Sona mı geldik?

KAFALAR çok karışık. Trump’ın attığı her tweet de sanki biraz daha karıştırıyor. Oysaki aslında ABD ve Avrupa’daki aşırı sağ söyleme, otoriter rejimlerden alışığız. Bu kez bizi şaşırtan ise şu: 2’nci Dünya Savaşı’ndan yani Yahudi soykırımından bu yana, ilk kez gelişmiş demokrasilerde görüyoruz bu politikaları. Yani ırkçı, popülist, otoriter, dışlayıcı anlayışı.

Haberin Devamı

Ancak şaşırdığımız sadece bu değil. Şu an birçok kırılma noktasından geçiyoruz. Çok bilinmeyenli, geniş zamanlı bir geçiş aşamasındayız.

Laiklik bitti mi?

BU kırılmalardan biri, siyasetin kendi içinde. 1789 Fransız Devrimi’nden bu yana, insanlar siyasi olarak sağ ve sol üzerinden ayrıldı. Oysaki bugün, 9’uncu Cumhurbaşkanı rahmetli Süleyman Demirel’in dediği gibi, “Sağ ve sol arasındaki fark, Pepsi ve Coca Cola arasındaki fark kadar”. Şimdi asıl ayırım, Fransa’nın aşırı sağ kanadının öncüsü Marine Le Pen’in dediği gibi: Küreselleşme ve aşırı milliyetçilik arasında.

Ki bu gerçeklik sadece siyasilere değil, tabana da sirayet etmiş durumda. Amerikan New Statesman sitesinde yer alan bir araştırmaya göre, Fransa’da gençler oylarını tamamen bu ayırım üzerinden veriyor. 11 Eylül, terör, AB’nin zayıflaması, mülteci krizi gibi süreçlere maruz kalmış olan bu kuşak, gitgide daha çok içe kapalı siyasetçilere sarılıyor.

*

Haberin Devamı

İçinde bulunduğumuz bir yeni durum da, laiklikle ilgili. Amerikan ve İngiliz laiklik modelinde (Anglo-Sakson) devlet, dine müdahale etmez. Ve inançlar arası dengeyi savunur.

Ancak ABD’de Trump’la birlikte, dinin siyaset sahnesine girdiğini görüyoruz. Bunun son örneği olarak Trump, ülkede 60 yıldır hüküm süren Johnson Yasası’nı kaldıracağını açıkladı. Yani kiliselerin siyasi propaganda yapmasının yolunu açıyor. Benzer bir eğilimi aşırı sağın yükseldiği kıta Avrupasında, yani “Jakoben laiklik” anlayışında da görüyoruz.

Dahası Trump bu anlayışı ülke dışına da taşıyor. En son baş danışmanı Steve Bannon’ın, Katolikliğin merkezi Vatikan’da “göçmen dostu” diye bilinen Papa Françesko’ya muhalif kardinallerle görüştüğü ortaya çıktı.

İşte tüm bu nedenlerle, akademisyenler “laiklik-sonrası” döneme geçtiğimizi söylüyorlar. Seküler çağın sonunu ilan ediyorlar.

DÜZENE KARŞI

İÇİNDE bulunduğumuz 3’üncü yeni durum ise, düzen karşıtlığı.

Küresel düzenin merkezi sayılabilecek ABD’nin yeni başkanı, hem ulusal hem küresel düzene karşı savaş açmış durumda. Trump’ın ana-akım siyasete ve medyaya karşı takındığı tavır, zaten malumunuz. ABD’yi uluslararası kurum ve anlaşmalardan da geri çekme eğiliminde.

Haberin Devamı

Ancak sadece ABD’de değil, genel olarak Batı’da merkez siyaset çöktü. Göçmen sorunu, terör gibi sorunların çözümünü yerleşik düzende bulamayan seçmen, uçlara savruldu. İngiltere’nin AB’den çıkış kararı alması da bunun bir tezahürü.

Dolayısıyla şu anda yaşadığımız, yerleşik düzene küresel bir başkaldırıdan başka birşey değil aslında.

*

Ve son olarak: “Gerçek-ötesi” (post-gerçek) döneme girdiğimiz son zamanlarda sık sık yazılıp çiziliyor.

Malum; Oxford Sözlüğü 2016 yılının en çok kullanılan kelimesi olarak “gerçek ötesi”ni seçti. Buna göre; artık duygular ve inançlar, kamuoyunun algısını nesnel verilerden daha çok etkiliyor. Hatta Trump’ın danışmanı Kellyanne Conway’in bir TV programında kullandığı “alternatif gerçekler” deyimi de, buna örnek gösteriliyor.

Haberin Devamı

New York Times gazetesi de bunun üzerine “Gerçek Zordur” adlı bir reklam kampanyası başlattı. Pazar gecesi Oscar töreninde ilk kez gösterilen reklam filmi, bir hafta boyunca yayınlanacak. Film, “Gerçek şu ki…” diye başlayan bir dizi cümleden oluşuyor. Gazetenin medya müdürü, “Bir kişinin gerçeği nasıl bulabileceği konusu, ulusal bir tartışmaya dönüşmüş durumda. Biz de bu arayışın bir parçası olmak istiyoruz” diyor.

TARİHİN SONU MU?

DÜNYACA ünlü Amerikalı siyaset bilimci Fukuyama; Soğuk Savaş’ın bitmesiyle kapitalizmin, liberal düzenin ve küreselleşmenin zaferini ilan etmişti. Bu tezine de “Tarihin Sonu” adını vermişti. Şimdi aynı Fukuyama, “Çok yanılmışım” diyor. Washington Post’a verdiği söyleşide: “Küreselleşme, demokrasileri zayıflattı. Demokrasilerin geriye gidebileceğini hiç düşünmemiştim. Demek gidebilirmiş” diyor.

Haberin Devamı

Oysaki aslında hiçbir şey geriye gitmiyor. Ve de bitmiyor. Ne laiklik bitiyor, ne düzen. Ne sağ-sol ayırımı ortadan tamamen kalkıyor ne de gerçekler. Sadece tarih boyunca, farklı akımlar arasında mücadele yaşanıyor. Farklı zamanlarda farklı düşünceler öne çıkıyor. İnsanoğlu da işte bu mücadele içinde düşe kalka ilerliyor.

Yazarın Tüm Yazıları