Endülüs seyahati birinci bölüm! Yaşama zevkim tavan yapmış durumda

Altı günlüğüne İspanya’nın Endülüs bölgesindeyim. Burada kadınlar yaşamın dışında değil, odak noktasında. Eğlence de bazı ülkelerde olduğu gibi kapalı kapılar ardında değil, kamuya açık alanlarda... Mimari ve kent planlaması buna çok uygun; trafiğe kapalı sokaklar, dışarı kurulmuş masalar... Mutfak derseniz, o da ağzınıza layık!

Haberin Devamı

Endülüs seyahati birinci bölüm Yaşama zevkim tavan yapmış durumda
Endülüs bölgesi, dünyanın en çok turist çeken yerlerinden...


İspanya’nın güneybatısındaki Endülüs, yerkürenin en çok turist çeken yerlerinden. Ilıman iklim, deniz, tepelerde kurulu sevimli köyler, İslam mimarisiyle barok mimarinin en güzel örneklerinin yan yana olması, portakal ve limon kokuları içinde yenen nefis ve fiyatı makul yemekler...

Tembellik değil, felsefi bir duruş

Bir de yaşam ritmi... 19’uncu yüzyılda Endülüs insanının karakteri üzerine çok yazılmış, tembel olduğu söylenmiş. Ünlü filozof
Ortega y Gasset bu yaftayı doğru bulmuyor. 1921’de kaleme aldığı ‘The Theory of Andalucia’ (‘Endülüs’le İlgili Teori’) adlı denemesinde son noktayı koyuyor: “Endülüslü gereksiz efor sarf etmekten kaçınmayı yaşamının temel ilkesi haline getirmiştir.” Bazıları bunu tembellik olarak addedebilir ama aslında bu bir felsefi duruştur!

Haberin Devamı

Endülüs’ü cazip hale getiren de bu: Yaşam felsefesi. İngiliz Michael Jacobs önyargılara karşı, Endülüslülerin herkes gibi olduğunu düşünüyor. Ama kitap yazmak için bir sene burada kalınca fikri değişmiş gibi. Şöyle yazıyor: “Genelleme yapmak istemiyorum ve peşin yargılardan kaçmaya çalıştım ama Sevilla’da geçirdiğim süre Endülüslülerle ilgili genellemeleri doğrular gibi. Evinde kaldığım genç hanım, Esperanza Flores, bir portakal ihracatçısının kızıydı ve yaşamını flamenko giysileri dikerek sürdürüyordu. Çok arkadaşı vardı, hepsi her fırsatta şarkı söyleyip dans ediyor ve devamlı barlarda takılıyorlardı. Davranışları belli kalıplara sığmıyordu. Azıcık anarşisttiler ve gelecekle ilgili hiçbir tasanın günlük yaşam zevklerini bulandırmasına izin vermiyorlardı. Esperanza’nın banka hesabı bile yoktu ve eline para geçtiği an harcıyordu. Arkadaşlarıyla öğle yemeği sonrası kahve için buluşma önce akşama kayıyor, sonra da genellikle sabaha dek süren çılgınca eğlenceye dönüşüyordu. Esperanza ve arkadaşları arasındaki konuşmalar genelde hiciv ve gırgır dolu, başkalarıyla ilgili acımasız dedikoduları içeren diyaloglardı.”

Haberin Devamı

Biraz tanıdık geliyor değil mi? Ne de olsa Ortadoğu kanı ama burada hanımlar yaşamın dışında değil, odak noktasında. Eğlence de bazı ülkelerde olduğu gibi kapalı kapılar ardında değil, kamuya açık alanlarda... Mimari ve kent planlaması da bu tip eğlenceler için çok uygun; trafiğe kapalı sokaklar, dışarı kurulmuş masalar... Yaşam zevkim burada tavan yapmış durumda.

Peki mutfak diyeceksiniz... Ağzınıza layık! Özellikle de deniz ürünü seviyorsanız... Çok çeşitli, bol ve ucuz. Son derece de taze. Sebze de, topraktan olsa gerek, çok lezzetli.

Kızartmalarda çok ustalar. Japon tempura gibi incecik oluyor ürünün üzerindeki tabaka. Sadece zeytinyağı kullanıyorlar kızartmalarda ve yiyecek yağını çekmiyor. Kızartılan ürün her neyse onun tadını alıyorsunuz. Ama İspanya’nın çoğu yerinde olduğu gibi ‘a la plancha’ tekniğinde de uzmanlar. Odun kömürü kullanılsa bile mangal değil bu. Bir nevi sac. Bunun dışında güveçte pişirmeyi de çok seviyorlar. Bol soğan ve sarmısakla... 

Haberin Devamı

Carmen gibi varlıklar

Güveçte pişiriyor ama balık ve etleri kurutmuyorlar. Patates kalitesi de çok iyi, ‘papas alinas’ kaçırılmaması gereken bir salata. Salçalı köfteleri de çeşitli ve iyi. Tatlı pek yemiyorlar ama sabah kahvaltısında çok insan, maalesef kötü bir sütlü kahveyle ‘churros’ denen bir nevi tulumba tatlısını yiyor. Genelde inceler, kızlarının gözleri derin ve hülyalı. Meşhur Carmen gibi yarı gerçeküstü varlıklar...

Endülüs geniş bir yer. Sadece altı gününüz olunca seçim yapmak zorundasınız. Her zamanki gibi seçimi gitmek istediğim lokantalara göre yaptım. Eşimle bir akşam Malaga yakınındaki Fuengirola’da, üç akşam
Sanlúcar de Barrameda’da kaldık. Son iki günse
Granada’da...
Hem lokantalarda hem tapas barlarda yedik. Bol bol ‘manzanilla’ içtik. Diyebilirim ki yediklerimin yarısı, genelde çok özel şeylerdi. Önümüzdeki iki hafta bunlardan bahsedeceğim.

Haberin Devamı

Ilıman iklim, deniz, tepelerde kurulu sevimli köyler, portakal ve limon kokuları içinde yenen nefis ve fiyatı makul yemekler...

Endülüs seyahati birinci bölüm Yaşama zevkim tavan yapmış durumda

Sabah kahvaltısında çok insan, maalesef kötü bir sütlü kahveyle ‘churros’ denen bir nevi tulumba tatlısını yiyor.

Endülüs seyahati birinci bölüm Yaşama zevkim tavan yapmış durumda

Deniz ürünü çok çeşitli, bol ve ucuz. Son derece de taze.

 

 

 

Yazarın Tüm Yazıları