Önce değerler eğitimi

Seçim geçti. Hayatın sonu olmadığı bir kez daha ortaya çıktı.

Haberin Devamı

Yine günlük telaşlarımızın, ekmeğimizin, dertlerimizin, sevinçlerimizin ve tabi ki tatil planlarımızın peşine takıldık. Seçim sonrası geçen bir haftada bulunduğum ortamlarda (Ki bunlar sanayiciler ve iş insanları ortamıydı) hep istihdam konusu gündeme geldi. Türkiye’nin yakından tanıdığı işadamlarını, işgücünün kalitesinin çok düşük olduğundan, psikolojik olarak emekle çalışmak yerine, bir an önce köşe değilse bile bir kenarı dönüp daha rahat hayat sürme peşinde olan genç nesillerden bahseder buldum. Onlar tırnaklarıyla belli yerlere geldikleri için (Bütün işinsanları için geçerli olmasa da) emek harcamadan bir şeyler sahibi olmak isteyenleri anlayamıyorlar tabi.
Tarım ve sanayideki işgücünün düşmesini görüyorlar ve kaygılılar. Hizmet sektöründe bulunanların kaygısı da başka. Onlar da niteliksizlerin hizmet sektörünü tercih etmesinden yakınıyor. İşlerine bağlı olmayan, sebatsız, ellerinde bir meslek olmadığı halde sanki çok zenginmiş gibi yaşamak isteyen gençler onları korkutuyor.
Ne yapmak gerekli? Bu soru iş dünyası bir araya gelince en çok konuşulan konu oluveriyor. Eğitimin (Teknik bilgiler anlamında) yetersiz olduğunu sözlerine yansıtıyorlar. Önce değerler eğitimi vermek gerektiğini ise bu ifadelerle olmasa da dile getiriyorlar.
Çalışmaktan, öğrenmekten, kendisine ve ülkesine değer katan bir birey olmaktan mutlu olacak nesillere ihtiyaç olduğunu ısrarla vurguluyorlar.
“Eleman bulamıyoruz” diyorlar. “İşsizlik aslında yok” çalışmaya gönüllü ya da aranan nitelikte eleman bulamamaktan yakınıyorlar. Ücretleri de sanıldığı kadar dert etmediklerini, ülkenin gelir düzeyini artırdıkça ücretlerin de artmasının kendileri için sorun olmadığını, aslında kendilerinin değil tüketicinin patron olduğunu vurgulayarak, “Asgari ücret isterse 3 bin lira olsun. Bu parayı verecek olan tüketici. Eğer, toplumun geliri yükselirse biz zaten maliyet üzerine karımızı koyar satarız. Bizim için çok fark etmez. Mühim olan alım gücünün yükselmesi. O nedenle de üreten bir ülke olmalıyız” diyorlar.

Haberin Devamı

TOPLUMSAL YAŞAM...

Haberin Devamı

Duyduklarımı keşke herkes duyabilse. Gerçekten bu toplumun en üst tabakası bile sadece kendilerinin kurtuluşunun olmadığını ve toplumda birlikte yaşadıklarının bilincinde. Asıl zenginliğin insani değerler olduğu tanımlamasını da yapıyorlar. Ancak bu toplumda gelir dağılımı öylesine bozulmuş ki, İstanbul’da hem Danimarka, hem Bangladeş vatandaşları bir arada yaşayabiliyor (Gelirler açısından).
Hal böyle olunca yoksulluğu bölüşen toplum zenginliği bölüşemeyince agresif ve temelsiz istekler içinde olabiliyor. Okumayan, koluna altın bileziği takmayan gençlik, kendisine sunulan zenginliğe kolay yoldan ulaşabileceğini sanıyor.
Hayal kırıklıkları da burada başlıyor. Makine başında üretim yerine çok sevdiği markanın tezgahtarı olup sanki onun sahibiymiş gibi yaşamak istiyor.
İşimiz zor. Eğitim şart hem de belki her şeyden önce toplumsal değerler eğitimi. Ancak bunda samimi olmazsak bu da boşa gider. Önce bir adil gelir dağılımı için uğraşmalı. İş dünyası da gelirinin paylaşılması gerektiğini kabul etmeli. Yoksa bu yakınmalar da sürer.
Kalın sağlıcakla.

Yazarın Tüm Yazıları