli deÄŸildir bunların. Çocukları mı dışarıdakilerden koruyorlar, dışarıdakileri mi çocuklardan. Bu memleket ilginçlikler ülkesidir. Burada iki binanın camları boyanır. Biri genelevler diÄŸeri de okullardır. Birincisinde dışarıdakilerin içerdekileri görmeleri istenmez (buna bir itirazımız yok) ikincisinde içerdekilerin dışarıyı. Futbolla yatıp kalkan bir memleketin uygarlık seyrine stadlardan baÅŸlaması doÄŸal tabi ki. Hangi televizyon kanalı AbidinpaÅŸa Ä°lkokulunun duvarlarındaki demir parmaklıkların kaldırılmasını haber yapar ki?Haber diyince (bakınız okur kitlesi bu tür yazıların en önemli kuralı çaÄŸrışımdır, yazar kendisini dimağının karışık yollarına bırakır, aklına ne gelirse yazar, yazdıklarının açtığı kapıların arkasında ne var ona bakar) geçtiÄŸimiz yaz boyunca Ankara''a bir yerel gazetecilik havasıdır gırla gidiyor. Büyük gazeteler ÅŸehir eki vermeye baÅŸladılar. Daha önceki günlükte Ankara'nın Ankaralı bir kimlik yaratmasının zor olduÄŸunu söylemiÅŸtik. Bu küçük gazetelerin büyük problemi de haber tabii ki. Yerel haberlerin insanlarımızın gündemini fazla iÅŸgal etmediÄŸi bir gerçek. Çünkü kimse bırak yaÅŸadığı ÅŸehirle mahallesiyle ilgilenmez bu memlekette. Hele Ankara gibi memur ve öğrenci ÅŸehirlerinde mahalle bir lojmandır. Modern yaÅŸamın sıkıntılarıyla azalan komÅŸu iliÅŸkilerinden hiç bahsetmiyorum bakınız. Ne kadar komÅŸu o kadar dedikodu diye bir formülasyona inananlardanım. ( Bu arada al bir çaÄŸrışım daha, Teoman isimli yeni rock yıldızımın Ä°stanbul bar yaÅŸamı gözlemleriyle dolu yeni kasetindeki ilk ÅŸarkı, hani ÅŸu babasının öldüğü yaÅŸta bar taburesinde oturan sarhoÅŸ kelebeÄŸin ÅŸarkısı çeÅŸitli zorlamalarla dolu, dinleyin anlayacaksınız, ÅŸu "telesekretere konuÅŸamayanlardanım" kısmının müzikle ne ilgisi var Allah aÅŸkına. Bu arada bir yazı konusunu da burada böyle bir parantez içinde heder ettiÄŸimi bilmenizi isterim sayın okur kitlesi. Bu tür samimi ifadelerimden konu sıkıntısı çektiÄŸimi çıkarmayın, rica ederim. Ben yaÅŸadıkça bilfiil yazarım, yazdıkça yaÅŸarım ha ha!) Gelelim bu yerel gazetelere. Sayfaların çoÄŸu reklamlara, ilanlara ayrılıyor. Buna raÄŸmen haber sıkıntısı çekiyorlar. Öyle olunca da ne yapıyorlar, kendileri haber yaratıyor. Hürriyet'in Ankara eki, ilkönce bu belediye amblemini gündeme getirdi, haftalarca "estetik midir deÄŸil midir, deÄŸiÅŸtirilmesi için referandum yapılabilir mi yapılamaz mı?" gibi sunni bir tartışma sürdü. Sonra birileri Ankara'daki elçi eÅŸlerini alıp Mamak çöplüğüne götürdü. Åžimdi bir meselenin ÅŸehir gündemine alınması için çöplükte bir çeÅŸitli ülkelerden gelen bir kadınlar günü düzenlemenin ne gereÄŸi var anlamam. Bir meseleyi mesele olarak hissetmemiz için neden ecnebilere ihtiyacımız var?Ankara'da melankoli hemen hemen imkansızdır. Ä°nsanın bakıp duygulanacağı, ne diyelim baharı, yazı, kışı hissedeceÄŸi bir manzarası yoktur açıkçası. Çok istiyorsanız gece bastırdığında ve ÅŸehrin beton rengi siyaha döndüğünde, memur evlerindeki ışıklara bakıp duygulanabilirsiniz. Bunun için Vedat Sakman'ın "Ankara'da aşık olmak zor iki gözüm" isimli ÅŸarkısını pek manidar bulurum ben.Ama Ankara'ya ve yaÅŸama raÄŸmen aşık oldum ben. Sevinçle bildiririm sayın okur kitlesi!HaKan KAYNAR - 8 Eylül 2000, Cuma Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!