Ortadoğu IŞİD'den kurtulurken kendi sorunlarına geri mi dönüyor?

Geçtiğimiz hafta sonu Irak kaynaklı bazı basın haberlerinde IŞİD'in lideri olarak bilinen Ebubekir el-Bağdadi'nin Suriye'ye kaçtığı ileri sürüldü. Benzer haberler bazı Avrupa basın organlarında da yer aldı. Haberlerde vurgulanan bir ayrıntıya göre, Bağdadi tanınmamak, dikkat çekmemek ve tespit edilmemek için Irak'tan Suriye'ye sarı renkli bir taksi ile seyahat etti. Suriye'de de Deyr-ez-Zor'a gittiği söyleniyor.

Haberin Devamı

Bağdadi'nin IŞİD gemisinin kaptanı olduğu varsayılırsa geminin batacağını anladığı ve gemiyi terk ettiği düşünülebilir. Profesyonel bir kaptandan beklenmeyecek bir davranış... Ancak Musul ve çevresinde Irak ordusunun IŞİD'e karşı sürdürdüğü mücadelenin artık sonuna gelindiği, birçok IŞİD savaşçısının da aynı Bağdadi gibi Irak'ı terk ettikleri söyleniyor.

 

Suriye'de ise ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri'nin Rakka'yı geri almasından sonra bu defa Şam rejimi kuvvetlerinin de Deyr-ez-Zor'a doğru yöneldikleri ve orada da etkin bir kampanya yürüterek bölgeyi IŞİD'den temizlemeye devam ettikleri belirtiliyor. Bütün bu veriler birbirine eklendiğinde Ortadoğu coğrafyasında birkaç yıldır süren "IŞİD terörü"nün sonuna yaklaşılmakta olduğu izlenimi ağır basıyor.

 

Haberin Devamı

Peki, Ortadoğu IŞİD'den temizlenince normale dönecek, barış ve istikrara kavuşacak mı? İşte bu soruya iyimser bir yanıt vermek güç. Ortadoğu'nun kendi normaline, bir tür fabrika ayarlarına geri dönmekte olduğunun işaretleri yavaş yavaş belirmeye başladı. Bölgesel kutuplaşmanın yeniden İran'a karşı oluşmakta olduğu dikkati çekiyor.

 

Uluslararası siyasi gözlemciler son yıllarda İran'ın bölgede önemli zemin kazandığını belirtiyorlar. 2003'ten itibaren gelişen Irak sorunsalında "kazanan taraf"ın İran olduğu, Arap uyanışının Suriye'ye yansımasında aynı sonucun doğduğu, son olarak Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin Bağdat'tan dönen "yanlış zamanlamalı referandum" adımının da İran'ın kazanç hanesine yazıldığı ileri sürülüyor.

 

Bu gelişmenin başta İsrail'i rahatsız ettiği aşikar. Ne de olsa, IŞİD ile mücadele Filistin meselesinin bölgenin sorunları bağlamında  nispeten geri plana düşmesine yol açmıştı. Ancak bu defa İsrail yalnız değil. İran karşıtı güçler, belki de ilk kez, "düşmanımın düşmanı dostumdur" anlayışına bu kadar yaklaşmış durumdalar. Suudi Arabistan, her ne kadar kendi içinde beklenmedik şekilde kaynamaya başlamışsa da, İran'ın kazandığı ileri sürülen konumdan en az İsrail kadar rahatsızlık duyuyor. Bu rahatsızlık, İsrail ile Suudi Arabistan'ın aralarındaki mesafeyi sessiz sedasız daraltıyor. Yirmibirinci yüzyılın uluslararası ilişkileri daha önce alışılmadık ve yaşanmadık gelişmelere yol açacağa benziyor.

 

Haberin Devamı

Bu gelişmelerin önemli bir değişkeni var. ABD bölgede IŞİD'le mücadeleyi öncelikli hedef olarak tanımlamıştı. Bu hedefe ulaştıktan sonra Ortadoğu sorunlarına eskisi kadar ağırlık vermeyeceği ileri sürülüyor. Rusya'nın son zamanlarda Ortadoğu'daki konumunu muhkemleştirmesi de ABD'nin bölgeye bakışına etki eden unsurlardan biri olarak gösteriliyor.

 

Oysa, Donald Trump'ın İran'ın nükleer programı konusunda varılan mutabakatı sorgulayan tutumu ABD'nin henüz İran ile uğraşmaktan vazgeçmediğini gösteriyor. Bu durumda ABD Ortadoğu'da İsrail ve Suudi Arabistan'ın birlikte hareket etmelerine mi ümit bağlıyor?

 

Lübnan Başbakanı Hariri'nin istifası bölgenin yeni gerginliklere doğru ilerlediğinin en güçlü kanıtını oluşturuyor. İran Lübnan'a kadar olan havzada etkinliğini ve kontrolünü artırdıkça, İsrail ve Suudi Arabistan Lübnan topraklarında yerleşik Hizbullah'ı kendi güvenlikleri için artan bir tehdit olarak algılıyorlar. Nitekim, Suudi Arabistan Hariri'nin istifasından İran'ı ve Hizbullah'ı sorumlu tuttuğunu açıklamaktan çekinmedi. Bu durum, doğal olarak Lübnan'ın istikrarını da yeniden kırılgan bir hale getiriyor.

 

Haberin Devamı

Ortadoğu her zamanki kaygan ve karmaşık zeminini koruyor. Ancak bölge ülkelerinin artık giderek artan biçimde terör, radikal akımlar ve barışa tehdit oluşturan yapılar karşısında ılımlı, çatışmacı olmayan ve dini istismar etmeyen bir siyaset anlayışının öne çıkarılması için çabalarını artırdıkları hissediliyor. Suudi Arabistan ile Katar arasında beliren görüş farklılıklarını ve anlaşmazlıkları da bu perspektiften okumak gerekiyor.

 

Ortadoğu'da kartların yeniden dağıtıldığı bir dönemden geçiyoruz. Uluslararası toplum, özellikle Ortadoğu'da odaklanan ve dünyayı oradan yayılarak tehdit eden yapılanmalara karşı yeni arayışlara yöneliyor. Türkiye'nin bölgeye bakarken bu büyük resmi görmezden gelmesi halinde ABD ve Avrupa ile ilişkilerinin yeniden olumlu bir seyir kazanmasının güçlüklerle karşılaşmaya devam edeceğini hatırda tutmak gerekiyor.

Yazarın Tüm Yazıları