Yener Süsoy

128 yıllık güllaççı ailesi

25 Eylül 2006
"İftarın ilk lokması zeytin, son lokması zeytindir"; "Güllaç, Ramazan sofrasının sultanıdır." Öyleyse, birlikte gidelim, Abdullah Efendi’nin 4. kuşak torunlarına. Öğrenelim güllaç dedikleri nedir, nicedir? Abdullah Efendi; 1878 Osmanlı-Rus Harbi günlerinde Kırım’dan İstanbul’un Şehremini semtine göç etmiş. Bekir adlı bir Arap tatlı ustasının yanında iş bulmuş. Bir gün Bekir kendi memleketine gitmiş, geri dönmemiş. Abdullah Efendi de, Şehremini’deki evinde başlamış "güllaç dökme"ye. Derken, namı yayılmış, padişah bile tutkunu olmuş. Abdullah Efendi 40 yıl sonra, anahtarı oğlu Saffet’e devretmiş. Saffet Efendi de bir o kadar çalıştıktan sonra, bayrağı oğulları İlhan ve Yalçın Arseven’e teslim etmiş. "Kırımlı Saffet Abdullah" markası bugün 128 yaşında, İlhan oğlu Gürsel ve Yalçın oğlu Erdal Arseven’e emanet. 1881’de Şehremini’de küçücük bir atölyede başlayan güllaç imalatını, bugün toplam 3200 metrekarelik iki ayrı tesiste sürdürüyorlar. Haydi, doğru Sultanbeyli’ye. (Meraklısına not: Rüyada güllaç yediğinizi veya tatlıcıdan güllaç aldığınızı görmek; ev halkı için sevinilecek bir hareket yaptığınıza, dost ve akrabaları /images/100/0x0/55ea342df018fbb8f87130d3ağırlamak için hazırlık içinde bulunduğunuza, evliyseniz yeni bir çocuğunuzun dünyaya geleceğine, bekarsanız evlenmek üzere hazırlık yaptığınıza delalet edermiş!)

Abdullah Efendi’nin 3. kuşak torunu Yalçın Arseven, aynı zamanda eski bir milli futbolcu. Şehreminispor’un 4 numarası olarak, Süleyman Seba’ya attığı çalımlarla övünüyor. Genç Milli Takım’daki arkadaşları arasında K. Ahmet, pop şarkıcısı Alpay, Kutlu Payaslı, Varol Ürkmez var.

- Güllacın ana maddeleri, 5 ölçek mısır nişastası, 1 ölçek buğday unu ve su. Bunları atadan kalma bir formülle karıştırıp sulu hamur haline getiriyoruz. Sonra bu hamuru kepçeyle kızgın tavaların üstüne döküp ateşe tutuyoruz. Eskiden tavalar bakırdı, şimdi dövme alüminyum tavalar var. Kızgın tavada hamurun suyu uçup güllaç yaprağı haline geliyor. Parlak tarafları üste gelecek şekilde önce prese, oradan da kurutmaya gönderiyoruz. Ocaklarda eskiden kömür kullanılırdı, şimdi ise doğalgaz. Eskiden bir kadın işçi oturduğu yerde 3 tavaya bakardı. Bugün erkek işçiler, ayakta 6 tavaya bakabiliyor. Nişasta eskiden kolay bulunmazdı. 1942 Alman Harbi’nde ne un vardı, ne buğday. Evdeki değirmeni elle döndürüp çıkarırdık nişastayı. Ocaklarımız 12 ay, her gün sabah 06.00’dan akşam 18.00’e kadar fasılasız yanardı. Fakir kadınlar hem güllaç döküp para kazanır, hem ısınır, hem de çocuklarını yanlarında büyütürdü. Bazen şeker boyası katıp kırmızı güllaç yaptığımız da olurdu. Anadolu, beyaz kağıt yerine çiçekli kağıt ambalaj isterdi. İyi güllaç nasıl olur derseniz; kırılmalı, beyaz renkli, ince ve parlak olmalı.

Müjgan-Yalçın Arseven çiftinin oğulları Erdal, işletme öğrenimini yapmış. Firmanın finans ve pazarlama konularına o bakıyor.

- Güllaç imalatı bir asrı aşkındır ailemize sabrı öğretti diye düşünüyorum. Çünkü bu iş gerçekten başından sonuna kadar sabırla yapılması gereken bir iş. 11 ayda yaptıklarımızı bir ayda satıyoruz. Ramazan bitiyor, biz yine güllaç yapmaya devam ediyoruz. Ayda 10 ton güllaç ürettiğimizi düşünürseniz, yılda 100 bin ton üzerinden 4 milyon yaprak eder. Türkiye’de yaklaşık 250 ton güllaç yaprağı tüketiliyor. Bu rakamın 110 küsur tonunu biz satıyoruz. Üretimimizin yüzde 90’nına yakını ramazanda satılıyor, öteki aylarda pek aranmıyor. İnsanlarımız güllacı yemek için bir yıl bekliyor, halbuki marketlerde bütün yıl bulmaları mümkün. Güllaç; havadar, aşırı güneş almayan, rutubetsiz ortamda 10 yıl saklanabilir. Ama, biz yine paketlerin üstüne saklama süresinin 2 yıl olduğunu yazıyoruz. Çünkü nasıl ortamlarda saklandığını bilmemize olanak yok. Güllacın baş düşmanı rutubettir. Bir de, kokulu bir maddeyle yan yana saklanmamalıdır, yoksa aynı kokuyu alır. Aslına bakarsanız, güllacın bozulmadan kuruyanı makbuldür. İyice kuruduğu için, daha çok süt emer, daha lezzetli olur.

Usta Müjgan Hanım’ın tarifleri/images/100/0x0/55ea342df018fbb8f87130d5

Müjgan Hanım, Yalçın Arseven’in 46 yıllık eşi. Güllaç tatlısını ondan daha iyi yapan var mıdır acaba?

- Güllaç tatlısının birbirinden farklı 20’den fazla yapılış ve sunuş şekli var. Üzerindeki meyvelerden, içine konan malzemelere, pişirilişine kadar. Ben Hürriyet okurları için en güzelini vermek isterim size. 3 kilo sütü, 1 kilo şekerle hafif göbek atıncaya kadar kaynatın. Soğumaya bırakın, serçe parmağınızı yakmayacak hale geldiğinde tek tek güllaç yapraklarının üstüne kaşıkla dökün. Süt güllacın bir parmak kadar üstünü kaplamalı. Güllaçta esas olarak ceviz kullanılır. Ben cevizi yaprakların arasına koymam, üstüne serperim. Ceviz, güllacı, bir de buzdolabında kalırsa çok karartır. Güllaç tatlısının üstüne hindistancevizi, nar ve gülsuyu yakışır. Benim tavsiyem, bunları masaya servis ederken güllacın üstüne ilave etmek. Yazın sade, kaymaklı dondurmayla tadına doyum olmaz.

Bağışıklık sistemini kuvvetlendiren tatlı

Ağabey İlhan Arseven’in oğlu Gürsel ise enfeksiyon hastalıkları uzmanı bir doktor.

- Güllacımız, mısır nişastası, un ve sudan oluşan, tamamen doğal bir üründür. Aynı zamanda iyi bir diyet tatlısıdır. Prof. Dr. Ali Uras hocam, cerrahi ameliyat geçiren mide ve bağırsak hastalarının normal beslenmeye geçmelerini güllaçla sağlardı. Güllaç, içerdiği protein, B ve E vitaminleri nedeniyle vücudun bağışıklık sistemini kuvvetlendiriyor. Güllaç tatlısı içindeki glikoz, orucun ilerleyen saatlerinde glikoz eksikliğinden kaynaklanan sinirlilik, baş ağrısı ve uyku halini ortadan kaldırıyor. İçerdiği besin maddeleri vücutta depolanmadığı halde, bir tokluk hissi yaratıyor. Bildiğiniz gibi, eskiden kinin gibi bazı acı ilaçlar güllaç içine dökülerek satılırdı. Ben bir hekim olarak gayet rahatlıkla söylüyorum ki, güllaçlarımızda kesinlikle hiçbir katkı maddesi yoktur. Gönül rahatlığıyla ister bebeğe yedirin, ister 90 yaşındakine. Katkı maddesi kullanmamızı bize teklif eden oldu ama, kabul etmedik. Mesela, paketlerin içine azot gazı basmayı önerdiler. Küflenmemesi, dış ortamdan hiç etkilenmemesi için. Kimileri antibiyotik ya da falanca vitamini eklememizi söyledi. Biz bunların hiçbirini kabul etmedik, doğal haliyle bıraktık.
Yazının Devamını Oku

Fiorentina’yı yarı yolda bırakmadım

19 Eylül 2006
Milli Takımlar Teknik Direktörü Fatih Terim, Yener Süsoy’a verdiği röportajda, İtalya’da 3’üncülüğe kadar taşıdığı Fiorentina’yı asla "yarı yolda bırakmadığını" belirtti. Terim, Milan’ın teklifine "Fiorentina’dan ayrılmadan mukavele imzalamam" karşılığı verdiğini söyledi. Firenze Artemio Franchi Stadı’nı donatan "Imparatore Terim" pankartları, neden San Siro Giuseppe Meazza Stadı’na taşındı?

- Galatasaray’la UEFA yarı final maçı oynayacağımız gün Milan’ın sportif genel müdürü Ariedo Braida özel uçağıyla Leeds’e geldi. "Sadece sizinle tanışmaya geldim. Maçı da seyretmeden Milano’ya döneceğim" dedi. Tanıştık, konuştuk ama, asla "Galatasaray’dan ayrılacağım" diye bir söz söylemedim. İnsanın hoşuna gidiyor, gurur duyuyor. UEFA şampiyonluğundan sonra Fiorentina’dan teklif geldi, gittim. Tesadüf bu ya, İtalya Kupası’nda yine Milan çıktı karşımıza. Kupada 2-2, 2-0, lig maçında da 4-0’la geçtik. Bir ara ligde 3. sıraya çıktık, kupada ise finale kadar geldik. Milan sezon içinde yine haber yolladı bana. "Fiorentina’dan ayrılmadan Milan’la mukavele imzalamam" dedim. Dünyada bunu imzalamayacak bir antrenör düşünemiyorum. Fulya da imzalamamı istedi, ama "Böyle bir davranış bana yakışmaz" deyip imzalamadım.

Berlusconi, kolundaki saati bana hediye etti

Başbakan, medya imparatoru, Milan’ın sahibi ve de Bilal beyimizin nikah şahidi Silvio Berlusconi’yi bir de Fatih hocadan dinleyelim.

- Milan’a gittikten iki ay sonra başbakan ve kulüp başkanı Berlusconi, beni Milano’daki villasında bir öğle yemeğine davet etti. Arcone’deki San Martone adlı villaya, Başkan Yardımcısı Adriano Galliani ve Spor Direktörü Ariedo Braida ile beraber gittik. Berlusconi, futbolla müthiş haşır neşir bir adam, konuyu çok da iyi biliyor. Gerçekten dünyanın en güçlü insanlarından biri, müthiş biri. Çok düzgün, işini çok iyi bilen bir adamın masasında harika bir 3.5 saat yaşadım. Takımla ilgili ne bir şey sordu, ne bir şey istedi. Ayrılırken, kolundaki kendi imzasını taşıyan saatini bana hediye etti. "Sevgili Terim, sizden iyi oynayacak ve zafer kazanacak bir takım istiyorum" dedi. Ondan sonra birkaç defa daha beraber olduk, San Siro’da. İnter maçından sonra beni şampanya içmeye davet etti. Maçlara başbakan olarak gelmediği için yanında 40 tane koruma olmazdı.

52 gün sonra İtalyanca basın toplantısı

Bir İtalyan atasözü der ki, "Chi non risica non rosica" (Riske girmeyen, bir şey koparamaz.)

- Fiorentina’yla mukavele imzalarken bir İtalyan gazeteci, "Dilimizi bilmiyorsunuz, oyuncularla nasıl iletişim kuracaksınız" diye sordu. Dedim ki "Göreve başlamama 52 gün var. O gün geldiğimde, basın toplantısını İtalyanca yapacağım." Burada Bayan Donatella’yı (Piatti) bulduk, müthiş öğreten bir kadın. Ama Allah için ben de iyi bir talebeydim. Yaz günü, güneş, sıcak demeden her gün 5 saat çalıştık. Floransa’da göreve başladığım gün basın toplantısını, söz verdiğim gibi İtalyanca yaptım. O güne kadar birçok İtalyan gazetesine tercümansız röportajlar bile verdim. İtalya’da pratiğim de çok gelişti, iyi konuşur oldum. Birçok toplantı, yemek ve konferansa tercümansız katıldım. İtalya’da Türk olmanın gururu içinde, İtalyan gibi yaşadık.

Milli takımla pazarlık olmaz

- Dünyanın hiçbir tarafında Milli takım teknik direktörlerinin maaşı konuşulmaz. Hele bu adam, o federasyona bir teklif sunmamışsa konuşmak daha da ayıp. "Kurtarıcı" diye geldiğime göre, istediğim teklifi de sunabilirdim. Halbuki ben "Milli takımla pazarlık etmem, ne yazarsanız kabulümdür" dedim. Ben oralara gidip sadece antrenörlük yapmadım. Hangi Türk’ün başı sıkıştıysa ben oradaydım. Başı sıkışan birinin "Terim" dediği zaman birçok yerde işi hallolmuştur. Hálá da olabilir, isteyen deneyebilir. Başaran Ulusoy bana niye turizm ödülü verdi? İtalyan turistlerin gelişi yüzde 27’ye ulaştı diye. Hayatım boyunca, para konusu bende hiç ön planda olmadı. Türkiye’de hiçbir antrenörün düşünmediği dönemde, benim İtalyan menajerim vardı. Para konusunda konuşamadığım için zarar ediyorum. Şimdi duyuyorum ki, herkesin menajeri olmuş, çok iyi.
Yazının Devamını Oku

İtalya’ya mutlaka döneceğim

18 Eylül 2006
Fatih Terim’i kimi antipatik bulur, kimi sevecen. Kimi "Helal Adanalı" der, kimi "Kendini beğenmiş", kimi de "kabadayı". Kimi yürüyüşüne hayrandır, kimi kaşmir paltosuna, kimi de ipek gömleğine. Kimi "Piontek’in mirasını yiyor" der, kimi "İkinci gelişinde Galatasaray’ı batırdı. " Ne dersek diyelim, Fatih Terim’in Türk futbolunun zirvesindeki portre olduğu gerçeğini değiştiremeyiz. Adana Demirspor’un "Ringo Fatih"i, Galatasaray’ın "Büyük Kaptan"ı ve "İmparator"u, milli takımın "Avrupa Fatihi", artık İtalya’nın da "Grande İmparator"u... Terimler’in Maslak’ta ünlü bir sitedeki evinin büyük salonundayız. Fatih hoca, kokulu purosunu tüttürüyor. Eşi Fulya ile kızları Merve ve Buse karşımızda, çıt çıkarmadan bizi dinliyor. Fatih hoca, her zamanki gibi son derece fit ve şık. Çörek, kurabiye, pasta, çay, kahve derken akşamın bir vaktini bulduk. Sevgili Terim dörtlüsüne teşekkür ederim. Evlerini ilk defa bir gazeteciye açtıkları için. Türkiye’nin yoksul çocukları, asla ümitsiz olmayın. İşte size ibret almanız gereken bir başarı öyküsü daha. Adanalı seyyar satıcı Topal Talat’ın Motor Sanat 2’den terk oğlu Fatih. Çocukken simit alacak parası yoktu, şimdi ise hem zengin, hem çok ünlü. Floransa’da onun adını taşıyan yol bile var. Sizler de yarının Fatih Terimlerisiniz. Yeter ki onun gibi ter dökün, yılmayın, /images/100/0x0/55ea46cdf018fbb8f87582dckaybetmekten korkmayın. Gücünüzü sabır ve çalışma hırsından alın.

"Ulusal ve uluslararası kim bu iki hakemi savunuyorsa, futbolla ilgisinden şüphe ederim. Hakemleri savunanlara sesleniyorum, bu ikisi de Türkiye’ye kıymıştır. Yazık etmiştir. Hırsızdır bunlar, emek çalıyorlar." (Fatih Terim-17 Kasım 2005)

- İtiraf edeyim ki, yüzde bin haklı olmama rağmen, İsviçre maçından sonra hakemler hakkında verdiğim bu beyanat bana hiç yakışmadı. Çok üzüldüm, ne kadar haklı olursam olayım onları söylememeliydim. Sanki böyle bir bahanenin arkasına sığınmış gibi oldum. Ben normal hayatımda böyle fevri, asabi bir adam değilim. İşimi çok konsantre olduğum için öyle görünüyorum herhalde. Ciddi bir adamım, beni öyle ha ha, hi hi göremezsiniz. Ama, makaranın de en kralını yaparım. İçime girmeyen, benim ne olduğumu bilemez. Durup dururken gülemem; ne suratım, ne karakterim buna müsait. Bazılarına bakıyorum, bütün fotoğraflarında ağzı kulaklarında. Bu, taammüden gülmek bana göre. Adanalı espri yapmak için kendini zorlamaz, zaten konuşmaları esprilidir. Dost canlısıyım, dostluğum ve dostlarım ölünceye kadardır. Sevgisini çok fazla belli etmeyen bir adam olabilirim; ama yaptıklarımla, duruşumla, hareketlerimle bunu dile getirebilirim. Sevginin halledemeyeceği hiçbir şey yok, ondan hiç vazgeçmedim, vazgeçmem de.

Terim ile Fiorentina Başkanı Gori’nin yıldızları bir türlü barışmadı.

- Gori’yle anlaşamayacağımız baştan belliydi zaten. Ben o kadar çok sevildim, o kadar çok istendim ki. Belki de, beni istememesinin nedeni, ondan biraz daha fazla sevilmemdi. Düşünün; bir Türk antrenörü İtalya’ya gelip Fiorentina gibi bir takımı İtalya Kupası finaline getiriyor. O an şöyle bir planlı düşünce içinde olabilirdim; "Ne olursa olsun burada kalayım. Şu kupayı alıp CV’me yazdırayım." Bunu asla düşünmedim, o an bırakma anıydı. Bıraktığım zamanki cümlem şuydu, hatırlamayanlara hatırlatayım: "Tünelin ucunda ışık göremiyorum." Bu kararımdan da hiç pişman olmadım. Biliyordum ama, eylem yaparken insanın aklına gelmiyor. Orada kulüp başkanları bizdeki gibi seçimle gelmiyor. Dikildiğim adam kulübün sahibi. Benden sonra futbolcular dağıldı, kulüp iflas etti, Gori de gitti, güzelim Mor Menekşeler soldu. Bir gün mutlaka İtalya’ya döneceğim, Yener Ağabey. Önce buradaki görevimizi bitirelim, şu Avrupa Şampiyonası’na gidelim hayırlısıyla. Firenze, benim için çok başka anlamı olan bir yer. Hırsım, bazı hayallerim içimde yarım kaldı, onun için mutlaka döneceğim.

Milan’da maaşım 2.5 milyon dolardı

17 Haziran 2001 günü Milan Teknik Direktörü olan Terim, İtalyan medyasının yürüttüğü yıpratma kampanyasına 9 hafta dayanabildi. Bunda Ancelotti’nin parmağı yok mu dersiniz?

- Bilemem, anlamam o işlerden, ilgilenmem de. Bir insanın beğenilip istenmesi ne kadar doğalsa, beğenilmeyip istenmemesi de o kadar doğal. Ben tam profesyonelliği İtalya’da öğrendim. Haklı da olsa feveran etmemeyi, centilmence ayrılmayı, birtakım şeyleri kendine saklamanın faydalarını öğretti bana İtalya. Şampiyonlar liginin galasında Milan, Fulya ile bana kendi masasında yer ayırmıştı. Galliani, o gece eşime bir gümüş hediye de verdi. UEFA şampiyonluğu dahil her şey unutulabilir ama, Milan antrenörlüğünüz unutulmuyor. Ben Milan’dan senede 2,5 milyon dolar alıyordum. Çalışmasaydım da, bu parayı almaya devam ederdim. Çalışırken ayın 1’inde alıyordum maaşımı. Ayrıldıktan sonra ise, önceki ayın 28’inde ödemeye başladılar. Bir sene istirahat edeceğim dediğimde dünyanın her yerinden teklifler aldım, hiçbirini kabul etmedim. Özhan Canaydın, "Sana ihtiyacımız var" dedi, kıramadım.

Çalışmaktan güzel ’uğur’ olur mu

Sahaya çıkarken öyle uğurum filan yoktur. Çalışmışım aslan gibi, kendime güveniyorum, yüreğim var. Bir de inancım var. "Bismillah, Ya Allah" der çıkarım. Bundan güzel uğur olur mu?

Seyirci çok lüzumsuz yere, tempo halinde birinin ismini bağırlarsa, o oyuncuyu hemen değiştirmem. Herkes 11 kurar dışarıda ama, onların takımı hiç sahaya çıkmamıştır. Bir şeyde bilgi sahibi değilsek, nasıl fikir sahibi olabiliriz? Maşallah, bilgimiz yok ama, fikrimiz müthiş. Bunları davula benzetiyorum; ikisi de çok ses çıkarıyor ama, ikisinin de içi/images/100/0x0/55ea46cdf018fbb8f87582de boş.

Fulya gibi, kızlarım da bugüne kadar bir defa bile bana "Şunu niye oynatmadın, bunu niye oynattın" dememiştir. Fulya, birçok gizli toplantımda bulunmuştur, harika bir seyahat arkadaşıdır. Birlikte herhangi bir maçı seyretmeye gittiğimizde, konsantrasyonumu bozmamak için 90 dakika hiç ağzını açmaz.

Fulya’ya hálá ilk günkü gibi aşığım

- Evet, 4 Eylül’de 53 yaşıma bastım. Şöyle geriye doğru baktığım zaman çok şeyler olmuş, 53 yıl içinde. Çok hareketli, dolu dolu bir hayat yaşamışım. 6 yaşında hayat mücadelesine girmişim, 17 yaşında hayatımı kazanmaya başlamışım. 21 yaşında İstanbul’a gelmişim, 32 yaşında 1. lig takımına teknik direktör, 35 yaşında milli takım hocası olmuşum. Çok kritik bir dönemde Fulya’yla tanışıp evlenmişim. Fulya, benim en büyük şansım. Ona hálá ilk günkü gibi aşığım. Evliliğimizin huzurlu geçmesi, çocuklarımızın mutlu olarak yaşaması onun eseri. Aile kurmak, onu bir arada tutmak, aile kavramının önemini devam ettirmek için önemli mesai harcadım.

YARIN: Fiorentina’yı yarı yolda bırakmadım
Yazının Devamını Oku

İnsan yeniden kodlanabilir

11 Eylül 2006
"Yaşamınızı sınırlayan, engelleyen, siz fark etmeden sizin olan düşünce kalıplarınızın farkına varıp bunların yerine, gücünüze güç katan ve bilinçle sizin olan aydınlığı koyabilirsiniz. Yaşamınızda arzu ettiğiniz her şeyi gerçekleştirilebilir, hastalıksız yaşayabilir, yaşlanma sürecini tersine çevirebilirsiniz. Korku, kaygı, öfke, suçluluk gibi duygu kalıplarınızı bir kenara bırakıp, evrensel sevinci hissetmek istiyorsanız Kuantum Düşünce’yle tanışmanızın zamanı geldi." Mademki bu kadar iddialısınız, o halde tanışalım, Bakü 1959 doğumlu, Rus kökenli Azeri kardeşimiz Nathalie Zayoud. Maşallah, uzmanlık dallarınızın ucu bucağı yok. Budizm, astronomi, uzay bilimleri, insan beyni ve evrenin yapısı ve işleyişi, evrensel enerji, DNA kodları ve deşifre yöntemleri, DNA aktivasyonu, kristal ve minarellerle terapi, Neo-Şamanizm... Vay, vay, benim de aklım şaştı! Sizin gibi bir deryanın buralarda ne işi var? Şu anda ya NASA’da, ya da Rosaviakosmos’ta olmalıydınız. Her neyse... Güzel Türkçenizle, şu her derde deva "Kuantum Terapi"yi bizim anlayacağımız dille anlatır mısınız lütfen? Ben dahil, hepimiz /images/100/0x0/55eb5de7f018fbb8f8bc7fd9çıt çıkarmadan, soru bile sormadan sizi dinleyeceğiz. (Not: Sakın ola, hemen havaya girip klasik tıp bilimine dirsek çevirmeyelim.)

Sözünü ettiğiniz Kuantum Düşünce tekniği nedir, hastalıkların bu teknikle yok edilebileceğinden bahsediyorsunuz.

- Önce şunu bilelim, hayata dair ne varsa, hepsi beynimizde programlanıyor. Ruslar, Kuantum Düşünce konusunda yıllardır çok büyük çalışmalar yapıyor. Bence insanoğlunu çözdüler, birçok hastalığın çaresini buldular, ömrü de uzattılar. Kuantum Düşünce, evrenin temel enerjilerini etkileyecek kadar yüksek nitelikli bir düşünme biçimi. Bu tekniği sağlık alanında kullanıyoruz. Belki daha da önemli tarafı, birçok hastalığı yok edebilmesi. Ben bilimsel tıp eğitimi almış biriyim, aksi olsa önce ben inanmam. Bu yolla kanseri, kısırlığı, obezliği, sigara bırakmayı kökünden halletmiş, tıp profesörü dahil çok hasta var. Beynimizde de, bilgisayarda olduğu gibi birçok dosya var. Benim yaptığım, istenmeyen dosyaları bulup silmek ve yeniden kodlamak.

Ne hipnoz yapıyorum, ne bir cihaz, ilaç kullanıyorum. Kuantum Terapi yöntemiyle ellerle de şifa verilebilir. Çok hafif bir dokunuşla bedenin kendi kendini iyileştirmesini önemli ölçüde hızlandırabilirsiniz. Ayrıca bu dokunuşlarla, ağrı ve şişlikler azaltılıp, salgı bezleri dengeleniyor. Sizi bir olay daha anlatayım. Annenizin karnındayken, onun hafızasındaki bütün bilgiler kandaki moleküllerle size de geçiyor. Hamilelik sırasında Mozart mı dinledi, sürekli babanızla kavga mı etti, akrabalardan biri mi öldü mü, hepsi. Çocuk müzisyen olursa da sebebi bu, kavgacı, hırçın olursa da bu yüzden. İşte bu dosyayı bulup silince, o gibi korkular ortadan kalkıyor.

Astronotlara ’İlaçsız tedavi’ eğitimi verdim

- Ben insanın "barkod"unu okuyorum. Önce çok iyi konsantre oluyorum, sonrasında büyük bir boşluk. Algı gücüm çok büyüyor, karşımdakiyle aramda hiçbir duvar kalmıyor. Aslında bu yetenek herkeste var. Bazılarında daha erken, bazılarında daha sonra ortaya çıkıyor. Beni annem 5 yaşımda keşfetti. Bir hamile komşumuz vardı; karnına dokunup "Kızın olacak" dedim, öyle oldu. 1984’te Bakü Tıp Fakültesi Jinekoloji Bölümü’nü bitirdim. 3 sene mecburi hizmetten sonra Moskova Genetik Fizik Araştırmaları Enstitüsü’ne girdim. 1990’da, Rus Bilim Akademisi Başkan Yardımcısı Ordinaryüs Profesör Valeriy Yurdanov’un yanına girdim. "Aura-Gen Mühendisliği ve Biyolojik Rezonans Enstitüsü"nde de ona asistanlık yaptım. Astronotlara, ilaç kullanmadan hastalıklarını kendi potansiyelleriyle iyileştirmeleri konusunda eğitim veriyorduk. Daha sonra St. Petersburg’da insanın ışık bedeni, beyinsel frekans, telepati, psişik yetenekleri geliştirme, bilinç ve bilinçaltı eğitimi gördüm. Son olarak da, Moskova Sky Zone Bilim Akademisi’ndeki çalışmalarımla, eğitim sertifikası verecek düzeyde uzman oldum.

DNA’NIN NE OLDUĞUNU MARMARİS’TE KEŞFETTİM

Türkiye’ye ilk defa 1990’da Yurdavov’la beraber geldim. Ondan sonraki gelişlerinde de yanında oldum. İstanbul’da bazı ünlü işadamları, özellikle bel fıtığı için davet ediyorlardı. Hastaları arasında ünlü siyasetçiler, tıp profesörleri de vardı. 1992’de Türkiye’ye yerleşmeye karar verdim. 2000’de Marmaris’e göçmeye karar verdim. İstanbul’da büyük depremi yaşadığım için çok korkuyordum. Marmaris Söğüt’te deniz kenarındaki bir eve 2 sene kapandım. Ne telefon, ne radyo, ne televizyon, ne gazete var. Gece gündüz, bilinçaltının nasıl çalıştığını çözmeye çalıştım. Sonunda DNA’nın yüzde 3 protein, yüzde 97 enformasyon olan şifresine, ben kendi deney ve yöntemlerimle ulaştım.

Saç dökülmesine karşı

Malzeme: 2 tatlı kaşığı petek bal, 1 yemek kaşığı süzme bal, 1 adet bıldırcın yumurtası, 5 damla buğday yağı, 1 tatlı kaşığı keten tohumu, 1 tatlı kaşığı Ginseng ekstresi.

Yapılışı: Malzemenin hepsini iyice karıştırın. Sonra; bu bulamacı 15-20 dakikalık masajla kök diplerine yedirin. Sonra üstüne streç film, onun üstüne de havlu sarıp 1,5 saat sıcak tutun.

Selülit için mucize karışım

Malzeme: 1 şişe portakal yağı, 1 şişe kekik yağı, 1 şişe susam yağı, 1 şişe okaliptüs yağı, 1 şişe limon yağı, 1 şişe gül yağı, 1 şişe karanfil yağı, 1 şişe tarçın yağı veya 1 silme tatlı kaşığı toz tarçın.

Yapılışı: Malzemenin hepsini karıştırıp selülitli bölgeye masajla iyice yedirin. Sonra streç filmle sarıp en az 2 saat bekleyin. Bu uygulamanın etkisini daha da arttırmak isterseniz, üstüne spor yapın.

Damardaki kireci temizlemek için

Malzeme: 300 gr sarmısak, 300 gr saf alkol.

Yapılışı: Sarmısakları bütün halinde havanda dövün. Sarmısakları asla bıçakla kesmeyin, çünkü kimyasını bozar. Ezilmiş sarımsağı, saf alkolle iyice karıştırın. Sonra bu karışımı 20 gün hiç ışık görmeyen bir yerde tutun. Zaman dolunca, her sabah aç karnına bir tatlı kaşığı için. Üzerine de bir bardak süt için. Bu kürü senede bir kere yaparsanız, vücudunuzdaki bütün damarların çeperlerini temizlemiş olursunuz. Hem kolesterolünüz düşer, hem de damar sertliğinden korunmuş olursunuz. İnanmayanlar, kür öncesi ve sonrası kan tahlili yaptırıp gerçeği görebilir.

Rusların gençlik iksiri

2 kilo yulaf sapını, kaynar suyla doldurulmuş bir küvete atın. Buhar bitip, su ılınıp sarımsı hale geldiğinde içine yatın. 40 dakika sonra küvetten çıkıp duş almadan kurulanın. Çünkü, o suyun birikintilerinin en az 4 saat bedende kalması gerekir. Bu banyo, Rusya’da tazelik ve gençlik iksiri olarak bilinir. Stresi azaltır, toksinleri atar, laktik asidin fazlasını alır. Ayrıca, antioksidan etkisi vardır.

Şifa veren taşlar

Topaz: Kalbi güçlendirir, sinirleri yatıştırır, konsantrasyonu sağlar.

Necef: Kendine güvenmeyi sağlar, kalbi güçlendirir ve kanın koyulaşmasını önler.

Firuze: Olumsuz şeyleri olumluya çevirir. Ayrıca, boyun ve boğaz ağrılarına yararlıdır.

Mavi Topaz: Düşünme yeteneğini geliştirir. Diş ve boyun ağrılarına iyi gelir.

Agat: Tansiyon dengeleyicidir. Üriner sistemin sağlıklı kalmasına yardımcı olur. Lenflerin sirkülasyonunu rahatlatır.

Akuamarin: Güven, denge ve ahenk sembolüdür. Solunum problemleriyle savaşır. Hafızayı güçlendirir.

Ametist: Pozitif enerji verir, beyin gücünü yükseltir. Kan temizleyicidir.

Jasper: Sindirim sistemine iyi gelir. Karaciğeri güçlendirir.

Kaplan Gözü: Sinirsel spazmları ve baş ağrılarını hafifletir. Sindirim üzerine çok etkilidir.

Kuvars Kristali: Vücudumuzdaki zihinsel, bedensel ve ruhsal düzeyimizi arttırıcı enerji üretir.

Mavi Kuvars: Tiroit ve metabolizma dengeleri üzerinde güçlendiricidir. Öksürüğü azaltıp ateş düşürür. Cinsel problemlere iyi gelir.
Yazının Devamını Oku

Hun İmparatoru Attila büyük büyük dedem olur

4 Eylül 2006
Dünyanın en büyük GSM operatörü İngiliz Vodafone’nun Türkiye Genel Müdürü Attila Vitai, adından da anlaşılacağı gibi bir Macar. Üstüne üstlük, Büyük Hun İmparatoru Attila’nın soyundan. Ailesi, Sovyetler Birliği’nin Macaristan’ı işgalinden sonra İngiltere’ye kaçmış. Vitai, anadilini ise ülkesine atandığında öğrenmeye başlamış. Sıkı bir golf ve tenis ustası, Manchester United fanatiği. Macaristan Golf Federasyonu Başkanlığı yapmış. Londra Üniversitesi Ekonomi mezunu. Sekiz yıl Londra Filarmoni Orkestrası mütevelli heyetinde bulunmuş. İngiltere Kraliçesi’nin, "Officer of the Order of the British Empire-OBE" ve Macaristan’ın "Knight’s Cross" nişanlarına sahip. İngiliz eşi Susan da kendisi gibi ekonomist. İki çocukları var, oğulları Max sekiz, kızları Sophie 15 yaşında. İsterseniz, Macar Profesör Zaajti Franes’in 10 Kasım 1938’de yazdığı şu satırlarla gireyim söze: "Türkiye’yi /images/100/0x0/55eb3b08f018fbb8f8b3c3dabir arı kovanına ve bütün Türkleri de bal aramaya çıkmış çalışkan arılara benzetiyorum. Nasıl arılar beylerinin etrafında toplanıp çalışırsa, bütün Türk Milleti bugün büyük dahi Mustafa Kemal etrafında toplanmıştır." Isten hozott - Hoş geldiniz, Bay Attila Vitai.

"En değerli çabalarınızın arkadaşlarınız tarafından lanetleneceğini bilin. Siz mükemmel oldukça en çok acıyı çekecek onlardır. Eğer hareket ve istekleriniz onları tehdit etmiyorsa, önemsiz biri olma yolundasınız demektir."

- Attila Han, benim anne tarafından büyük, büyük, büyük, büyük, büyük, büyükbabam. Onun soyundan gelmekten gerçekten gurur duyuyorum. Attila hakkında bilinen çok az gerçek var. Sanırım, Attila Han hakkında çıkan bütün kitaplara sahibim, hepsini okudum. Hem onunla aynı adı taşıyorum, hem de akrabasıyım.

TANRI’NIN KIRBACI

Attila Han o günlerde kötü nam salmıştı, "Tanrı’nın kırbacı" bile diyorlardı. Ama o da Romalıların ya da diğer barbar toplumların yaptıklarının aynısını yapıyordu. Sizce Attila bu saydıklarımdan daha mı kötüydü yani? İnsanlar çarmıha /images/100/0x0/55eb3b08f018fbb8f8b3c3dcgeriliyordu, Romalılar, Afrikalı köleleri colosseum’lara koyup aslanlara yem ediyordu. Attila Han bunlardan daha kötüsünü mü yapıyordu? Elbette hayır. Toplum 1600 yıl önce, bugünkü kadar gelişmiş değildi. Barbar bir lider olarak Attila’nın yaptıklarını normal karşılayabiliriz. Sözde medeni olmakla övünen Roma, aslında köylülerine çok kötü davranıyordu. Roma’da köle olmak, Attila Han’ın kölesi olmaktan daha mı farklıydı? Hayır, her ikisi de kötüydü. Attila’nın neden böyle kötü bir nama sahip olduğunu anlamıyorum. Bence Attila Han, böyle kötü bir şöhreti asla hak etmiyor.

"Büyük komutanlar asla kendilerini fazla ciddiye almazlar."

- Bugün Türkiye’de ikinci GSM operatörü konumundayız, geniş bir müşteri tabanımız var. Buradaki hedeflerim, Macaristan’da önümüze koyduklarımdan farklı. Macaristan, bizzat benim başlattığım yeni bir operasyondu. Türkiye’de de, ülkenin en çok hayranlık duyulan şirketini yaratmak istiyorum. Müşterilerimizin, tedarikçilerimizin, iş ortaklarımızın, devletin, çalışanlarımızın, genel olarak bütün toplumun saygı duyduğu bir şirket. Üniversitede okuyanlar, "Hayalimdeki iş Vodafone’da çalışmak" dediği zaman bunu başarmış olacağız. İlk kez hat alan müşterilere, öteki operatörleri hiç düşündürtmeden "Sadece Vodafone var" dedirtebilmeliyiz. Siyaset, ekonomi ya da iş dünyası bir fikir istediklerinde ilk olarak bizi aramalı. Herkes "Vodafone topluma yararlı, müşterilerine ve çalışanlarına iyi davranan, yenilikçi, dürüst ve harika bir şirket" diyebilmeli.

"Doğal davranmalı, mevkiinizin size getirdiği sahte bir gurura kapılmamalısınız."

- İyi bir yönetim ekibine sahibim, çalışanlar da herhangi bir Vodafone grubu şirketindekiler kadar iyi. Marka olarak iyi bir konumda değiliz ama, zaten onu değiştireceğiz. Halihazırda 12 milyon olan müşterilerimize daha iyi hizmet sunabilmek için sıkı çalışıyoruz. Altyapımıza ve çalışanlarımıza yatırım yapıyoruz. Görev yaptığım ülkelerdeki tecrübelerime dayanarak söylüyorum ki, mobil telefonlar ve operatörler arkadaş ortamında seçiliyor. Arkadaşlarınız Vodafone’u seçmişse, sizin de Vodafone’u seçmeniz çok büyük bir olasılık.

"Görevinizdeki başarınızın çok çalışma hevesine bağlı olduğunu unutmamalısınız. Alın teri, daima ilhamdan önce gelir."

- Türkiye’deki tüketicilerin dakika bazlı olarak, Avrupa’daki en düşük fiyatlardan birine sahip olduğunu sanıyorum. Kontürlü hatlar arasında da en düşük fiyatlara sahip olan da yine biziz. Daha da aşağı çekebilir miyiz? Çok büyük ölçülerde olabileceğini zannetmiyorum, çünkü zaten düşük. Ben, mevcut durumda fiyatlarımızın makul ölçülerde olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de enflasyon yüzde 11-12 dolaylarında. Buna rağmen fiyatlarımızı artırmazsak, fiyat artışına gitmeyen çok nadir birkaç sektörün arasında yer alırız. Biz adil olmayı, müşterilerimize makul fiyatlar sunmayı istiyoruz. Önümüzdeki iki yıl içinde yapacağımız bu yatırımlarla en iyi şebekeye ve hizmetlere sahip olacağız. Bu miktar öyle küçük bir rakam değil, 1.2 milyar dolar.

Fiyatlar makul

Yaklaşık üç bin kişiye maaş ödüyoruz. Enflasyon dolayısıyla çalışanlarımıza yaptığımız ödemeyi artırmamız gerekiyor. Türk Lirası, öteki paralar karşısında değer kaybediyor. Önümüzdeki 10 yıl içinde Türk Lirası’nın dengede kalabileceğini görebilseydik durum çok daha farklı olabilirdi. Ancak, o zaman da benim işim pek eğlenceli olmazdı. Burada olmamın nedenlerinden birisi de, işin zorlu olması.

Kalkan’da yaşamak isterim

Zor günlerde, ulus her zaman en acımasız komutanının önderlik etmesini ister."

- Türkiye’ye ilk ziyaretim 1980 yılında oldu. Turist olarak önce İstanbul’a, sonra da Fethiye’ye gittim. Bir tekne turuyla Ölüdeniz’den hareket edip Kaş ve Kalkan’a kadar gittim. Kalkan’ı görür görmez aşık oldum, bunu hiç unutmuyorum. O zamanlar oraya karayoluyla gidilmiyordu, hiç İngiliz de yoktu. En son iki yıl önce gördüm, hálá pek bozulmamış, eskisi gibi. Kalkan Patara’da bir ev almak istedim ama, nedense bir türlü olmadı. İlk fırsatta orada bir ev almak istiyorum, emekliliğimde yaşam için. Kalkan’ın doğası, denizi dünyanın hiçbir yeriyle mukayese edemeyeceğim kadar güzel. Fethiye’yi, Ölüdeniz’i de çok seviyorum. Bodrum, Antalya pek bana göre değil.

Bizde yasadışı telefon dinleme olmaz

"Komutan arkadan gelirse, asla lider olamaz."

- Vodafone, etik değerlerine sahip çıkan bir İngiliz şirketi. İngiltere ve New York borsalarında önemli bir yere sahip. Hiçbir Vodafone çalışanı ya da yöneticisi, bilerek asla yasadışı bir şey yapmaz. Bütün çalışanlarımız yerel ve uluslararası yasalara uymakla yükümlüdür. Türkiye’de mahkeme kararı olmadan telefon dinlemek yasak. Vodafone asla bunun dışına çıkmaz, kimse çıkaramaz. Öncesini bilmiyorum ama, Vodafone’un Telsim’i satın almasından bu yana şebekemize erişen hiç kimse olmadı.

Acılı ezmeye bayılıyorum

"En iyi komutanlar, en uygun zamanda soru sorma yeteneğini geliştirenlerdir."

- Çok büyük bir kavım var, ne kadar şarabım olduğunu bilmiyorum bile. Fransız, İtalyan, Macar, her çeşidinden var. En sevdiklerim ise Pichon Longueville, Chateau Palmer ve Chateau Talbot. Türk şaraplarını içmeyi de seviyorum. Bence 10 yıl tattıklarıma öncesine kıyasla çok daha iyiler. Gelelim yemek konusuna, en favori Türk yemeğim köfte ve bol acılı Adana kebap. Acılı ezmeye de bayılıyorum. Bizim ünlü Gulaş çorbası da çok acılı ve baharatlıdır. Balık ve deniz mahsulleri yemekleri de çok güzel.
Yazının Devamını Oku

Yol için Kordon’un doldurulması yanlış

21 Ağustos 2006
Yolunuz Bornova’ya düşerse, 83 Sokak’taki Maltass Evi’nimutlaka görün. Bahçe içinde, neo-klasik mimaride 2 katlı bir Levanten köşkü göreceksiniz. O köşk aslında 4 katlı ama, özel bir mimariyle yapıldığı için dışardan bakıldığında çift katlı görünüyor. 6 odası, 2 mutfağı ve 3 banyosu var.  Alt kattaki odaların duvar kalınlığı 80 santim. Köşkün içi yazın serin, kışın ise sıcak. Köşk, 104 yıl önce La Fontaine ailesinden Geoffrey Maltass’ın eşi Audrey Maltass tarafından inşa edilmiş. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, köşkü yıkılmak üzereyken satın alıp restore ettirmiş. Kocaoğlu, böylece, kaybolmaya yüz tutan bir mimari antikayı yeniden İzmir’e kazandırmış. Ne pencerelerine, ne kapılarına, ne de zemin tahtalarına el sürülmüş. Darısı, öteki viran Levanten köşklerinin başına... İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu çok çalışan, ama çok az konuşan bir siyasetçi. Kendini öne çıkarmaktan hiç mi hiç hoşlanmıyor. Alabildiğine sessiz, sakin, hoşgörülü, ama ilkelerinden taviz vermeden doğru bellediklerini yapıyor. Kocaoğlular, Tokat Erbaa’nın en eski, en hali vakti yerinde ailesi. "Biricik sevgilim" dediği 32 yıllık eşi eşi /images/100/0x0/55eb24cff018fbb8f8ae1885Dr. Türkegül Kocaoğlu, çocuk hastalıkları uzmanı. Çiftin 2 oğullarından büyüğü Ulaş, Boğaziçi Üniversitesi Makine mezunu, yurtdışında mastır yapmış. Çağdaş ise Koç Üniversitesi Ekonomi’yi bitirmiş, İstanbul’da çalışıyor. Haydi gelin, Maltess Köşkü’nün doğal serinliğinde, sessiz ve derinden giden Aziz Kocaoğlu’nu ilk kez enine boyuna tanıyalım. (Meraklısına: Öğle yemeğinde otlarından deniz mahsullerine kadar silme Ege sofrası var.)

Aziz başkan, 40 yıldır İzmir’de yaşayan biri olarak Kordon’un şu halinden memnun musunuz?

- Çok açık söyleyeyim, bana göre Kordon’u doldurmakla yanlış yapıldı. Kordon’un yol yapmak için doldurulması ise daha da büyük yanlıştı. Bu dolgunun maliyeti tam 60 milyon dolar. Neyse ki, yolun yapılmaması konusunda Ulaştırma Bakanı Binali Bey’le kesin mutabık durumundayız. Yol limana kadar gelecek ama, TMO binasının ilerisine geçmeyecek. Hatta Binali Bey, son gelişinde "Yarım kalan viyadük ayaklarını keselim" diye kendisi önerdi. Üç Kuyular-Bostanlı arasında denizaltından geçit yapılması projesinin de takipçisi olduğunu söyledi. Ondan sonra Kordon’u baştan başa, rengarenk çiçeklerle donatacağız. Bu arada, sevgili hemşerilerimden bir ricam var. Geceleri bira kutularını atıyorlar, hadi ona bir şey demiyorum. Ama son zamanlarda şişe kırma modası başladı, bunu lütfen yapmasınlar.

Yener Bey, İzmir Büyükşehir Belediyesi’ni yeniden yapılandırıp kuruyoruz. Kısa sürede önemli mesafeler kat ettik, önemli işler gerçekleştirdik, çok sayıda projeyi gündemimize aldık. Stratejik planımızı hazırladık, iki ay içinde de İzmir’i yeni mastır planına kavuşturacağız. Yeni bağlanan ilçe ve beldeleri, kendi özelliklerine uygun olarak geliştirmemiz gerekiyor. Örneğin Kemalpaşa ve çevresi tarım bölgesidir, onun için burada tarımı geliştireceğiz. İlk etapta, yazın tozdan, kışın çamurdan eser bırakmayacağız. Böylece ürünler de tozdan, topraktan kurtulup kalitesi yükselecek. Bu arada ilçe ve beldelerde toplam 40 adet çok amaçlı salon inşa ediyoruz. Çocuklar, gençler bu salonlarda spor yapacak, sosyal-kültürel faaliyetlerde bulunacak.

TrafİĞİ beledİye otobüsleri tIkIyor

Dünya kenti olma hedefinize ulaşmak için, mesela ulaşımda yeterli çalışmanız var mı? Şehir içinde trafik hálá arapsaçı gibi.

- Bir dünya kenti olma hedefine doğru koşar adımlarla ilerleyen İzmir’in toplu ulaşım sorununu metro ve raylı sistemle çözeceğiz. Bornova’dan Üç Kuyular’a kadar 17 kilometrelik metroyla, kentin doğu-batı aksında ulaşımını rahata kavuşturacağız. Bu hat daha sonra Narlıdere’ye kadar uzayacak. 80 kilometrelik Aliağa-Adnan Menderes Havalimanı raylı sistem projemizi de hayata geçirmek üzereyiz. Bu hat açıldığında günde ortalama taşıyacağımız yolcu sayısı 500 bin olacak. Şu anda 11,5 kilometrelik başı sonu bitmemiş hatta bile, günde ortalama 80 bin yolcu taşıyoruz. Ege Üniversitesi’nde başlıyor, Üç Yol’da bitiyor. Belediye otobüsü sayımız halen 1500, onu 3 bin yaparsanız trafiği çözmüyor, tam tersine kilitliyorsunuz. Şu anda İzmir’de trafiği arttıran, bizim belediye otobüslerimiz. Öte yandan, çevre yolunun güney aksı bitti, kuzey aksındaki çalışmalar devam ediyor. Sayın Başbakan, yolun tamamının 2007’de bitirileceği sözünü verdi. Büyükşehir Belediyesi olarak finansman sorunum yok, devletten para da almıyorum.

Fuar Expo 2015’İn provasI olacak

İzmir Enternasyonal Fuarı (İEF), 1 Eylül’de kapılarını 75. kez ziyaretçilerine açacak.

- Bu yılın anısına, bir özel şarkı yapıldı, güftesi sizin söylediğiniz gibi. Fuarı bu yıl 1,5 milyonu aşkın kişinin ziyaret etmesini bekliyoruz. 10 Eylül’e kadar sürecek fuarın bu yıl 2 ana teması var. Biri organik tarım, öteki ise alternatif enerji kaynakları. Bu yıl 30 ülkeden, 10’u bakan düzeyinde 100’e yakın ticari temsilciyi ağırlayacağız. Toplam 81 bin metrekare alanda kurulan fuara 1083 firma katılacak. 2015 yılındakine talip olduğumuz Expo, 1850’de ülkelerin kendi tanıtım etkinliği olarak başlamış. 75. İzmir Enternasyonal Fuarı, bir anlamda bizim için Expo 2015’in de provası olacak. 2015 Expo’ya Toronto ve Moskova da talip ama, yönetimdeki 98 ülkenin eğilimi Türkiye’den yana.

Yaşam kalitesi bilinci yüksek insanların kenti

İçim yanarak söylüyorum ama, İzmir’in eski cazibesinden eser yok. Çeşme, Foça bile ondan daha popüler. İzmir’de geceleme oranı 1.4. İzmir neden bu kadar geri kaldı?

- Yaşam kalitesi bilinci yüksek insanların kentidir İzmir, 8 bin yıllık tarihiyle, bugün hak ettiği yerde değil. Görüşünüz doğru ama, İzmir geri kaldı demeyelim isterseniz. Diğer kentlere göre büyüme trendinde aynı performansı gösteremedi. Dönemimizle birlikte büyük bir hareketlilik başladı ama, yeterli değil. İzmir’in belirlenmiş tek vizyonu var, o da turizm. Oysa, bu kente tek bir vizyon yüklemek mümkün değil. İzmir, metropol olarak gerçekten alternatifsiz bir kültür ve sanat kenti. Yaşam biçimiyle, insanıyla, doğasıyla, yarımadasıyla, tarihiyle. İzmir’i hedefine yürütecek kaynak, yarımada. Bence, yarımadanın en önemli bölgesi de, Seferihisar-Özdere aksı. Bu arada, limanın arkasındaki TMO’dan Turyağ fabrikasına kadar olan 550 hektarlık alanı gökdelenler bölgesi olarak planladık. İzmir’i en az 6 bin sağlıksız yapıdan kurtaracağız.

Dev-Genç’in liderlerinden

Siyaset geçmişiniz nereden, nasıl başladı. Bunu da pek bilen yok.

- Ben siyasete 6 yaşında başladım, Yener Bey. 1954 seçimlerinde, evimizin önüne seçim sandığı kurulmuştu. Ben oy vermek için sandığa gelen hanımlara, beylere "Babamın, annemin selamı var, oyunuzu CHP’ye verecekmişsiniz" derdim. İlk ve ortayı Erbaa’da bitirdim, lise ise biraz karışık. İstanbul Yeni Kolej’de başladım, Haydarpaşa Lisesi’nde devam ettim, Malatya Lisesi’nden mezun oldum. Yüksek öğrenimimi ise Ege Üniversitesi İktisat ve İstanbul Üniversitesi İşletme İktisadı Enstitüsü’nde tamamladım. Ege İktisat’ta öğrenci olaylarının içinde okudum. 68 kuşağı olarak, gençlik yıllarımda Dev- Genç hareketinin içinde yer aldım. Hızlı bir Dev-Gençli olarak İktisat Fakültesi’nin öğrenci temsilcisi başkanıydım. Dev-Genç’in Ege bölgesindeki birçok miting eyleminde yer aldım. Sonraki yıllarda CHP Gençlik Kolları’na katıldım. SODEP kurulduğunda üyesi oldum. 2001-2003 arası CHP Bornova İlçe Başkan Yardımcılığı yaptım. 28 Mart 2004 seçiminde CHP’den Bornova Belediye Başkanı seçildim. Sevgili Ahmet Piriştina’nın vefatının sonrasında CHP il örgütü beni aday gösterdi. Meclis üyesi arkadaşlar lütfettiler, emaneti ben teslim aldım.

Çiğli’ye doğal yaşam parkı

Termal turizm denince akla ya Çeşme gelir, ya da Balçova. İzmir’in termal kaynakları bu kadar mı?

- Çeşme, Balçova gibi, Seferihisar’da da büyük termal kaynak var, kimse bugüne kadar elini sürmemiş. MTA 30 sene evvel Karakoç mevkiinde 5 kuyu açmış, sonra kör tapa takılıp bırakılmış. Biz şirket olarak MTA’dan devraldık, 1 Eylül’den itibaren rezerv incelemesi başlıyor. Sıcak sudan hem elektrik üreteceğiz, hem de çevredeki otellere vereceğiz. İnciraltı’nda 1,5 milyon metrekarelik alana kurduğumuz kent ormanı, 1936’dan beri İzmir’e yapılan ilk büyük orman. İçindeki dalyan, Kuş Cenneti’nde olduğu gibi göçmen kuşları konuk ediyor. Şimdi de, Çiğli Sasalı’da, Kuş Cenneti’nin yanında yaklaşık 1500 dönümlük bir alanda kent ormanı yapıyoruz. Bunun 420 dönümünde çok özel bir doğal yaşam parkı olacak. Yelki’deki 500 dönümlük bir arazide rekreasyon alanı çalışmalarımız sürüyor. Tahtalı Havzası’na 30 bin zeytin, 30 bin de fıstık çamı dikiyoruz. Bunun gelirini bölgede yaşayan hemşerilerimize armağan edeceğiz.

Vergi rekortmeni olduğunu bilen yok

Yıllardır İzmir’in vergi rekortmenleri içinde ilk 3’te yer almışsınız. Bunu bile gizlemeyi nasıl becerdiniz?

- Haklısınız, vali bey bile vergi rekortmeni olduğumu ben belediye başkanı olduktan sonra öğrendi. Biz iş yaptığımızdan bu tarafa, 8-10 senedir vergi rekortmenleri listesinde şahsi gelir olarak ilk 3’e giriyoruz. Genellikle gayrimenkul kira gelirimiz var, ağırlıklı olarak mağaza ve depo. Ticaretle artık hiç ilgim yok, firmayı büyük oğlum Ulaş yönetiyor. Biz, Tokat Erbaa’nın en eski ailesiyiz. Babam İhsan Kocaoğlu, çiftçi ve politikacı. 1973-1980 arasında CHP’den Erbaa belediye başkanlığı yaptı.
Yazının Devamını Oku

Yabancı yolcu sayımız Türk yolcuları geçti

7 Ağustos 2006
Doç. Dr. Temel Kotil sima olarak tam bir Rizeli. Konuşmasıyla ise yarı Amerikalı. Cin gibi zeki olduğu gözlerinden belli. Yüzü hep gülüyor, sanki çene ve diş yapısından. Bıyıkları, dindar tanımıyla, "Üst dudak derisi açıkça görülecek şekilde" kısa tıraşlı. 20 yıllık eşi, lise mezunu Remziye Hanım’la İstanbul’da tanışıp evlenmişler. İkisi erkek, biri kız üç çocukları var. 18 yaşındaki Bilal Ali, bir şiir tutkunu. İnternette "Poetika" adlı bir web sitesi var. Özel Fatih Koleji mezunu, siyaset okumak için Amerika’ya gidiyor. Ortanca Enes Seyfullah, bu yıl Arjantin’de yapılan 17. Uluslararası Biyoloji Olimpiyatı’nda altın madalya kazanmış. Geçen yıl Çin’den de gümüş madalyası var. O da ağabeyi gibi ilk öğrenimini Michigan’da yapmış. 12 yaşındaki Kübra ise Şefkat İlköğretim Okulu’nda okuyor. /images/100/0x0/55eaa3a4f018fbb8f88d25b0

Temel Kotil, İTÜ Uçak Mühendisliği mezunu. Ardından devlet bursu kazanıp ABD Michigan Üniversitesi’nde master yapmış. Üstüne makine mühendisliği lisansı alıp, doktora da yapmış. 1991-93 arasında İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi’nde doçent olmuş. 1994-1997 arasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi APK Daire Başkanı olmuş. 2001’de ABD’de Illinois Üniversitesi’nde misafir profesör olarak bulunmuş. Daha sonra New York’ta AIT Inc’in mühendislik bölümünü yönetmiş. Mart 2003’te THY Teknik Genel Müdür Yardımcılığı’na getirilmiş. 18 Nisan 2005’ten beri de THY Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu üyesi.

THY’nin 16 Haziran 2006 Cuma günü 17 seferi iptal etmesi şirketinizin tarihine "Kara Cuma" olarak geçti herhalde. O olaydan sonra kimleri görevden aldınız?

- Modern yönetim mantığında görevden alma diye bir kavram yok. Eğer bir sorumlu aranıyorsa, birinci derece sorumlu, genel müdür olarak benim. Sadece bazı arkadaşlar yer değiştirdi, o kadar. Biliyor musunuz, o günden sonra bu şirket daha kenetlendi birbirine. Sistem aksaklıklarını tespit ettik, yeni yazılım da devreye girdi, yolumuza devam ediyoruz. ’Kara Cuma’nın olduğu tarihte günde 470 sefer yapıyorduk. Şu anda 520’leri geçtik. Türkiye’de 1000 otobüs seferi yapacak kadar yolcu taşıyoruz.

12 MİLYON DOLARLIK REKLAM

İptal kararlarını kim verdi?

/images/100/0x0/55eaa3a4f018fbb8f88d25b2
- Bütün iptal kararlarını bizzat ben verdim. Ben de o gün operasyon merkezindeydim. Saat 17.00 itibariyle ipin ucunun kaçtığını anladım. Belki iptaller biraz fazla oldu ama, ertesi günün rezervlerini de harcamamak için buna mecburdum. Bir uçağı şu anda ortalama 12 saat havada tutuyoruz. Unutmayalım, geçmiş yıllarda bu süre altı saatti. Uçaklarımızın akşama kadar kuş gibi uçması gerekiyor. Bunları yerde bir saat tutuyoruz. Eğer iki saat tutarsak hiçbir tehir olmaz ama zarar ederiz. O zaman fiyatlarımızı artırıp şirketi küçültme yoluna gideriz. Belki dışardan yanlış algılanıyoruz ama, biz burada kuruşun hesabını yapıyoruz. Bizim dönemimizden önce 12 bin çalışan, 10 milyon yolcu vardı. Şimdi yine 12 bin çalışanımız var, yolcu ise 18 milyon. İşte bizim bütün sihrimiz burada. Bütçemizde ciddi bir kár var, yakında ikinci çeyreği açıklayacağız. THY ilk olarak 12 milyon dolar harcadı bu yıl reklama. Bunun çok ciddi bir kısmı yurtdışına gitti. BBC, CNN, Newsweek, Times gibi. İlk olarak global bir çıkış yaptık, global anlamda "Biz de varız" dedik. Yurtdışında inşa ettiğimiz imaj fevkalade iyi gidiyor.

YENİ UÇAKLAR GELİYOR

"Kara Cuma" henüz unutulmuş değil.

- "Kara Cuma"nın THY’nin başarısız bir günü olarak tarihe not düşüleceğinin farkındayız. Medyanın da bazı yanlış anlatımlarıyla, bütün başarılarımızı örtecek kadar yansıması oldu. Milli takım olduğumuz için, medyanın bizi bu kadar çok hırpalamasını bütün kadro olarak garipsedik. THY’de bir daha "Kara Cuma"lar olmayacağından eminim. Yeni uçaklarımız geliyor, 130 uçağa çıkıyoruz. Eski 737-400’ler filodan çıkıyor, Airbus 310’lar kargo uçağı oluyor. Uçaklarımızın yaş ortalaması beşe düşüyor. Genç, pırıl pırıl bir filo elimize geçiyor. Bu Avrupa’da, hiçbir yerde yok, sadece bizde var. Bu şirkete 13 doktoralı, 180 mastırlı girdi. Çoğu Amerika’dan, Boğaziçi’nden mezun. Bu şirketin iyi olması için, ne gerekiyorsa yapıyorum, yapacağım da. Bu konuda çok hırslıyım, çok iddialıyım. Bugüne kadar yarım bıraktığım hiçbir şey olmadı. Çünkü, her yaptığım işi çok sevdim.

Ankara’ya giderken su biter mi, bitti. Bir keresinde de light kola bulamadılar. Meğer, uçağa sadece üç şişe veriliyormuş. Bu nasıl büyüklük?
/images/100/0x0/55eaa3a4f018fbb8f88d25b4
- Uçak seyahatinde bol miktarda içecek ikramı yapılmasını en çok ben istiyorum. Çünkü, uçaktaki hava kuru, insanın çok aşırı likit ihtiyacı oluyor. Bunun için yeni bir bardak örneği getirdim. Geçen aylarda büyüttüğümüz bardakları, şimdi daha da büyütüyoruz. Yener Bey, kabinde yolcu ne istiyorsa onu vermek üzere kurulu bizim sistemimiz. Ama, sizin yaşadığınız olaylar gösteriyor ki, hálá kısa kaldığımız noktalar var. Biz milli takımız, bayrak taşıyıcıyız, 73 yıldır. THY’yi kurması Atatürk’ün bir başka devrimi aslında. 1950’de DC-3’lerin gelişi, rahmetli Turgut Özal’ın ilk Airbus-310’u getirmesi de sonraki devrimler.

Ben kısa bir dönemde 24 yeni hat açıp uçuş ağını 500 bin kilometreden 600 bin kilometreye çıkardım. Tevazuu bir yana bırakırsak, bu da bir devrimdir. Biz Türkiye’nin modern görüşlü en büyük şirketlerinden biriyiz.

PERSONEL YETERLİ

THY’de bütün olarak personel fazlalığı var mı, yok mu?

- Havayollarında personel sayısı, taşınan yolcu / kilometreyle ölçülüyor. Şu anda kabin ve kokpit personelim yeterli, benim için. Kabinde toplam 2451, kokpitte ise 176 personelim var. Kabin görevlilerinin 1825’i kadın, 626’sı erkek. Biz kabinde üç kadının yanına bir erkek koymak istiyoruz.

Bir tane başörtülü gördünüz mü

THY’de gün geçmiyor ki, tecrübeliler gönderilip, yerine havacılıkla hiç ilgisi olmayan muhafazakar hanımlar, beyler atanmasın. Bu kadrolaşma değil midir?

- Ben yönetici kadrolarını yüzde 25 azalttım Yener Bey, siz hangi kadrolaşmadan bahsediyorsunuz? Bir tane başı örtülü hanım gördünüz mü? Ben genel müdür olarak çalışanlarımı, "Hiç sosyal değilsiniz" diye eleştiriyorum. Bu ayın 13’ünde piknik yapıyoruz, dört bin arkadaşımızı bekliyoruz. Her gün ayrı bir bölümle sabah kahvaltısı yapıyorum. Bunlar da THY’de yaptığım ilkler. Eğer buraya insan doldurma niyetim olsa, en başta müdür sayısını azaltmazdım. Aksine, kadroyu azaltıp üretimi arttırıyoruz.

Pilot maaşı dört ile on bin dolar arasında

Maaşlar ne kadar? Mesela sizin maaşınız?

- Biz 12 bin çalışanımıza yılda toplam 700 milyon dolar maaş ödüyoruz. Benim maaşım brüt 10 küsur bin YTL ama, 16 maaş aldığımız için nete geliyor. Pilotların maaşı dört bin dolarla 10 bin dolar arasında değişiyor. Kabin memurların maaşı ise bin-üç bin dolar arasında değişiyor. Teknik personel, mesaisiyle birlikte bin ile dört bin dolar arasında alıyor. Dört yıl eğitim görmüş teknik lise mezunu bir teknisyenin saatini yurtdışına 40-60 dolar arasında satıyoruz. Fransa’da bu rakam 80 dolar. Yeterince teknisyen yetiştirebilirsek bu kadar para Türkiye’ye kalacak.

Öte yandan, 2008’de IATA yıllık toplantısını burada yapacak. Bu, Türkiye için gerçekten çok onur verici bir olay. Dünya havacılığı burada konuşulacak. İki bin havacılıkla ilgili CEO, üst yönetici, 400 medya mensubu burada olacak.

Futboldan nefret ederim

Futbola karşı korkunç bir soğukluğum var. Altı yaşındayken mahalledeki ağabeylerle top oynardım. Bir keresinde top alnıma çarpıp, beni yere yıktı. O günden beri hiçbir futbol takımı taraftarı değilim.

Amerika’da havalimanlarında güvenliğe çok aşırı önem verildiği için, herkese karşı çok kaba davranılıyor. Bu davranışla, sadece Amerikan sivil havacılığı değil, dünya havacılık sektörü yara alıyor. Atatürk Havalimanı da dünyanın en güvenli alanlarından biri ama, bizde kimse rahatsız edilmiyor.

Çocuklarım Amerika’da doğduğu için çifte pasaportları var. Ben ve eşim ise ABD vatandaşı değiliz.

Uçağa ilk kez, İTÜ’den mezun olduktan sonra ABD’ye master yapmak için giderken bindim.

İkramda Avrupa’nın en iyi havayoluyuz

Sayın Genel Müdür, dürüm ve baklava ikramınızdan gına geldi. Kimin buluşuysa ona sabah-akşam yedirin lütfen.

- Bu bizim ikram bölümümüzün fikri. Ne ben, ne üst yönetimdeki öteki arkadaşlar, kendi konularında uzman arkadaşlarımızı etkileriz. Kısa mesafe, yani iki saatin altındaki uçuşlarda daha önceki yıllarda sıcak yemek verirdik. Verip toplamak kabin için zor oluyordu, ayrıca diğer havayollarında da böyle bir ikram yoktu. O zaman biz de kutuya geçtik. Biz ikramda hem kendi, hem de uçtuğumuz destinasyonun damak tadını kombine etmeye çalışıyoruz. Çünkü yolcumuz hem Türk, hem yabancı. Sadece Türk damak tadında bir yemek ikramı yüklediğimiz zaman, bunu yabancılar beğenmeyebiliyor. Ben gurme değilim, gurme danışmanlarımız var, onlar seçiyor. Globalde beğeniyi tutturmaya çalışıyoruz, çok başarılı bir şekilde tuttu da. IATA bizim için yaptığı en son çalışmada, Avrupa’yla bizi karşılaştırdı. Ön sonuçlar geldi, ikramlarda THY olarak biz en üstteyiz. İkram-sunum konseptinde en iyi havayolu değiliz ama, ikram içeriğinde gerçekten Avrupa’da bir numarayız.

Ayrıca, THY bakım konusunda da, kendini çoktan ispatlamış, ödüller almış bir kurum. Bugüne kadar güvenlikle, bakımla ilgili en ufak bir kusurumuz yok. Hatta, uluslararası sigorta şirketleri bile bize güvendikleri için sigorta primlerimizi düşürdü.
Yazının Devamını Oku

Benim için erkek figürü hálá Kaya

1 Ağustos 2006
Hülya Avşar, söyleşimizin ilk kısmında, ’milli meşru kuma’ olduğunu kabul ederek, Ertuğrul Özkök’ün konuya ilişkin yazısını çerçeveletip duvara astığını söylemişti. Bugün ise Kaya Çilingiroğlu’nun hayatındaki yerini ve flört ettiğini söylediği Ali Güven ile ilgili düşünce ve duygularını anlatıyor. Anlıyorum ki Kaya hálá senin hayatında çok önemli. Baksana dilinden hiç düşmüyor.

- Kaya’nın bakmayın yaşadıklarına, belki de bir dönem geçiriyor. İhtiyacımız yok ama, ufacık bir başımız sıkışsa Kaya diyoruz yine. Kaya, çok güvenilir yanları olan iyi bir arkadaştır, iyi bir dosttur. Hálá, benimle ilgili bir şey olduğunda canla başla koşuşturan tek insandır. Aslında, erkek figürü olarak hálá Kaya’yı görüyorum. Ama bu demek değil ki, benim hayatımda sevgilim olmayacak. Kaya bana, "Gerçekten mutlu olacaksan, gerçekten senin için iyiyse, sevgine saygı duyarım. Senin hayatını kolaylaştırmaya da hazırım" dedi. Kaya’ya áşık de değilim, o da bana áşık değil. Kızım için çok önemli olduğu için onu hayatımdan atamam. Ta ki, Zehra bana, "Anne, babama bu kadar ilgi göstermen, senin özel hayatını bozuyor. Babamla istersen konuş, istersen konuşma" diyene kadar böyle /images/100/0x0/55eb4624f018fbb8f8b695b1davranacağım.

Senin hayatına girmeye hangi erkek cesaret edebilir Hülya? Kuralları hep sen koyuyorsun.

- Benim hayatıma girecek erkek, kim olursa olsun, hayatımı ve düzenimi bozamayacak. Bugüne kadar hiç kimse için ne düzenimi, ne huyumu, ne karakterimi, ne davranışlarımı değiştirdim. Şimdiye kadar bu dünyada birçok insan áşık oldu, evlendi, işini bıraktı. Boşandı, tekrar işine döndü. Hayır efendim, benim yaşam tarzımı, çocuğumla olan ilişkimi kimse bozamaz. Benim birlikte olacağım insana ayıracağım zaman günde dört saattir, bunun dışına çıkamaz. Ondan sonrası kendime ve çocuğuma ayıracağım zamandır.

ANLADIK Kİ BİZE BİR ŞEYLER OLUYOR

Ali Bey’le ilk tanışmanı anlatsana, hiç ilan-ı aşk etti mi sana?

- İstanbul Atatürk Havalimanı’nda, ortak arkadaşlarımız aracılığıyla tesadüfen tanıştık. Ben Antalya’ya konser için gidiyordum, onlar da tatil için. Merhaba, merhaba dedik birbirimize, o kadar. Sonra konserlerime gelmeye başladı. Derken telefon görüşmelerimiz sıklaştı, anladık ki, bize bir şeyler oluyor. Bu devirde artık kimse birbirine ilan-ı aşk etmiyor. "Ben sana tapıyorum, senin için ölüyorum" gibi şeyler yok. İnsanlar arkadaş olarak başlayıp zaman içinde ne olacaklarına karar veriyor.

Ali Güven Bey, soyadı gibi güven veren biri mi?

- Ali Bey, tarzıyla, tavrıyla, konuşma şekliyle, her şeyiyle bana hitap eden birisi. Üstelik çok da yakışıklı. Zaten ilk başta yakışıklılığı dikkatimi çekmişti. Çok kibar, herkese karşı çok saygılı, insanları asla kırmıyor. Aileye çok önem veriyor, içkisi ölçülü, anormal alışkanlıkları yok. Beni bunlar cezbetti, ben sosyete olamıyorum. Benden galiba 1,5 yaş kadar büyük. Henüz bir ilişki başlamış değil, şu anda sadece flört ediyoruz. Kendisini eskiden tanıdığım haberleri toptan yalan, daha üç ay bile olmadı tanışalı. Nisan ayında tesadüfen tanıştık. Havaalanında ortak arkadaşlarımın yanında. Benim Antalya konserlerimi izlemiş.

Hiç el ele de mi dolaşmadınız?

- Ali Bey’i henüz hayatıma sokmadım, diyorum. El ele dolaşmadım, seyahate gitmedim, herhangi bir şey olmadı. Telefonla konuşuyoruz, onun dışında birkaç kez karşılıklı oturduk sohbet ettik, arkadaşlarımızla birlikte. Onun yurtdışında yaşıyor olması, benim yoğunluğum yüzünden ilişkiye başlayıp başlamama konusunda da kararsızım doğrusu. Hani gözünü açmaya başlarsın, antenler çıkar ya, ben de o duruma geldim. Tabii ki, hayatıma, kızıma ve bana zarar vermediği sürece bir ilişkim muhakkak olacak.

Erkek arkadaşım eve sadece kahveye gelebilir

İstanbul’daki evime, erkek arkadaşım sadece kahve, çay içmek için girip çıkabilir. O da, Zehra’nın evde olmadığı saatlerde. Kaya dışında asla hiçbir erkek o evde yatamaz.

Evlilikte insanlar yataklarını ayırmalı

Senin kurallarına uygun evlilik veya beraberlik olur mu?

- Bana kalsa, evliliklerde ayrı yataklarda yatılmalıdır. Aynı ev içinde birisi kitap okur, öteki müzik dinler. Evliliklerini uzun sürdürmek isteyenlere, evliliği çok abartmadan yaşamalarını salık veririm. Dolayısıyla, flörtüm de olsa, Kaya bu eve girip çıkacak. Büyük söylemeyeyim, İstanbul’daki evime, erkek arkadaşım sadece kahve, çay içmek için girip çıkabilir. O da, Zehra’nın evde olmadığı saatlerde. Kaya dışında asla hiçbir erkek o evde yatamaz. Çünkü, o düzen öyle kurulmuştur. Rahmetli kayınpederim ile Allah uzun ömür versin kayınvalidemin resimleri hálá başköşemde duruyor.

İki film yapan adam jüride

Arkandan yeni kuşak geliyor, hep böyle yalnız koşacak değilsin ki.

- Kendi kategorimde, benim gibi biri daha gelmeyecek. Benim gibi iki kişi daha sayabilirim; Sezen Aksu ve İbrahim Tatlıses. Zaten kimsenin gelmesine ben izin vermem. Çünkü işimde ölmemek için öldürürüm. Bana çok iyi bakmaları lazım. Beni sanat hayatından kaçırırsanız çok kötü olur. Bu benim mesleğim, ben bir profesyonelim. Allah sağlık verdiği sürece, bensiz zaman geçmeyecek Türkiye’de. Bugüne kadar sahip olduğum her şeye, hep böyle sahip oldum.
Bu yılki Altın Portakal’da jüri üyesisin...

- Öyleydi, istediler, ben de kabul ettim. Öteki üyelerin kimler olduğu açıklandıktan sonra jüriden çıktım. Baktım ki, iki tane film yapmış insanı da jüriye koymuşlar. Benimle birlikte jüride yer alacak kişilerin, en az benim kadar sinemacı olması lazım. Bunlar, senelerini sinemaya vermiş insanların oyunculuğuna nasıl karar verebilir? Eğer böyle bir jüri bana en büyük ödülü verse, anında reddederdim. Ben sinemaya aşık bir kadınım ama, televizyonun da çok önemli olduğuna inanıyorum. Bu yıl muhakkak bir sinema filmi yapacağım. Kutluğ Ataman çekecek, hazırlıklar sürüyor. Bir de single çıkarmak istiyorum, çünkü artık kimsenin albüm dinlediği yok. Ayrıca, Bahçeşehir Üniversitesi Sinema Bölümü’nde oyunculuk dersleri vermeye başlıyorum. Aslında, ben oyunculuğun içine tekniğin girmesini asla doğru bulmuyorum. Oyunculuğun eğitimi olmamalı yani.
Yazının Devamını Oku