İran tarihini bilmezsek Türkiye'yi öğrenemeyiz

İRAN, bölgenin en önemli ülkesi...

Haberin Devamı

Humeyni devriminden beri Amerika’nın hedefinde olan İran, Körfez ülkelerini kontrolde tutan Washington’la yapılan son anlaşmadan sonra biraz nefes almış gibi... Ama İran dizginleri kimsenin eline verecek gibi değil; herkes gelişmeleri bekliyor.

Çünkü İran, tarihin en köklü kültür ve devlet birikimlerine sahip... 1639 Kasr-ı Şirin Antlaşması’ndan sonra Türkiye ile İran savaş yapmadı. Zaman zaman ciddi ‘gerginlik’ler yaşasalar da İran, Türkiye’den sonra en fazla Türk’ün yaşadığı ülke... Ortadoğu’yu iyi bilen ve bu konuda birçok kitabı bulunan Prof. Dr. Nurullah Aydın’a göre “İran, ikinci büyük Türk devleti” vurgulaması yapıyor...

İnanç, tarih, kültür ve etnik yapı itibarıyla Türkiye’ye benzeyen İran gerek bölge gerekse dünya politikasında Türkiye’nin doğal müttefiki olmalı. Birbirine yakın siyasetçiler hiç olmazsa bu görüşte.

Son yıllarda iki ülkenin ilişkileri giderek gelişiyor.

İran’da dört yıl yaşayan yazar Nevval Sevindi, “İran’ı ve İran’da olanları anlamak Türkiye için bir zorunluluktur” diyor. Kendi kültürümüzü tanımak ve öteki kültürleri anlamaya ve bilmeye çalışmak iki ülkenin de insanları için gerekli galiba... 20. yy’da İran devrimi, Rus ve Çin devrimlerinden sonra bir toplum tasarımı olarak ortaya çıkan üçüncü devrimdir.

Ortadoğu sevginin, barışın, huzurun ve güvenliğin yeşerdiği yer olmalıdır.

Bu vurgulamayı yaptıktan sonra neden İran!..


İRANLILAR PROF.ORTAYLI'YA BÜYÜK SAYGI GÖSTERİYOR

Haberin Devamı


ÇİMEN Filiz Paşa, 30 yıldır turizm sektörünün içinde... Rehberlik ve acentecilik yapıyor. Türkiye Rehberler Vakfı (TUREV) Başkanı olan Çimen Filiz, iki yıldır bu görevi sürdürüyor. Bu vakıf, rehberlerin eğitiminin ve özlük haklarının düzeltilmesi için uğraşıyor. Dolayısıyla da turizmin daha nitelikli hale gelmesini sağlamakla yükümlü olduklarını söylüyor.

“Bu nedenle bizler sürekli rehberlere ücretsiz seminer ve konferanslarla maliyetine eğitim gezileri düzenliyoruz” diyor. “Başımıza geçen Prof. İlber Ortaylı ile birlikte 8 günlük bir İran turuna çıkıyoruz” dedi. İran-Türkiye ilişkilerinin gelişmesi, tanınması için bu tür organizasyonlara kapıyı açıyor. Tebriz’e indiğimizde İlber Hocamız “Aslında İran biziz, İran’ın tarihi demek, bizlerin tarihi demektir” dedikten sonra devam ediyor: “Aramıza bölgeler işbirliğinin ülkemize ve çevremize katacağı güçten ürken, dış güçler tarafından örülen psikolojik duvarı yıkmak istiyoruz. Bunu hem turizmdeki iki ülkeye katacağı katma değer için hem de barışa yapacağı katkı için vazgeçilmez olarak görüyoruz.”

Ne yazık ki, İran’ı tanımıyor, bilmiyoruz. Batı’nın gözüyle İran’a bakıyoruz. Halbuki 30 km öteye gitsek, İran’ın en büyük şehirlerine varacağız ve oradaki Azeri Türk’ü, Türkmen, Kaşkayi Türkleri olan İranlı kardeşlerimizle buluşacağız. Aynı zamanda binlerce yıldır ortak coğrafyayı paylaştığımız Pers İmparatorluğu’nun sahipleri Farisi komşularımızla tanışacağız.

Prof. Dr. İlber Ortaylı, 1986’dan beri İran’a gitmiş, birçok konferans vermiş, rehberleri eğitmiş. Zaten hem TV programlarında hem yazılarında bizlere “İran tarihini bilmezsek Türkiye tarihini öğrenemeyiz. Çünkü İran’ın Safevi ve Kajar hükümdarları da Türk’tü... Bugün de hâlâ yaklaşık 40 milyona yakın İran Türk’ü devlet yönetiminin hemen hemen her kademesinde görev yapıyor. Ve kendilerini İran’ın en önemli sacayağından biri olarak görüyorlar. Nitekim, İran’ın en zengin işadamları arasında çoğunluklu İran Türkleri dikkat çekiyor. İran Türkleri kendilerini İran’a ait hissettikleri kadar Türkiye’ye karşı da yakın hissediyor. Türkiye ile iş yapma tercihleri önde gidiyor.

Türk işadamlarını da İran’a yatırım yapmaya, mallarını ve hizmetlerini satmaya davet ediyorlar.


İŞADAMLARINIZ NİYE GELMİYOR

Haberin Devamı


KONUŞTUĞUMUZ İranlı işadamları “Buraya Japonlar, Fransızlar, İtalyanlar, Almanlar, ambargonun kalkmasıyla iştah kabartan İran pazarından paylarını olabildiğince artırmak için koşarak geliyor. Onlar bize sizden daha mı yakın ki, sizler gelmiyorsunuz?” diye sitem ediyor.

İran’da yıllardır birikmiş mal ve hizmet açıkları var. İranlılar, Türkiye’ye Avrupa standartlarından daha yüksek kalitede ürünleri olan ülke gözüyle bakıyor. Otomobil ithalatını yüksek vergilerle kontrol altına alarak, halkın gelirine göre üretip mal ettiği iki otomobil markasını (Peugeot ve Pride) destekliyor.

İranlılar pazara girmek isteyen ülkelere önce ‘Dur bakalım” diyor. Ortak otomobil üretelim önerisinin yanıtını Türkiye’den hâlâ bekliyorlar.

Bu üretim Türkiye’de yapılacak ve buradan tüm dünyaya satılacak.


ÖZELLEŞTİRME VE 'DEVLETÇİ' ANLAYIŞ

Haberin Devamı


İRAN, özelleştirmeyi gayet titiz ve ‘devletçi’ bir anlayışla yapıyor. Türkiye’deki gibi bütün telefon operatörlerine kapıları açmıyor; önce ülke güvenliğini öne çıkarıyor.

İşte bunları hem Türk kamuoyuna hem de rehberlerimize gösterebilmek için geçen mayıs ayındaki Tahran, Kaşhan, İsfahan, Yaz ve Şiraz turumuzdan sonra Tebriz, Urumiye, Zenjan, Bender Anzali, Erdebil turumuzu gerçekleştirdik Prof. Dr. Ortaylı ile...


BİMER HATIRLATMASI


ŞİKÂYET ya da bir talebe yasal çerçevede işlemlerin, başvurunuzu resmi nitelikli başvuru usullerinden olan ve internet üzerinden kısa adı ‘Bilgi Edinme’ olan ‘İçişleri Bakanlığı Makamı Bilgi Edinme Formu’nu doldurarak veya kısa adı ‘BİMER’ olan Başbakanlık İletişim Merkezi http://www.bimer.gov.tr/ portalı üzerinden yapılabildiğini (15 Temmuz mağdurlarına) hatırlatmak istiyoruz.


BİLİYOR MUSUNUZ?

Haberin Devamı


CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan’ın silahlı saldırıya uğramasından sonra makam aracının ön camına ateş edilmesi üzerine Avcılar Belediye Başkanı Handan Toprak’ın “Bu demokrasi ve ülkenin can güvenliğine açılan bir ateştir. Kurşun kör ya da yorgun kapımıza kadar gelmemeli” dediğini...



Adaletin bulunmadığı bir ülkede herkes suçludur

 

DARBE kalkışması sonrası ortaya çıkan beşeri, manevi tahribatın boyutlarının “kalkışma” eylemini ve “dayanak” olabilecek fiilleri, yeni bir ceza tertibi ile karşılamak ihtiyacını doğurduğu anlaşılıyor.


Bu zor dönemde ‘ceza adaleti’ni sağlamak, önem kazanıyor. ‘Merhamet adalet değildir’ sözü; adalet ve merhamet arasındaki bir bağın bulunmadığını ve kurulmasının da mümkün olmadığını ifade eder.

Haberin Devamı


Buna mukabil, insaf ile adalet arasında olması gereken rabıta, adalete hizmet eden kanun ile değer kazanır. Sadece kanun, bizatihi adalet değil, adalet’in hizmetinde bir vasıtadır.


İdam cezasının tekrar sisteme girip, geriye dönük uygulanmasının önünde, ‘zaman’ bakımından, hukuki imkansızlık engeli bulunuyor.
“Hukukta formül bitmez” yaklaşımı, Ceza Kanunu’nun tatbikinde, telafisi imkansız, keyfiliğe müncer olma tehlikesi taşır. Ergenekon davalarındaki mebzül miktarda adaletsiz uygulama hafızalardadır.

 

KANUN VE CEZA ADALETİ


Ülke insanının kitlesel olarak katledilmesi üzerine duyulan hiddet haklıdır. Fakat, hiddete bürünmüş adalet, hakiki adaletin tesisi bakımından adil bir yol gösterici olmayabilir. Kollektif bir peşin hükmün siyaseti zorladığı anlaşılıyor.
Siyasete göre adalet tehlikeli bir karışımdır. Adalet aynı zamanda siyasi bir meziyettir. Siyasetin görevi, ‘gösteri adaleti’ değil, ‘hakiki adaleti’ tesis etmektir.


Unutulmaması gereken, Duverger’in ifadesiyle hatırlayacağımız gibi “Adaletin bulunmadığı bir ülkede herkes suçludur”...
15 Temmuz’dan sonra, içinden geçilen hassas dönemde, Adalet’e bir mum yakmak için; Prof.Dr. Faruk Erem’in Diyalektik Açısından Ceza Yargılaması Hukuku eserinden alıntılanmıştır.
Kevser GÖNÜLDEN

 

Yazarın Tüm Yazıları