Hepimiz deli doğarız, bazılarımız öyle kalır

BEKLEMEK... Ne uçsuz-bucaksız ve sonsuz, bazen ne hazin kelime. Gazetelerin kara haberleri arasına “Durakta otobüs bekleyenlerden....” diye başlayıp ölümcül kazalardan, “Terhisini beklerken şehit oldu” acı başlıklarından ibaret değil sadece.

Haberin Devamı

Bir şeyleri “beklemek”, insan hayatında hemen her zaman var olan ve farklı duygulara yol açan bir hâl.
Mutluluk bekler insan, aşkı, sevgiliyi bekler, izdivaç bekler, başarı, terfi, zam, tayin, atama, kadro bekler.
Hastadır, çaresizdir deva bekler, bir ilaç, bir çare...
Yeni yılı, seçimleri bekler.
Bir sürpriz, bir mucize bekler; bazen imkansızlığını bile bile...
Çünkü “beklemek”, vaadidir bilinmezlerle dolu hayatın.
Ödülü de olabilir bazen, beklemenin.
Ve beklediğimiz gelmezse/gerçekleşmezse mutsuz oluruz.
Solarız, yeni bir şeyi bekleyene kadar.
* * *
“Beklemek” deyince, önce hep Necip Fazıl Kısakürek’in dizelerini hatırlarım:
“Ne hasta bekler sabahı, /Ne taze ölüyü mezar. /Ne de şeytan, bir günahı, /Seni beklediğim kadar.”
Lakin “beklemek”e tümüyle farklı pencerelerden bakanlar da vardır.
Bazı kitaplar hiç okunmadan, bazı filmler, tiyatro eserleri hiç görülmeden dilimize yerleşir, girer hayatımıza ya...
Samuel Beckett’ın “Godot’yu Beklerken”i de öyledir.
Avangard, absürd tiyatro örneği olmasına karşın “klasiklerimiz” arasında girmiştir.
Gitmesek de, görmesek de, o oyun bizim esprimizdir:
Kimi bekliyorsun? Godot’yu...
Hepimiz deli doğarız, bazılarımız öyle kalır
Oyunda, varoluş sancıları yaşayan Vladimir ve Estragon, Godot’yu beklemektedir.
Ama Godot’un kim hatta ne olduğu, ne zaman, nasıl geleceği belli değildir.
Godot kimdir, nedir, umut mudur, son şans mı, kurtarıcı mı, doğaüstü kutsal bir şey, yoksa bir lider, bir büyücü mü...
Bilmezler. Belki önemsemezler bile...
Sadece beklerler.
* * *
Zamanı doldurmak, varoluşlarını -görünüşte- sürdürmek, belki de kanıtlamak için konuşurlar.
Biri sürekli şapkasıyla oynar, diğeri ayakkabısıyla...
Kavga ederler, darılırlar, barışırlar, vaktiyle Eyfel Kulesi’nden atlamadıklarına hayıflanırlar, “Kendimizi assak mı” derler...
Ama beklerler, ne beklediklerini bile bilmeden.
İlk perdenin sonunda Estragon sorar, “E, gidiyor muyuz?”
Vladimir, “Gidelim” der.
Ama yerlerinden kıpırdamazlar.
* * *
Bazen biz de öyle bekleriz.
“Delilik, aynı şeyi defalarca yapıp farklı bir sonuç almayı ummaktır” der bilge... Olsun, biz öyle bekleriz.
Başkalarının bizim adımıza yapacaklarını bekleyerek, ondan medet umarak, öyle bekleriz.
Yine beklerken, Beckett’dan gelsin final:
“Hepimiz deli doğarız, bazılarımız öyle kalır”...
Onlar mı öğreticidir bu mevzuda, biz akıllılar mı... İşte bütün mesele.

Yazarın Tüm Yazıları