Bir Ada Hikayesi

ADANIN kıyısında oturuyoruz. Yüzlerine güneşle, kızılın-bronzun tonlarıyla, dünyanın en güzel makyajı yerleşen sarı saçlı, duru, derin mavi gözlü kadınlar, temizlenen balıkları ince zeytin dallarına geçiriyorlar.

Haberin Devamı

Yine zeytin dallarıyla közlenen ateşin, çevresine dikiyorlar sonra...
Zeytin dalı özeldir çünkü; “zeytin ağacının közleri kolay kolay kül bağlamaz, öteki odun küllerine benzemez, ta uzaklara kadar karanlığı deler, ışığını yöreye cömertçe gönderir”... (¹)
Yanan zeytin dalının “nar”ı, buğusu, balıklara geçiyor yavaş yavaş.
Lezzetini başka, “adalı” kılıyor.
* * *
Aylardan haziran.
Şeftali ve nar ağaçları iyice çiçeklenmiş, benim gibi onlar da yakından denize bakıyor.
Deniz o kadar durgun ki, karıncalar su içiyor denizden...
İlerdeki bembeyaz değirmenin yanında “ulu çınar iriliğinde incirler, telli kavaklar, kavaklara sarılmış asmalar” da az uzaktan bakıyor bize...
* * *
“Çınarların altına çoktan hasırlar serilmiş, fırınlardan taze çıkmış sıcak buğulu ekmekler getirilmiş, kalaylı sahanların yanına konmuş...”
Barba Tanasi’nin mor şarapları, yanında bakır maşrapalarıyla hazır.
Rakı, mastika, uzo da var isteyene...
Ve yaban gülleri, buhur buhur yaban naneleri, kekikler...
* * *
Ekmek mis gibi kokuyor, her şey kendi kokuyor, zeytin dallarının közüyle yanak yanağa kızaran barbunilerin, orkinosların, fener balıklarının, palamutların, mezgitlerin kokusu zaten adayı tutmuş.
Adayı tutmuş da, ta denize yayılmış.
Denizde olanlar da uzaktan yanmış mis gibi balık yağının kokusunu alıyorlar.
"Dümeni adaya kırıyorlar; kim olursa olsunlar, ister yedi kat yabancı olsunlar, gelip babalarının sofrası gibi sofranın başına geçip oturuyorlar."
Bir Ada Hikayesi
Bir kez daha anlıyorum ki, bir insana duyulan aşkın, denize ve bilhassa bir adaya duyulan aşkla bir ilgisi var.
Bu düşünceye, anlattığım denize, adaya, balıklara, mor şaraplara Yaşar Kemal götürdü beni.
Onun Bir Ada Hikayesi dörtlemesindeki, bu satırlar...
* * *
O adayı, o doğayı, o kadınları, o kitaplardan okurken... Aslında oradan, o adadan, o kıyıda, o ateşin başında, hasırlara oturduğumuz yerden okudum hep.
Öyle anlattı, öyle anlatır çünkü...
Torosları, Çukurova’yı, deve çökerten çakır dikenini, koparılsa bile solmayan Ölmez Otu’nu, yağmurcuk kuşunu, yerin demir göğün bakır olduğu yerleri, Ağrı Dağı’nı, kaynayan bulutları, denizin küsebileceğini, efsaneleri ondan öğrendim.
Demirciler Çarşısı’nı, o iyi insanların o güzel atlara binip, çekip gittiğini söyleyen ak sakallı ihtiyarı da o anlattı.
* * *
Cephede kumandanın kahve içtiği fincanının, en kıymetli madalya olduğunu, göğse takılabileceğini de ondan öğrendim.
Çukurova’da pamuk toplayanların “parmaklarının bile korktuğunu” da:
“Parmak ucu derisi incelmiş, neredeyse kanları dışarı fışkıracak. En korkuncu da parmak korkmasıdır. Bir şeye dokunurken insanın içi ezilir, kusacağı gelir, ölümden beterdir.”
* * *
Tüm acılara, hüzünlere, yokluğa, çaresizliğe, bele kuşak gibi dolanan fukaralığa karşın, yine her yıl insanlara baharı o getirir:
“Beş mayısı altı mayısa bağlayan gece karaların ermişi Hızırla, denizlerin ermişi İlyas dünyanın bir yerinde buluşurlar.
Eğer bir yıl buluşmayacak olsalar, denizler deniz, topraklar toprak olmaktan çıkar.
Denizler dalgalanmaz, ışıklanmaz, balıklanmaz, renklenmez, kururlar.
Topraklar çiçeklenmez, kuşlar, arılar uçmaz, ekinler yeşermez, sular akmaz, yağmurlar yağmaz, kadınlar, kısraklar, kurtlar, kuşlar, börtü böcek, tekmil yaratık doğurmaz.
Hızırla İlyas’ın buluştuğu an, biri mağripten, birisi de maşrıktan kopup gelen iki yıldız gökyüzünün ortasında tokuşur, birleşirler.
Gök daha arı, daha başka mavilenir. Yıldızlar daha irileşir, daha parlaklaşırlar.
Birleşip ışık olurlar, yeryüzünün üstüne top top sağılırlar.” (²)
* * *
Düştür, rüyadır, ama hakikidir.
Dağın Öte Yüzü’nün önsözünde dediği gibidir:
“Eğer insanın bir düş, bir efsane yaratma niteliği olmamış olsaydı belki de insanoğlu olmazdı. İnsan mit yaratan bir mahluktur...”
Toprağı, bize hep özlettiği sonsuzluk olsun.

Haberin Devamı

Bir Ada Hikayesi

Haberin Devamı

(¹) Yaşar Kemal - Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana
(²) Yaşar Kemal - Binboğalar Efsanesi


Yazarın Tüm Yazıları