Lozan’da ne oldu

İSTANBUL Barosu, Lozan Barış Konferansı’nın 92. yıldönümü nedeniyle Beyoğlu’ndaki kültür merkezinde dün bir konferans düzenledi...

Haberin Devamı

Doç. Dr. Ümit Kocasakal’ın yaptığı panelin oturum başkanlığını Hüseyin Özbek yürüttü. Konuşmacılar; Prof. Dr. Rıdvan Akın, Doç. Sait Yılmaz, E. Kurmay Albay Ümit Yalım’dı.
Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Prof. Rıdvan Akın, Lozan’ın ana hatları ile hikâyesi ve anlamını şöyle anlattı:
“Lozan Barış Konferansı, TBMM ordularının Yunan ordusunu kesin bir mağlubiyete uğratması üzerine, 1. Dünya Savaşı’nın galipler cephesinin, Ankara hükümetini yeni koşullarla barışı müzakereye davet etmesi üzerine açılmıştır. Toplantıya 12 devlet davet edilmiş, ABD, Bulgaristan, Belçika, Sovyet Rusya kendilerini ilgilendiren konularda oturumlara katılmışlardır. Müzakereler genel olarak son derece gergin geçmiştir. Nedeni de Doğu sorununun ve Osmanlı İmparatorluğu mali, adli, iktisadi tüm bakiyesinin muhasebesinin yapıldığı diplomatik bir zemin olmasıdır.
Konferansın en önemli zorluğu, Türkiye’nin karşısında yer alan İngiltere, Fransa, İtalya, Sırp-Hırvat Sloven Devleti, Romanya ve Japonya’nın 1. Dünya Savaşı’nın, Türkiye’nin ise, Türk-Yunan savaşının galibi olarak masaya oturması idi. Müzakere süreci boyunca tarafların her birinin kendi kırmızı çizgileri vardı. Türkiye delegeleri İsmet Paşa, Rıza Nur ve Hasan Saka’nın karşısında oturan blok, çeşitli konularda birbirinden ayrılmakla birlikte bir noktada birleşiyordu. TBMM hükümetini revize edilmiş ve Sevr barışına zorlamak.
Anadolu hükümetinin temsilcilerinin elinde çok önemli bir belge vardı: ‘İcra Vekilleri Heyeti’nin kendilerine verdiği 14 maddelik siyasi talimatname... Bu talimatname nereden nereye kadar taviz verilebileceği, hangi noktalarda ise asla geri adım atılmayacağını içeriyordu.
Lozan’da toplanan delegeler 20 Kasım 1922’den 24 Temmuz 1923’e kadar süren müzakerelerde üç komisyon halinde çalıştılar. Bu komisyonlarda arazi meseleleri, mali meseleler, Düyunu Umumiye’nin tasfiyesi ile 1856’dan beri devam eden Osmanlı borçlarının geri ödenme planı, Reji İdaresi’nin tasfiyesi, Anadolu Rumlarının geleceği, özellikle ABD’den gelen Ermeni yurdu talepleri, adliyeye ilişkin yabancı ayrıcalıkları, İngilizlerin ortaya attığı Kürdistan fikrinin tartışmaya açılması çabaları, yabancı şirketlerin 100 yıl boyunca elde ettikleri çeşitli işletme imtiyazları gibi pek çok konu ele alındı. Bütün bu hususlar gergin pazarlıklara konu oldu. Hemen hemen bütün konularda eski düzeni devam ettirme çabası içinde bulunan müttefik blokuna karşı Türk delegasyonu daima, meşruiyetçi bir zeminde mücadelesini sürdürdü. Türk delegasyonu sonuna kadar, devletler hukukuna saygılı, barışı isteyen, medeni milletler camiasının eşit, self-determinasyon hakkına şerefli bir üyesi olmak dışında bir isteği olmadığının vurgusunu yaptı. Türklerin dayandığı meşruiyet zemini sağlamdı. Bir ulusun kendi topraklarında, aynı Batılılar gibi kendi egemen devletini kurma hakkının tanınması. Bu da mali, adli, siyasi tam bağımsızlıktan geçiyordu. Lozan görüşmelerini 7 Şubat-23 Nisan arasında kesintiye uğramasının sebebi de bu oldu. Bu yeni bir savaş anlamına gelebilirdi. Bu ise, daha geniş ölçekli bir savaşı göze almak demek olacaktı. Bu koşullar altında, ikinci turda özelikle İngiltere’nin büyük çıkarlarının söz konusu olduğu müzakere başlıklarının sonraya ertelenmesinin kabul edilerek barışın imzalanması yeni Türkiye’nin egemen bir devlet olarak tanınmasının önünü açtı. 24 Temmuz 1923 günü, Türkiye barışa imza koyduğunda, bazı tavizler verilmişti. Ama Türkler masadan kalkarken, siyasi ve askeri gücünü elde edebileceği optimum bir metnin kabulünü sağlayarak son iki yüz yılda düşürüldükleri yarı sömürme konumundan kurtuldular. Böylece gerçek anlamda egemen bir millete dönüşüyor ve bunun uluslararası camiada kabul ettirmiş oluyorlardı. Lozan Barış Antlaşması’nın ve onu tamamlayan çok sayıda mukavele ve taahhütlerin arkasında yatan gerçek ruh budur:
Tam bağımsız yeni Türkiye devletinin tescili.

Haberin Devamı

BİLİYOR MUSUNUZ?

Haberin Devamı

- CHP Genel Merkezi’nin terör saldırıları nedeniyle konser ve eğlenceye dönük etkinlikleri iptal edilmesi bildirisine, CHP’li Haluk Koç’un ülkede yas ilan edilmesi önerisine karşın, Sultangazi Belediyesi’nin CHP’li meclis üyeleri Av. Ahmet Ali Sukas, Doğan Olgun, İmam Koçak, İsmail Akkaya, Necdet Selvi, Sait Coşkunoğlu’nun, AKP’lilerle birlikte imar, şehircilik, belediye hizmetleri inceleme ve tetkik gezisi için Roma’ya gittiklerini...

CHP nereye gidiyor? Turpun büyüğü heybede!


‘Makbuzun nerede’


CHP İstanbul Milletvekili İhsan Özkes’in istifa ettikten sonra dünkü açıklamaları, parti içindeki büyük depremin öncesi sayılabilir; anlaşıldığına göre bunun devamı olacaktır.
Baykal’ın ‘erken seçim’le ilgili sözleri de ‘ikinci bir bomba’ oldu; örgüt bundan ne anlar, henüz belli değil.
Ama Baykal’ın dost çevresine “makbuzun nerede” sözlerinin bir anlamı olmalıdır.
Bu sözü daha da açarsak; ifadeyi şöyle söylemek gerekiyor:
“Biz de bu işleri biliyoruz. Belli bir rakamın üzerindeki paralar banka havalesi ile yapılır. Bu ne demektir? Makbuz demektir. Bu işler söylemle olmaz, herkes makbuzunu çıkarıp masaya koymalıdır.”
Yolsuzluk haberlerinin bu kadar gündemi kapladığı bir sırada Özkes’in istifa etmesini CHP nasıl açıklayacaktır?
Açıklayamayacaktır; Özkes ne MHP’ye ne de AKP’ye geçmeyeceğini söylemiştir; hem de kesin bir dille...
CHP’de işlerin iyi gitmediğini, Kılıçdaroğlu’nun yanındakilerin partiye kötülük ettiğini ifade etmiştir.
Özkes’in istifasında yolsuzluklara yaptığı vurgu var.
Aslında Özkes’ten daha önce yolsuzluklar ve hırsızlıklarla mücadelede öne çıkmış, milletvekillerinden beklenirken, bir ‘din adamı’nın çıkışı örgütte ses getirdi.
Yolsuzluklarla uğraşan milletvekillerine makamlar verilince, suskun oldu. Buna tatlı su siyaseti denmez mi?
- Parti içindeki disiplinsizlik aldı başını gidiyor. Herkes belediyelerin arkasına sığınmak istiyor. Bölgemde CHP’li belediyelere ait iddialar...
- Seçim bölgesinde (Üsküdar) yaşadığım sorunlar... Parti bu haliyle bir yere varamaz; mutlaka bir şeyler yapılması gerekiyor. Partinin vizyonu kalmadı.
- Milletvekilliği uğruna bazı şeyleri görmezden gelmek ya da katlanmayı içime sindiremiyorum. Bana yakışmaz; salla başını, al maaşını yapamam.
CHP’liler bu tepkilere ‘olumlu’ bakıyorlar, emin olun...
Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun neden hiç ‘tavır’ koymadığını düşünsünler.
Kılıçdaroğlu, Özkes’le konuşmuş; acaba bütün bunlara karşı hangi ‘tavrı’ ortaya koyduğunu söylemiş mi?

Haberin Devamı

GÜNÜN SÖZÜ


“Türkiye dış politikasını değiştirmeli; İran, Irak, Suriye ve Lübnan’la ittifak oluşturmalıdır.”
(Genelkurmay İstihbarat E. Başkanı ve VP Genel Başkan Yardımcısı İsmail Hakkı Pekin)

Yazarın Tüm Yazıları