Euro 96'nın hatıralarında dolaşırken...

ALANYA’ya bir plaj voleybolu turnuvası için gitmiştik.

Haberin Devamı

Arada da bir haberi kovalayacaktık...


Akşam gittiğimiz cafede, uzun süredir görmediğim İbrahim Altınsay’a rastladım. Sohbet döndü dolaştı, futbola geldi: “Bizim arkadaşın şirketi Milli Takım’ın ulaşım sponsoru, gelirsen maç biletleri benden” dedi. Önümdeki yazın programı enikonu belli olmuştu böylece. 


O dönem çalıştığım Aktüel’de yayımlanan ve Trabzonspor’u 2-1 yenip şampiyon olan Fenerbahçe’nin iki önemli karakteri (o tarihsel söylenişiyle) ‘Oğuz’la (Çetin) Aykut (Kocaman) röportajı’ da ses getirince dergideki yöneticilerim bir tür hediye olarak beni ‘Euro 96’ya gönderme inceliğinde bulundular. Biletler de hazırdı ve 10 günlük Londra merkezli bir macera beni bekliyordu.


'BUNDAN BAŞKA LONDRA YOK'

BU benim ilk büyük turnuvamdı (!) Tıpkı ‘Türkiye’nin ilk Avrupa Şampiyonası’ deneyimi gibi...


Malum, Ay-Yıldızlılar Euro 2016’da olduğu gibi D Grubu’nda mücadele ediyordu ve yine turnuvaya Hırvatistan maçıyla başlamıştı. Maceram o kadar keyifliydi ki, Terim’in öğrencilerinin üç maçta ‘sıfır puan’ ve ‘sıfır gol’le turnuvayı tamamlaması bile mutluluğuma (!) gölge düşürmedi.


Zaten her maç ayrı bir serüvendi, iki kez Notthingam’ın bir kez de Sheffield’ın yolunu tuttuk. Londra/Earl’s Court’ta bir pansiyonda kalıyor, maç sabahları yola düşüyor, o İngilizlerin kendine özgü tasarıma sahip otobüslerinde (ki dörtlü oturma gruplarından oluşan söz konusu tasarımı ilk kez Leeds United’ın şampiyonluğuna ait bir belgeselde, Cantona ve arkadaşları deplasmana giderken bindikleri otobüs aracığıyla görmüştüm) yolculuk ediyor, maçların olmadığı günlerde Londra’da keyif çatıyor, Leicester Square’daki sinemalarda zaman öldürüyor (filmlerin kuyruk jeneriğine bakayım derken tıpkı İstanbul’daki gibi salondan en son ben çıkıyordum), bazı akşamlar da İbrahim’in (Altınsay) rehberliğinde o güzel Meksika lokantasında ziyafet çekiyordum.


Piccadilly Circus’taki Lillywhites mağazasında ise saatlerce dolaşıyor, dünyanın başka hiçbir yerinde bulamayacağım formalara, tişörtlere bakıyor; o ünlü spor mağazasının katları arasında sanki bir kütüphanedeymişçesine huşu içinde kayboluyordum. West End’deki kitapçılar da ayrı bir huzur merkeziydi...


YOL ARKADAŞIM ROGER

MAÇLARA gelince; Hırvatistan mücadelesinde tribünlerin dörttü üçü Türkiyeli taraftarlarla doluydu, Portekiz karşılaşmasında nispeten eşitlenmişti, son maç artık iddiamız kalmamıştı ve sadece bir tribün bizimkilerden oluşuyordu.


Danimarka’nın da fazla umudu yoktu ama stadın dörtte üçü onların bayrak ve flamalarıyla çevriliydi. Lakin seyircilerin genellikle küçük çocuklardan oluşuyordu, sonradan öğrendik ki ellerinde kalan biletleri Sheffied’daki okullara dağıtmışlar, İngiliz minikler de bir maçlığına ‘Kiralık’ oynamıştı.


Maç yolculuklarındaki en derin izi ise hostesimiz Roger bırakmıştı. İngilizcem pek iyi değildir ama küçük kelime oyunları yapabilirim. Roger’dan bir şey isterken ‘Secret and Lies’ üzerinden bir muhabbet döndü. Bana, “Bu bir film, biliyor musun?” dedi. Ben de “Biliyorum, ben aslında film eleştirmeniyim” diye konuşmayı sürdürdüm. Roger genç bir oyuncuydu, Mike Leigh ‘Secret and Lies’ında çok küçük bir rolü vardı. Kate Winslet’le aynı okulda okumuş, derslerine Kenneth Brangah da gelmişti.


“Diğer otobüsteki hostes benim kız arkadaşım” diye devam etti, “O da oyuncudur, hatta babası ünlü bir tiyatro aktörüdür. Ama onların kuşak burnundan kıl aldırmaz, iş olmadığı zaman yatar bekler, biz gençler ise oyunculuk işi olmadığında böyle başka işlerden para kazanmayı yeğleriz.” Roger bir West Ham taraftarıydı ve stat çevresindeki Bordo-Mavi formalı Türk taraftarları göstererek “Bak, bunlar da bizden” dedi. Bana da onu düzeltmek düştü: “Yok canım, onlar Trabzonsporlu taraftarlar.” Son olarak Roger’ı yol boyunca “En yetenekli oyuncumuz Sergen, onu seyret” diye doldurmuştum, işe bakın ki Terim, Danimarka maçında Sergen’i oynatmadı.


Türkiye ve Terim, bu ilk kez şenliğe dahil oldukları organizasyondan sonra 20 yıl sonraki turnuvayı yani Euro 2016’yı nasıl bitirir bilemem ama Euro 96 benim için en güzel hatıralardan biriydi...

Yazarın Tüm Yazıları