Zeynel Lüle

Sigarayı fenerle yakmak

23 Haziran 2010
BU aralar, Türkiye ile Avru¬pa ilişkileri bir alem. Her iki tarafta diğerini kandırdım zannediyor.

Köylünün fikrası gibi...
Bir köylü şehire gitmiş. So¬kakta aylak aylak dolaşıyormuş. Sigara tellendirmek istemiş. Ama kibriti yokmuş. Üstü başı düzgün, şehirli bir adamı durdurup ateşi olup olmadığını sormuş.
Şehirli bu ya... Canı biraz köylüyle dalga geçmek istemiş. Çıkarmış cebindeki el fenerini köylünün sigarasına doğru tutmuş. Köylü de sigarasını fenere doğru...
Sigara tabii bir türlü yanmak bilmiyor. Tam 20 dakika uğraşmış köylü... Olmuyor... Sonunda sigarasını yakamadan ayrılmış.
Köylünün saflığıyla dalga geçtiği için mutlu olan şehirli, gülerek akşam arkadaşlarına olayı anlatmış. "Enayi, el feneriyle sigarasını yakmaya çalıştı. Tam 20 dakika uğraştı" demiş. Köylünün saflığına saatlerce gülmüşler.
Ve köylü köyüne dönmüş. Şe¬hirdeki anılarını bir kahvede anlatırken, "Sormayın" demiş. "Enayi bir şehirliye rastladım. El feneri ile sigaramı yakmaya kalkıştı. Yutarmıyım, ben de tam 20 dakika uğraşmış gibi yapıp, fene¬rin pilini bitirdim" demiş.
İşte, Türkiye ile Avrupa Birliği ilişkisi de bugünlerde, "köylü-şehirli" ilişkisine benziyor. Biri diğerinin sigarasını el feneriyle yakmaya kalkıyor, diğeri ise bunu yuttuğu görüntüsü verip, fenerin pilini bitiriyor. Hangisi akıllı hangisi saf belli değil.

                            ***

Yazının Devamını Oku

Kalkınma raporları, Türkiye’yi adres gösteriyor

7 Haziran 2010
Hatırlıyorum, bundan iki yıl önce Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, “Fransa nasıl büyür?” diyerek 43 kişilik bir heyete rapor hazırlattırmış, bu raporun içinden Türkiye çıkmıştı. Göreve geldiğinde "Büyüme gelmezse ben giderim" diyen Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy bu sözünü tutmak için Mitterrand’ın 16 yıllık ekonomi danışmanı Jacques Attali’yi bir rapor hazırlaması için görevlendirmişti.

Büyümenin önündeki engellerin araştırılması için 43 kişilik bir komisyon kuran Attali sonunda raporu tamamlayıp teslim etmişti. Attali raporunun ikinci sayfasında Türkiye’yi adres göstererek, "Yüzde 11’lik kalkınma gösteren Türkiye ucu bucağı olmayan bir pazar. Nüfusunun üçte ikisi 25 yaşın altında olan Türkiye büyük potansiyel taşıyor" demişti.
Raporun ikinci sayfasında Türkiye ile ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi önerisi götüren komisyonda,  öğretim üyelerinden bankacılara, özel sektör çalışanlarından sivil toplum örgütlerine kadar çok sayıda kişi yer aldı.
Raporda Türkiye’nin önerilmesi, Türkiye’nin üyeliğine karşı çıkan Sarkozy ve Merkel gibi politikacılar ile AB’nin geneline ciddi bir mesaj vermiş oldu. 

Sarkozy’nin görüşleri

Sarkozy bununla da yetinmedi. Yine iki yıl önce, bu sefer Fransa’nın AB Dönem Başkanlığı’nda bir başka komisyon kurdurarak, “AB’nin geleceği” ile ilgili bir rapor hazırlanmasını istedi.
İspanya’nın eski Başbakanlarından Felipe Gonzales’in başkanlığını yaptığı komisyon da yaklaşık bir ay önce raporunu sundu. Bu raporun içinden de Türkiye çıktı.
12 akil adamın hazırladığı raporda, Türkiye’nin önemine vurgu yapıldı ve AB’nin parlak bir geleceğe sahip olmasının yolunun Türkiye’nin üyeliğinden geçtiğinin altı çizildi.

Yazının Devamını Oku

Tedaviye muhtaç Avrupalılar

28 Mayıs 2010

Hollanda’da ki aşırı sağcı “Özgürlükler Partisi”nin Avrupa Parlamentosu’ndaki üyesi Barry Madlener’in İstanbul’da yaptığı konuşma ve Devlet Bakanı Egemen Bağış’ın “Biz sizi de tedavi ederiz” şeklindeki sözleri çok konuşuldu.

Madlener de zaten bu konuşmayı, “medyada yer alsın” diye yaptı. Yakında ülkesinde yapılacak olan seçimlerde “ırkçı” oyları toplamak amacıyla “İslam ve Yabancı” karşıtı sözler dile getirdi. 

Bağış: Sözleriniz küstahça

Madlener, AP milletvekili olduktan sonra defalarca benzer konuşmalar yaptı. Seçilmesinin ardından, dönemin AB Komisyonu Genişlemeden Sorumlu Temsilcisi Olli Rehn’e, “Genişlemeyi hemen durdurun ve ülkeniz Finlandiya’ya geri dönün” demişti. “Romanyalıları, Bulgaristanlıları üye yaparak, vize kolaylığı sağlayarak Hollanda’da, tüm Avrupa’da suçların artmasına neden oldunuz.  Hollanda’da organize suçlar bu ülkelerin üye olmasıyla arttı.Türkiye, Bosna-Hersek , Arnavutluk. Bunların hepsi İslam ülkesi. Avrupa’yı İslamlaştırmaya mı çalışıyorsunuz? Bu İslam akınını bir an önce durdurun. Avrupanın İslamlaştırılmasına yol açmayın” diye sözlerine devam etmişti. 

Bir kaç ay sonra Devlet Bakanı Egemen Bağış’ın da hazır bulunduğu bir toplantıda, “Türkiye İslam ülkesi, AB’de yeri yok” demesi üzerine, Bağış “Sözleriniz küstahça ve aşağılayıcı, yanıt bile vermem” diyerek tepki göstermişti.

Akşit’i de kızdırmıştı

Madlener, geçen ay Brüksel’de “Kagider” inisiyatifiyle gerçekleşen bir toplantıda da, TBMM’nin Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanı Güldan Akşit’i de kızdırmıştı.

Madlener, “Kadına şiddet İslam kültüründen kaynaklanıyor” demiş ve Erdoğan’ın, Ahmedinejad’ın dostu olduğunu söylemişti.  “Bu durumda ülkenizde kadın hakları nasıl savunulur” diye bir soru yöneltmişti. Ardından da “Benim partim, Avrupalıların parasının Türkiye’ye verilmesine karşı, Türkiye kendi imkanlarıyla kadın hakları sorununu çözsün” diye eklemişti. 

Yazının Devamını Oku

Elveda Egemenlik...

21 Mayıs 2010
Ali Babacan bu aralar, “İyi ki Türkiye, Euro bölgesinde değil” duyguları yaşıyor. Mevcut krizin yönetimini, “ulusal kararlarla” yapabiliyor ve Türk lirasının bu krizden “asgari” ölçüde etkilenmesini sağlıyor.

Yunanistan’da yaşanan, İspanya, Portekiz, İrlanda ve İtalya’ya sıçramasına “ramak” kalan mali kriz, ulusal egemenliğin paylaşılması tartışmalarını yeniden gündeme getirdi.
AB’nin ulusal bütçeleri denetleme planı Avrupa’da, ulusal egemenlik tartışmasını alevlendirdi.
Avrupa Komisyonu'nun ekonomik ve parasal işlerden sorumlu üyesi Olli Rehn, ulusal bütçe denetimi önerilerinin ulusal egemenlik ihlali olmadığını savundu.

Egemen yetki alanı

Acaba öyle mi?
Bir kere şunun altını çizelim. AB üyeliği, egemenlik yetkilerinin bir bölümünün paylaşımı olgusu üzerine kuruludur. Birlik, üye devletlerden devraldığı bu egemenlik parçaları ile kendine bir “egemen yetki alanı” yarattı. Bu yetkiler kullanılarak, tüm üye devletleri doğrudan veya dolaylı biçimde bağlayıcı hukuk normları oluşturuldu. 
Bu sisteme uyum sağlamak üzere, üye devletlerin tamamı, tam üyelik öncesinde belli konulardaki “egemenlik yetkilerinin devrini” öngören hükümleri ulusal anayasalarına koydular. Bir yandan üye devletler, egemen yetki alanında ulusal egemenlik yetkilerinin bir kısmını paylaşırken, diğer yandan, AB tarafından gerçekleştirilen ve tüm üye devletleri ilgilendiren düzenlemelerde de söz sahibi olabiliyor. 

Yumarta mı tavuktan...

Yazının Devamını Oku

b

16 Mayıs 2007
bb cc        
Yazının Devamını Oku

AB’yi yekpare kurum görenler

16 Mayıs 2007
Bugün Türkiye’de Avrupa Birliği’ne bakış olumsuzlaştı ve AB’ye destek azaldıysa, bunda AB içinden yükselen seslerin etkisi vardır.

Biz, yani gazetecilerin.

Türkiye’de Avrupa Birliği’nin “yekpare bir kurum” gibi algılanmasını, Brüksel, ya da herhangi bir AB ülkesi başkentinden çıkan olumsuz sesin, tüm kıtaya mal edilmesini nasıl engelleyebiliriz? Gazeteci olarak bu “önemli ayrıntıyı” nasıl vurgulayabiliriz?

Dikkat edecek olursanız, AB Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Temsilcisi Olli Rehn, geçenlerde yaptığı konuşmada bu soruna dikkati çekti.

O da gayet iyi biliyor ki, kıtadan yükselen herhangi bir ses, Türkiye’de “AB’nin sesi” olarak algılanıyor. Bu nedenle şu vurgulamayı yapma ihtiyacı hissediyor:

“Avrupa Birliği dikkatli davranarak, Türkiye’deki ulusalcı hassasiyetlere yakıt sağlamamalı”.

Bu konuda Brüksel’de ciddi rahatsızlık var.

Brüksel derken, AB Komisyonu’nu kastediyorum. O nüansı yapmak zorunda olduğumu hissediyorum. Yani AB’nin yürütme organı.

Türkiye ile müzakerelerin başlamış olmasına rağmen, hala belirli ülkelerin, (en başta Fransa) ya da 750’yi aşkın üyesi bulunan Avrupa Parlamentosu içindeki bazı milletvekillerinin hala bu müzakereleri “sorguluyor” olması, Türkiye’de “AB bizi istemiyor” değerlendirmelerine neden oluyor.

Yazının Devamını Oku