Yalçın Granit

Sinan Erdem'de kaç takımımız olacak

2 Kasım 2011
Geçen hafta “Basketbolumuz Beşiktaş’ı bekliyor” başlıklı bir yazı yazmıştım.

Beşiktaşlılar Türk Telekom maçıyla kapıyı çaldılar ve biz geldik dediler. Bu hafta sonunda Beşiktaş-Fenerbahçe maçı var. Bu maçta Beşiktaş’ın kaçıncı kata kadar çıkacağını göreceğiz. Ama Beko Ligi’nin sonunda Beşiktaş’ın şampiyonluk için mücadele edecek takımlar arasına gireceği muhakkak. Bugüne kadar görmediğiniz kadar heyecanlı bir play-off bizi bekliyor. Bu bizi çok sevindiriyor. Ama diğer yanda bizi düşündüren Euroleague şampiyonası var. Euroleague finallerinin İstanbul’da Sinan Erdem Salonu’nda oynanacağını hepimiz biliyoruz. Euroleague final-four, Türk basketbolu için bir dönüm noktası olacak. Son Avrupa Şampiyonası’nda gerçekleştiremediğimiz hayallerimiz için büyük bir fırsat bizi bekliyor. Bugün NBA’deki lokavt yüzünden Euroleague finalleri dünyanın en büyük, en çok ilgi toplayan şampiyonası sayılır. Orada ne kadar çok takımımız olursa basketbolumuz artık Avrupa’nın zirvesinde diye haklı bir gurur yaşabiliriz. Ama adı THY Euroleague Şampiyonası olan final–four’da hiçbir Türk takımı olmazsa çok ama çok büyük bir fırsatı kaçırmış olur. Bu yüzden de başta Euroleague’e katılan takımları, koçları, oyuncuları ve hatta büyük basketbol adamlarımızı yıllardır beklediğimiz hasreti gidermemiz için omuz omuza olmaya çağırıyorum.

Çok güçlü 3 takımımız var. Bu güçlü kulüp takımlarımızın Avrupa’da yenemeyeceği takım yok. Ben buna yürekten inanıyorum. Ama basketbolumuzu zirveye taşımakta çalışan tek ülke biz değiliz. En olmayacak ülkeler bile büyük gayret içindeler. Makedonya örneğini hatırlayalım. Bu yüzden bizim “her takımı yeneriz” iddiamız her ülke için geçerli.

Şimdilik yazımızı final-four’dan çekip bu ilk turdan çıkmak için konsantre olmamız gerekli. Galatasaray, Fenerbahçe ve Anadolu Efes’in ortak yanları üçününde 12 kişilik çok zengin kadroları olması. Ama basketbolda başarı oyunculardan ne beklendiğini koçların iyi seçmelerine ve oyuncuların kendilerine verilen görevi içtenlikle kabul etmeleriyle mümkündür. 12 kişilik kadrolar dışarıdan çok olumlu gözükse de bu kalabalık kadrolarda oyunculara verilen görevleri onlara kabul ettirmek ve hepsini egolarından uzaklaştırmak kolay olmaz. Genelde bize bir görev verildiğinde örneğin “senden iyi savunma bekliyoruz” dendiğinde “neden benden skor beklenmiyor” der ve içimize kapanırız. Koçlar için de oyunculara verilen çeşitli görevlerle onları birleştirip yumruk yapmak kolay olmaz. Çünkü hepimizin kafasında daha çok süre oyunda kalmak ve daha çok sayı atmak vardır. Burada en büyük sorumluluk takımlarımızdaki liderlere düşmektir. Bizim takımlarımızda lider kavramı kafa karıştırır. Bizde koç zaten liderdir. Sahada ikinci bir lidere ne gerek var anlayışı geçerlidir. Ama basketbolda artık “moral lider” diye yeni bir kavram var. Moral liderin görevi ve sorumluluğu arkadaşlarına moral kazandırmak ve takımı takım yapmaktır. Moral liderliğine en uygun oyuncumuz Fenerbahçe’de Ömer Onan. Ömer savunmada savaşmanın önderidir. Üstelik hücumda da attığı sayılarla herkesi coşturan takım kaptanıdır. Bugün 3 takım arasında en zor durumda olan takımımız Fenerbahçe olarak gözüküyor. Ömer inanılmaz özverisiyle savaşıp attığı üçlükleri sokup, Fenerbahçe’yi final-four’a sokma şansına sahip ama söylemeden geçemeyeceğim hiç konuşmasa hiç kıpırdamasa da varlığıyla takıma özgüven kazandıracak güçteki Aydın Örs biraz öne çıkmalıdır. Ben Aydın Örs’ü bazı maçlarda devre arasında soyunma odasına giderken heyecansız ve içe dönük görüyorum. Bugün artık Fenerbahçe’nin değil Türk basketbolunun final-four yolunda Aydın Örs’e ihtiyacı var.

Fenerbahçe Ülker'in Perşembe günü rakibi Fransız takımı Nancy. Bunun üzerine ben dün Avrupa’daki gururumuz Erman Kunter’le konuştum onun fikrini sordum. Bana cevabı “Fenerbahçe’nin Avrupa’da yenemeyeceği takım yok ama önce bunu bütün kalpleriyle istesinler. Daha da önemlisi inansınlar” oldu. Bence bundan daha güzel bir özet olamazdı. Teşekkürler Erman…

Yazının Devamını Oku

Final-Four yolunda 3 güçlü Türk takımı

24 Ekim 2011
Basketbolumuz gelişiyor.

Bugün internette hangi basketbol sayfasını açsanız, yazılarda hep Türkiye’nin üç takımla Euroleague’de oynadığını ve Final – Four şansının giderek arttığını okuyorsunuz. Efes’in Belgrad’daki Partizan galibiyetini bir süre önce hayal bile edemezdik. Bu galibiyet Yugoslav basketbolu efsanesini biz Türkler için yıkan son darbe oldu. Yugoslav şampiyonu olan takım, üçüncü çeyrekte bize sadece 6 sayı atabildi ama Avrupa ülkelerinin bize tribün üstünlüğü maalesef hala sürüyor. Önemli maçların hemen hepsini dolu tribünler önünde oynuyorlar. Bizim ise en büyük derdimiz hala tribünlerin dolup dolmayacağı. Gerçekçi olursak tribünleri henüz dolduramıyoruz. Bütün basketbol adamlarımızın bence tek ortak gayeleri tribünleri doldurmak olmalıdır. Gururumuz Karşıyaka örnek alınmalıdır. Buna çare bulmak kolay değil. Zira küçücük çocuklar iki taşı aralıkla yerleştirip kale yapıp arsalarda, hatta tarlalarda şut atmaya başlıyorlar ve futbolla tanışıyorlar. Basketbolla tanışmak için ise pota, çember, hatta kapalı salon gerek ama bizim Türk çocuğunun en yetenekli olduğu spor dalının basketbol olduğu iddiamız sürüyor. Basketbolun Türkiye’nin en başarılı spor dalı olduğu tezimizi, 2011 Avrupa Şampiyonası’nda maalesef gerçekleştiremedik ama şimdi İstanbul’da yapılacak Euroleague Final-Four maçları bizim için büyük bir fırsat. Bu şansımız var. Bütün sene bu gayemizi destekleyeceğiz ama isterseniz önce ülkemizdeki boş tribünleri doldurmanın çarelerini konuşalım. Bu çarelerin en başında ‘daha iyi oyuncu yetiştirmek’ zorunluluğu var. Türk çocuğunun tüm yeteneğini sergileyeceği, olabileceği kadar iyi oyuncu olma şansının tümünü kullanacağı ortamı yaratamıyoruz. Örnek olarak Erdemir’de oynayan Soner Şentürk’ü alalım. Soner driplingde sürat yönünde Türkiye’nin en iyisi. Üstelik rakip savunma oyuncularının arasından, trafikte sıkışıp kalmış otomobiller arasından geçen motosiklet gibi geçip gitme yeteneği var. Onun süratini kullanabileceği ortamı yaratsak basketbolumuz hızlanır bile ama geçen gün bir Erdemir maçını televizyonda izlerken, yorumcu genç kardeşimiz Soner için “Çok hızlı gidiyor. Yavaşlasa arkadaşlarına daha faydalı olur” diyordu. Hâlbuki gerçek tam tersi. Soner’in oynadığı takımlarda yanında oynayan arkadaşlarının ona ayak uydurmaları gerekli. Soner hızla giderken diğer oyuncular depar yapmıyorlar. Hele uzun oyuncular arkada kalıp oyunu seyrediyorlar. Hâlbuki Soner, etrafına takım kurulabilecek bir oyuncu. Onun dripling ve pas yeteneğini kısıtlamadan diğer oyunculara depar yapma alışkanlığını aşılarsak Türk basketbolu hızlanır. Bardağın boş yönü ise Soner’in şutu çok zayıf. Senelerdir şutunu geliştiremedi. Bu yüzden de özgüveni yetersiz ve oynadığı takımlarda lider olma ve istediği tempoyu uygulatma şansını bulamıyor. Basketbolda şutu geliştirmek için, artık tüm dünyada kullanılan, bizim ayda attığımız 1200 şutu saatte attıran şut makinesini hala Türkiye’ye getiremedik. Bu makineyi imal eden firma her isteyene CD’ler yolluyor. CD’lerde, bugün Amerika’nın en iyi koçlarının kullandıkları makinelerle en karışık şut çalışmalarını bile nasıl antrenmanlarına kattıklarını görebiliyorsunuz. Biz yeniliklere açık değiliz. Örneğin ben Darüşşafaka mezunuyum. Darüşşafaka deyince akla eskiden basketbol gelirdi. Son senelerde ise bu anlayış kayboldu. Ben, basketbol dünyasındaki bir yeniliği Türkiye’de ilk uygulayan kulübün Daçka olmasını çok istedim. Ama orada bile gayet bilgili eski basketbolculardan oluşan genç yönetim kurulundan, kendilerini hiçbir maddi sıkıntıya sokmadan bu makineyi getirmek arzuma olumlu cevap alamadım. Darüşşafaka gibi bir basketbol kulübünde bile yenilikleri uygulamanın ne kadar güç olduğunu gördükten sonra futbol ağırlıklı diğer kulüplerdeki durumu siz düşünün. Alet Amerika’da sadece Michigun’da 750 okula satılmış durumda. Bu aleti Türkiye’ye ilk getiren kulüp Türk basketboluna çok büyük bir fayda sağlayacaktır. Bizden söylemesi.

Yazının Devamını Oku

Türk basketbolu Beşiktaş’ı bekliyor

17 Ekim 2011
Geçtiğimiz hafta lig maçlarımız başladı.

Beko Basketbol Ligi’nin ne kadar çekişmeli geçeceğine canlı tanık olduk ve heyecanlandık. Basketbol Ligimizin, Avrupa’da İspanyollardan sonra, ikinci en kaliteli ve çekişmeli ligi olduğunu hep duyuyoruz. Avrupa’nın en iyi ligi olma şansımız da var. Bu yüzden “Türk basketbolu Beşiktaş’ı bekliyor” diyoruz. Gerçekten de Beşiktaş’ın, ligin zirvesinde olmaları beklenen Galatasaray, Fenerbahçe ve Efes’in arasına katılması, ligimizi Avrupa’nın zirvesine taşıyacaktır. Beşiktaş Milangaz Takımı’nın böyle bir gücü var ama yöneticilerin aklı futbolda. Basketbol takımını kurarken gösterdikleri kararlılığı ve fedakârlığı şimdi göstermiyorlar. Beşiktaş’ta bütün sorumluluk, Ergin Ataman’ın omuzlarında. Başka bir deyişle, Beşiktaş’ın zirve yolunda, Ergin Ataman yalnız bırakılmış durumda. Beşiktaş kadrosu çok güçlü ama birbirini tanımayan neredeyse toplama bir takım. Bu oyuncu grubunu takım yapmak için Beşiktaş yöneticilerine de ihtiyaç olduğu gözüküyor. Biz basketbol adamları böyle bir takım kuran yönetime teşekkür borçluyuz ama onların ellerini de taşın altında görmek istiyoruz. Ayrıca buna ek olarak şöyle bir fikrim veya hayalim var. Bugün Beşiktaş’ta oynamış kıymetli birçok basketbol adamı mevcut. Bu basketbol adamlarından oluşan bir (destek kurulu) hem tecrübeleri hem de bilgi ve enerjileri ile Beşiktaş’a zirve yolunda çok faydalı olurlar inancındayım. Bu kuruluş da Türk basketbolu için çok olumlu bir yenilik olur. Bu saydıklarım saha dışı takviyeler.

Bunlar kadar etkili ve faydalı olacak saha içinde gücünün tümünü kullanmayan Semih Erden var. Benim Semih’le sadece birkaç kere kısa süreli konuşma fırsatım oldu. Semih, çok kişilikli ve karakterli bir oyuncu. Onun bir elin parmakları gibi açık duran takımı yumruk haline getirme şansı var ama Semih bu yeteneğinin farkında değil. Beşiktaş takımının ortak bir gayeye ve motivasyona ihtiyacı var. Semih’in, bugüne kadar hiç kullanmadığı (moral lideri) olma yeteneğini sergileme şansı onu bekliyor. Ben, Semih’le Ergin Ataman’ın omuz omuza oldukları gün, takıma büyük bir destek olacaklarına inanıyorum. Ergin Ataman bugün Türkiye’nin, hatta Avrupa’nın en iyi koçlarından biri ama yanında saha içinde pozitif enerji yayan bir lidere ihtiyacı var. Bugün basketbolda takımın başarısını kendi performansından önde tutan oyuncular için kullanılan bazı ölçüler var. Bunların en başında hücumdan savunmaya dönerken yapılan depar sayısı geliyor. Geriye, durum ne olursa olsun deparla dönmeyen oyuncular özveri sıralamasında öne çıkamıyorlar. Semih’in geriye dönerken depar yaptığını ben hiç görmedim. Ayrıca ben Semih’in takım arkadaşlarını toplayıp. Onlara moral verirken de izlemedim. Daha ilginç bir fedakârlık öyküsü ise oyuncuların dizlerini her ay bir kere incelemeden geçiyor. Dizlerindeki ezikler çürükler. Oyuncuların maçlarda boş toplara yere balıklama atladıklarının ispatı sayılıyor. Maçlarda Beşiktaş Salonu’nun boş tribünleri kadar üzücü bir durum olamaz. Özetle Semih’in dizindeki bir-iki damla kan (gösterdiği fedakârlık) boş tribünleri doldurur. Beşiktaş’ı zirveye taşır diyebiliriz. Semih, NBA oyuncusu olarak değil, bu başarısıyla tarihe geçer.

Bu yazıda son konuyu televizyonlarda maç anlatan yorumculara ayırıyorum. Ülkemizde basketbolun yayılıp tanınması ve sevilmesi için en önde gelen görevliler olarak biz hep koçları ve oyuncuları düşünürüz. Hâlbuki bu sorumluluğu taşıyan grubun başında yorumcular vardır. Bugün Amerika’da en iyi, en meşhur oyuncuların basketbolu bıraktıklarının ertesi günü televizyon ekranlarında yorumcu olmalarının sebebi budur. Lig TV 3  bize bu şansı tanıyor. Maç yorumcularının hepsi birbirinden tecrübeli, bilgili ve kişilikli basketbol adamları. Ben bütün genç koçları, basketbolseverleri, Lig TV basketbol yorumcularını dikkatle dinlemeye davet ediyorum. Lig TV yorumcuları arasında Amerikan basketbolunu sadece Türkiye’de değil Avrupa’da da en iyi bilen Murat Murathanoğlu var. Seneler önce ben ilk İngilizce dersimi ondan almıştım. Hala onu dinlediğimde her gün bir şeyler öğreniyorum. Yaşlandıkça hafıza zayıflar derler. Murat’ta hiç böyle bir durum yok. Eskiden NBA oyuncularının kolejde oynarken kaç sayı ve kaç ribauntla oynadığını bilirdi. Son zamanlarda bu bilgileri azalmadı arttı. Şakayla karışık, şimdi neredeyse NBA oyuncularının koleji bitirirken matematikten kaç puan aldığını bile biliyor. Ben Lig TV’nin bütün yorumcularına teşekkür ediyor, “İyi ki varsınız” diyorum.

Yazının Devamını Oku

Yabancılar oynuyor Türkler seyrediyor

11 Ekim 2011
Bu sene Beko Basketbol Ligi’nde zirve mücadelesinin çok çekişmeli geçeceğini hep söylüyoruz.

Ama Spor Toto Kupası maçları bize sadece zirve mücadelesinin değil bütün lig maçlarının inanılmaz bir savaş içerisinde geçeceğini gösterdi. Ligde play-off’lara kalmak için bütün kulüp takımlarımız iddialı. Böyle olunca da kümede kalmak savaşının da (play-out) ne kadar can yakıcı olacağını şimdiden görebiliyoruz. Kimin kimi yeneceği belli olmayan bir lig bizi bekliyor. Kupa maçlarını yayınlayan Sports Tv yeni bir yayın kuruluşu. Yayıncı kuruluşların basketbol sevgisi merakı giderek artıyor. Sports Tv maçları başarıyla yayınladı. Ama buna bir yenilik eklediler. Maçların sonunda günün sonuçlarını analiz ettikleri bir saat süren (Basketbol Merkezi) adlı bir yayında basketbol konuşuyorlar. Ve basketbol sevgisini, bilgisini seyircilerle paylaştılar. Kendilerine teşekkür ediyoruz.

Bu saydıklarımız basketbolun olumlu yönleri. Ama bir gelişme daha var ki o bizi düşündürüyor. Her takımda devşirme oyuncularla birlikte en az 4 yabancı oynuyor. Bu da tabii Türk gençlerinin gelişmesinin önünü tıkıyor. Türk basketbolunun simgesinin milli takımın olduğunu düşünürsek önümüzdeki dönemde bizi Avrupa’da zirveye taşıyacak bir kadro kurulması bu yabancı oyuncu bolluğundan dolayı giderek zorlaşıyor. Koçlarımız maçlarda hatta antrenmanlarda bile yabancı oyuncularla iletişim kurmak için İngilizce konuşuyorlar. Önümüzdeki milli takımımız için Enes Kanter’in ve Furkan’ın uzun oyuncular açısından önemli bir temel taşı olacaklarını yazmıştık. Bunlara bu turnuvada gene bir Karşıyakalı İlkan Karaman eklendi. Uzun oyuncu sıkıntısı çekmeyebiliriz. Ama esas dert kısa oyuncularda daha doğrusu oyun kurucularımızda. Bütün lig takımlarımızda oyun kurucular yabancı oyuncular. Onlar ancak yoruldukları zaman Türkler oyuna girebiliyorlar. Sadece kulüp takımları değil ülkelerin basketbol seviyeleri artık yetiştirdikleri oyun kurucular kadar ses getiriyor. Bugün ikinci milli ligde de çoğu takımın oyun kurucuları siyah Amerikalılar. Bu yüzden Türk oyun kurucularının derdi her geçen gün artıyor. Gerçeği konuşmak gerekirse biz Türk basketbolu için kulüp takımlarımızda ilk 5’te Türk oyun kurucular ön planda olduğu zaman basketbolumuz gerçekten güçlendi diyebiliriz. Bizim basketbolumuzun temeli set (kurulu düzen) oyunlarına bağlı olduğu için zaten sadece oyun kurucular değil diğer uzunlar da yeteneklerinin tümünü kullanacakları fundamental, temel bilgiye sahip değiller. Buna her birlikte çare aramalıyız. Önce genç takımlarımızda en kısa oyuncularımızı değil, en yetenekli oyuncularımızı oyun kurucu yaparak işe başlamalıyız. Eğer Cenk Akyol, Serkan Erdoğan ve benzerlerinin oynadıkları genç takımlarda skorer yerine oyun kurucu olsalardı bugün oynadıkları takımlara katkıları ne olurdu diye düşünmek zorundayız. Türk çocuğunun basketbola yetenekli olduğuna inanıyoruz. Ama biz Türk çocuğunun içindeki yeteneğinin tümünü sergilemesini sağlayamıyoruz. Bunu kabul edip çare aramalıyız. Bugün Amerika’da oyuncu yeteneğini kısıtlayan en önemli faktörün tebeşir olduğu artık tartışılmıyor bile. Biz de taktik çizimlerde sınırsız kullanılan tebeşire bir de yabancı oyuncu eklendi. Artık çizilen oyunun değil oyuncunun önemli olduğunu anlama zamanı. Oyuncu geliştirmesinin çaresini Amerika’da yarı sahada 3’e 3 oynanan antrenmanlarda bulduklarını söylüyorlar.

Sahalarda yan taraflarda da pota olduğu zaman oynanan 3’e 3’lerde oyun kuruculara yer verilmiyor. İzzet, Furkan ve İlkan’dan oluşan bir 3’lünün birlikte oynadıkları antrenman maçlarında oyun kurucu görevi kendilerine düştüğü için fundamentallarının gelişmesi kaçınılmaz oluyor. Bu üçlü maçlarda oyuncu geliştirmekle görevli asistan koçlar kenarda hep not tutuyorlar ve antrenmanda filme çekiyorlar. Ve 15 dakikalık çift kale maçtan sonra oyuncuların yetersiz fundamentallerini en az 30 dakika özel çalışmayla geliştiriyorlar. Siz Furkan’ın, İzzet’in böyle bir çalışmayla ne kadar iyi, çok yönlü olacağını düşünebiliyor musunuz?

Özetle Spor Toto Kupası’nda benim favorim Bandırma Kırmızı takımı oldu. Bir tek Bandırma Kırmızı tek yabancı oyuncuyla oynadı. Ve hiç olmazsa orada İbrahim Yıldırım gibi bir yeteneği kenarda otururken değil oynarken izleyebildik. Banvit Kulübü’nü A takımlarından daha çok pilot takımları Bandırma Kırmızı için tebrik ve teşekkür ediyorum.

Yazının Devamını Oku

Savunma ile tanışma yılı

5 Ekim 2011
Geçen hafta sonu 2 Türk 2 Yunan takımıyla gerçekleşen organizasyon son derece başarılıydı. Spor kardeşliği ve dostluğu güçlendirdi.

Efes, Fenerbahçe Panathinaikos ve Olympiakos bir araya gelip dostluk turnuvası oynayacaklarını eskiden hayal bile edemezdik. Bu yüzden bu organizasyonu gerçekleştiren Sportnsports  şirketine teşekkür borçluyuz. Bilmeyen için söyleyeyim bu şirketin patronu eski bir basketçi kardeşimiz Ümit Tarhan. Biz de sağ ol Ümit Tarhan diyoruz.

 

Efes son yılların en güçlü kadrosunu kurmuş durumda. Ama bence teknik kadro en az oyuncu kadrosu kadar güçlü Geçen seneyi hatırlarsak Efes’in Yugoslav koç Perasovic yönetiminde çektiği sıkıntılar hemen aklımıza gelir. O sıkıntılı günlerde ben ( Efes’te Ufuk gözüktü) diye bir yazı yazmıştım. Gerçekten yardımcı koç Ufuk Sarıca başantrenör olduktan sonra Efes’in ufku açıldı. Bu turnuvada 2 Yunan takımının başında 2 Yugoslav koç vardı: Obradovic ve Ilkovic. Bu 2 koçun koçluk sürelerini toplarsak herhalde 50-60 seneyi geçer. Buna karşılık daha koç olarak 1. yılını doldurmamış Ufuk Sarıca bu iki koçu da dağıttı. Ben alınan sonuçlardan sonra Yunanlıların da yabancı koç problemine bir çözüm arayacaklarına inanıyorum. Ufuk kenarda bağırıp çağıran bir koç değil. Kişilikli saygı uyandıran tutumuyla genç Türk koçlara bir örnek oluşturuyor. Ufuk’un yardımcı koçlarından biri Ekrem Memnun. Ekrem’in takımın savunma sorumluluğunu yüklenmiş durumda. Efes Ekrem’in katkılarıyla tarihinin en iyi savunmasını yapıyor diyebiliriz. Bir diğer yardımcı koç Mehmet Kalaman da istatistiklerden sorumlu. İstatistiklerin önemi her geçen gün basketbolda artıyor. İstatistikler artık maçtan sonra sadece hangi oyuncu kaç sayı atmış diye bakılan kağıt parçaları olmaktan çıktı. Hele Türk takımları gibi 10-12 oyuncuyla oynayan takımların istatistikleri çok daha önemli. Bu kalabalık kadroda hangi oyuncular bir arada oynarken başarılı oluyor ancak oradan anlayabiliyorsunuz. 40 dakikalık oyun süresinde hangi 5’le en çok başarılı olacağınızı istatistikler gösteriyor. Artık sadece asist sayısı sayılmıyor. Asisti yaptığınız oyuncunun ismi de sayılıyor. Böylece kim kimle daha iyi oynayıp daha güçlü 5’li oluşturabiliyorlar öğrenebiliyorsunuz. Son olarak Türk basketbolunda teknik kadroda baş danışman denebilecek tecrübe ve bilgiyi sağlayan koordinatör eksikliğini Efes Çetin Yılmaz ile doldurdu. Böylece Türk basketbolunda Efes yeni bir yeniliğe imza attı. Efes’te bilgi enerji tecrübe üçgeni oluştu. Yaptıkları transferler de ilginç. Fenerbahçe’den alınan Tarence Kinsey, başarıya o kadar aç ki onu durdurmak hiçbir takım için kolay olmayacak. Ermal Kurtoğlu da attığı sayılarla değil kişiliğiyle takıma güven sağlayan bir oyuncu. Ersan İlyasova için konuşmaya gerek bile yok. Ben sene sonunda Cenk Akyol Sinan Güler ve Doğuş Balbay’ın Türkiye’de aranılan oyuncu listesinde en üst sırada olacağını düşünüyorum.

 

Son olarak Kerem’lere gelelim. Tunçeri’nin son maçta 9 asisti var. 9 asist onun ne yolda olduğunu gösteriyor. Ama ben Türkiye tarihinin en yetenekli oyuncularından Kerem Gönlüm’ü çok özledim.

 

Fenerbahçe’ye gelince. Sarı lacivertlilerde futbolda yaşanan üzücü olaylardan sonra kafalar karışık. Fenerbahçe’nin takımın başında Türkiye’deki son Yugoslav koç Spahija var. Üstelik onun yardımcı koçlarından biri de Yugoslav. Ama diğer asistan koç Tanjevic hastalanınca Fenerbahçe’yi şampiyon yapan Ertuğrul Erdoğan. Takımda çok güçlü oyuncular var. Ama Ukic henüz yok. Fenerbahçe Ukic döndüğünde gerçek gücüne erişecek takım takım olacaktır Ömer Onan döndüğünde ise takım coşacaktır. Fenerbahçe için en önemli olay organizasyonun başında Türkiye’nin tartışılmaz bir numaralı basketbol adamı Aydın Örs‘ün oluşudur. Aydın’ın olduğu yerde hiçbir problem süre alamaz son olarak bu yıl savunmayla tanışacağız her takımda 10-12 iyi oyuncu var, bu oyuncuların hepsi kenarda en az kendileri kadar yetenekli oyuncuların yedek sırasında heyecan içinde oturduğunun bilincindeler. Bu yüzden her bir oyuncu savunmada elinden geleni yapacak yoksa kenara gelecektir ve Türkiye basketbolu tarihinin en saldırgan savunma yılını yaşayacaktır. Hücum maç kazandırır savunma şampiyon yapar sloganını unutmayalım.

Yazının Devamını Oku

Galatasaray yenilmez armada yolunda

3 Ekim 2011
Galatasaray’ın üçüncü takım olarak Euroleague’e katılma hakkı kazanması Türk basketbolu adına bizi çok gururlandırdı.

Böylece sadece Beko Basketbol Ligi’nde değil Euroleague’de de çok güzel maçlar izleyebileceğiz. Türk basketbolu yabancı koçların hegemonyasından kurtuldu. Yunan takımlarında ise en iyi 2 takımın başında hala 2 Yugoslav koç var. Türk basketbolunu Türk koçlarının yüceltmesinden daha onur verici bir şey olamaz. Ama Türk basketbolunu bekleyen başka bir problem daha var. Bunu çözmek daha da güç gözüküyor.

Kulüp takımlarının hemen hepsi ikinci lig takımları da dahil Amerikalı siyah oyun kurucular üzerine kurulu. Takımların çoğunda pijama ile oynuyor görünümü veren kısa boylu siyah oyuncular takımlarını yönetiyorlar. Ama akıllarında takımdan önce kendi performansları, attıkları sayılar takılı durumda. Bu yüzden Türk basketbolunda gelişme zorlaşıyor. Galatasaray’ın elinde bu gidişe de çare bulacak imkan var. Galatasaray’ın 4 oyun kurucusu var.

Bunlardan ikisi Türkiye’nin en iyi oyun kurucularından Tutku Açık ve Ender Arslan. Oyun kurucuların yüklendikleri sorumluluklar saymakla bitmez. Ama ilk sırada takım oyununu oturtmak görevi gelir. Aklı kendi attığı sayılara takılı bir siyah oyuncunun takım oyununu oturtmak görevini gerçekleştirmek çok güçtür. Oyun kurucularının görevleri içinde pek adı geçmeyen ama bana göre en önemli olanı onun yanındaki oyuncuları daha iyi oyuncu yapmasıdır. Onların güçlü yönlerini sezip onlara bu güçlü yönlerini kullanacak pozisyonlar hazırlamaktır.

Türkiye’de bu yeteneğe sahip oyun kurucuların başında Tutku gelir. Tutku’nun beraber oynadığı oyuncuları daha iyi oyuncu yapmasının en güzel örneği şu anda beraber oynadığı Andric’tir. Andric ayakları hızlı bir oyuncu. Screen (perdeleme) yaptığı oyunculardan hemen kaçıp pota dibinde boş kalma yeteneğine sahip . Ama ona orada top vermezseniz bu yeteneği boşa gider. Tutku Andric’i Andric yaptı diyebiliriz. Tutku’nun savunması, şutu orta seviyede. Tutku’nun tutkusu pası verdiği yerin tersine bakmak. Onu bazen yanındaki boş adama pas verirken bile öbür tribüne baktığını görebilirsiniz. Ama onun yanındaki oyuncuları daha iyi yapma oyuncu yeteneği bütün genç Türk oyun kuruculara örnek olmalıdır. Özetle Türk basketbolunun yeni Tutku’lara çok ihtiyacı var. Bu balkımdan en şanslı oyuncumuz Ender Arslan. Ender cin gibi bir oyuncu. Oyun kurucuların en önemli silahlarından biri adamını geçip rakip 3 saniye koridoruna girebilmesidir. Ender bu vasıfla Türkiye’nin en iyisidir. Ender rakip koridora girdiğinde Tutku’nun paslarını verebilirse önümüzdeki milli takımımızın gücü çok artar.

Yazının Devamını Oku

Şut atmak mı önemli şut sokmak mı

27 Eylül 2011
2011 Avrupa Şampiyonası sonunda yazdığım yazıda önemli konulardan biri Türk çocuğu çok yetenekli peki niye bizde Navarro gibi müthiş şutörler yetişmiyor sorusuydu.

Bu soruya doğru cevabı bulmak hepimizin görevi.

İŞTE ŞUT MAKİNESİ / WEB TV
Türk çocuğunun elinin (parmakları hassas), gözleri ise nişancı olduğu tartışılmaz. Şut mekaniği (şut stili) gene Avrupa’nın en iyileri arasında. Şut attığı zaman böyle acayip şut stili olur mu diye birbirimize hayretle bakacağımız oyuncu yok gibi. Peki nasıl oluyor da şut stili acayip NBA oyuncusu Fransız Noah faulleri sokuyor da onun takım arkadaşı Ömer Aşık normal şut stiline rağmen faulleri devamlı kaçırıyor. Basketbol dünyasında iyi şutör olmak için 2 şart gereklidir. Önce iyi bir şut stiliniz (mekaniğiniz) olacak ve sonra adale hafızanıza şutunuzu yerleştirmek için durmadan şutunuzu tekrarlayacaksınız. Noah’ın korkunç stiliyle faulleri sokuşu tekrar sayısının şut mekanizmasında daha önemli olduğunu bize öğretti. Tabii iyi bir şut stilimiz hem de muazzam bir tekrar sayımız olursa, yeni bir Navarro olma şansınız çok artar. Bu yüzden ben şut stili zaten düzgün Türk çocuğunun adale hafızasını geliştirecek kadar çok ama pek çok sayıda şu atarsa müthiş şutör olabilir diyorum. Bir süre önce kısa zamanda inanılmaz şut attıran şut makinesi veya tabancası diye adlandırılan tabancadan bahsetmiştim. Aradan aylar geçti bu makineyi Türkiye’ye getiremedik. Bu yüzden ben de geçen gün yapılan Efes’in 35. yıl dönümünde Tuncay Özilhan Bey’e bu aletten bahsettim. Aldığım cevap ise “Merak etme biz bu tabancayı sipariş ettik, yakında gelecek” oldu. Ben de kendisine bu tabancanın Efes’in Türk basketboluna getirdiği yeniliklere belki de en önemli bir ilave olacağını söyledim. Şimdi artık bu makinenin Türk çocuğuyla tanışacağına inanıyorum. Şut tabancası o zaman da yazmıştık saatte 1200-1500 arasında şut attırıyor. Ben son zamanlarda bilgisine güvendiğim birçok Türk koça, Türk oyuncu bir antrenmanda kaç şut atar diye soru yönelttiğimde aldığım cevap en çok 50 ile 100 oldu. Bu aletin nerelere satıldığı internetteki sitelerde var. Eskiden sadece Amerika’da satılan tabancalar son zamanlarda başta Almanya, İspanya ve birçok Avrupa ülkesinde de satılıyor. Biz neredeyse ayda 1200 şut atan Türk gencinden saatte 1200 şut atan yabancı oyuncudan daha iyi şutör olmasını bekleyerek haksızlık ediyoruz.

Basketbolda savunma bütün dünyada giderek dozunu arttırıyor. Bizde de böyle. Bu yıl ikinci lig dahil tüm maçlarda baskısı artan, hücuma teslim olmayıp saldıran savunma uygulamaları izleyeceğiz. Bu yüzden şut atacağınız yerde kımıldamadan bekleyip “top gelse de atsam anlayışı” giderek geride kalıyor. Oyuncular boş kalmak ve şut atmak istiyorlarsa hemen her pozisyonda koşmak, yer değiştirmek, kendilerini tutan oyuncuyu şaşırtmak zorunda kalacaklar. Bu alet sadece durduğunuz yerde size topu geri vermiyor. Ayarladığınızda her topu 2-3 metre sağa sola vererek 20 ayrı yere topu yolluyor. Ve siz de isteseniz de istemeseniz de ancak koşarak topa sahip olabiliyor ve şut atabiliyorsunuz. Bu aletin en önemli yanı ise oyunculardaki şut sevgisini müthiş arttırması.  Oyuncuların pek çoğu antrenman öncesinde ve sonrasında bu aletle saatlerce şut atıyorlar. Tabancayla 2 veya 3 kişiyle de çalışabiliyorsunuz adeta bir takım antrenmanı yapıyorsunuz. Aletin önündeki fileyi istediğiniz yüksekliğe yerleştirebiliyorsunuz. Böylece oyuncuların şutlarının havada çizdiği eğriyi (ark) siz ayarlıyorsunuz. Özetle alet, bir nevi koçunuz oluyor. Ama en önemlisi tabanca şut isabetinizi kaydedebiliyor. Bizde şut antrenmanı denince günde kaç şut attığınızı anlarsınız. Halbuki attığınız şut sayısı değil, soktuğunuz şut sayısı önemlidir. Bu alet antrenman sonunda o gün şut atıp kaç şut kaç şut soktuğunuzu söylüyor.

Türk basketbolu yeniliklere açık olmalıdır. Yeniliklere açık olduğumuz zaman kimse önümüzde duramaz. Son bir yenilikle yazımı tamamlıyorum. Şut makinesini kullanmadığınız gün antrenmanlarda yeni çıkarılan cep telefonları var. Bunlar kaç tane şut atıp kaç tane şutu soktuğunuzu gösteriyor. Cep telefonları bu işlemi nasıl yapıyor ben de henüz bilmiyorum fakat öğrenir öğrenmez hemen sizlerle paylaşacağım. Sevgiler ve hürmetler.

Yazının Devamını Oku

Hücum savunmada başlar

20 Eylül 2011
Önceki yazımda hızlı oyunun (fast break) basketbolumuza çok olumlu katkıları olacağını yazdım.

Tam saha hızlı oyunun duvarlara asılacak özet amblemi şudur; Türk basketbolunda hücum savunma ribaunduyla başlar.

 

Fast break için rakibin hata yapıp top kapmayı beklersek çok bekleriz anlayışı hızlı oyunun temeli olmalıdır.  Ama hızlı oyun sadece tam saha fast breakler için önemli değildir. Rakibin yarı sahasında oynadığımız set oyunlarında da hızlanmaya, harekete ihtiyacımız var. Şu anda Avrupa’nın herhalde set oyunlarında en az sayıda pas yapan takımlarından biriyiz. Pas sayısını arttırmamız ve oyuncularımızı hareketlendirmemiz şart. Bugün Amerika’da kolejlerde oyuncuların ayak bileklerine saatler takılıyor. Bunlar o oyuncunun bir antrenmanda ne kadar mesafe kat ettiğini ve hızını gösteriyor. Bizde bu saatler kullanılsa o kadar az yer değiştirdiğimiz ve depar yaptığımız için bu aletler bozuk çalışmıyor bile diyebiliriz.

Basketbolda yeni bir anlayış gelişiyor. Set oyunlarında elinde top olmayan oyuncuların önemi giderek artıyor. Topsuz oyuncunun yapacağı perdelemeler ve sahanın bir yanından öbür yanına hızlı geçişler top elinde olan oyuncunun kendisine ve arkadaşlarına pozisyon yaratmasında olanak sağlıyor. Biz zaten birebiri iyi oynayan oyunculara sahip değiliz. Ben maçları televizyondan izledim. Bunun bir tek avantajı var maçları kaydediyorsunuz ve tekrar tekrar izleyebiliyorsunuz. Bizde birebir oyuna teşebbüs eden sadece Hidayet var. Hidayet’in birebirlerinde diğer 4 oyuncumuz kıpırdamaları için onu tutanlarla beraber toplam 8 oyuncu kıpırdaman Hidayet’i izliyorlar.

 

Tüm Avrupa’da savunma giderek sertleşiyor. Hareket etmeden depar yapmadan sizi tutan adamı pivotlar üzerine düşürmeden şut atmak her gün daha güç oluyor. Avrupa Şampiyonası’nın en iyi oyuncusu seçilen Navarro’nun kendisine şut fırsatı yaratmak için ne kadar hareket ettiğini yazdık. Navarro hareket sonunda bulduğu ve soktuğu  güç şutlarla öne çıktı.  Türk çocuğu şuta yeteneksizdir. Niye bizde Navarro’lardan yok diyebilirsiniz. Navarro İspanyol basketbolunu tek başına temsil etmiyor.  Yanında Ricky Rubio var. Rubio’nun şutu inanılmaz yetersiz. Rubio turnuva boyunca tek bir 3 sayı şutu sokabildi. O şut girdiğinde bütün yedek oyuncular güldüler, ayağa kalkıp onu alkışladır. Rubio da NBA oyuncusu olmak üzere. Navarro’nun şut yeteneğinin altında sınırsız şut antrenmanı ve yüz binlerce tekrar var.  Biz de antrenmanları hızlandırır yoğunlaştırırsak çok sayıda Navarro’muz olur. Bunların en başta gelenleri Serkan Erdoğan ve benzerleri… İsterseniz gelin biraz olayın olumlu yanlarına göz atalım.

 

Yazının Devamını Oku