Bir başka ‘Kayıp kız’

Meğerse ‘Kayıp Kız’ın (‘Gone Girl’) yazarı Gillian Flynn’ın bir önceki romanı da ‘ruhen’ kayıp bir kızı anlatıyormuş. Kuşkusuz yazarın sadık okurları meseleye hâkimdir ama kendisinden David Fincher imzalı film sayesinde haberdar olan bizler, yeni duruma da yine sinema sayesinde vâkıf olduk. Bu haftanın yenileri arasında yer alan ‘Karanlık Yerler’ (‘Dark Places’), Flynn’ın ikinci romanının sinema uyarlaması (Meraklısına: ‘Kayıp Kız’ üçüncü romanıymış).

Haberin Devamı

Film (dolayısıyla roman), travmatik geçmişiyle yüzleşmek zorunda kalan bir kadının hikâyesine odaklanıyor. Libby Day 25 yıl önce, sekiz yaşındayken iki kız kardeşinin ve annesinin öldürüldüğü katliam gecesinden sağ kurtulmuştur. 16 yaşındaki abisi Ben cinayetlerin sorumluluğunu üstlenmiş, Libby de verdiği ifadede bu durumu onaylamıştır. Kimi davalarda gerçek suçluların bulunmadığına inananların kurduğu bir kulübün üyesi olan Lyle, Libby’nin karşısına çıkar ve 25 yıl sonra davanın izini yeniden sürmek istediklerini söyler. Bu aşamadan sonra eski defterler yeniden açılacaktır.

Fransız yönetmen Gilles Paquet-Brenner’ın imzasını taşıyan ‘Karanlık Yerler’, geneli itibariyle belirgin bir ton tutturamıyor. Film, bizi bir esrarın peşine takıyor ve belli bir noktaya kadar sürükleyici olmayı başarıyor. Lakin senaryo mu diyeyim yoksa uyarlandığı roman mı bilmiyorum ama ‘Karanlık Yerler’in bir inandırıcılık sorunu var. Bu durum, özellikle geçmişle birlikte şimdiki zamanda gezinen filmin paralel anlatımında problem yaratıyor. Öyküyü izlerken akla gelen kimi sorular. 25 yıl boyunca neden kimse tarafından sorulmamış, ‘Karanlık Yerler’ bu durumun üstesinden gelemiyor. Ama yer yer hüzünlü üslup, yaratılan atmosfer ve kayda değer görüntü yönetmeni filmi kısmen çekici kılıyor.

Oyunculuklara gelince: Charlize Theron artık üzerine bir kimlik gibi yapışmaya başlayan hafif bitirim kadın karakterlerine, ‘Libby Day’ rolüyle bir yenisini ekliyor. ‘The Kill Club’ üyesi Lyle de Nicholas Hoult’u izlemek ilginç olmuş, malum Theron-Hoult ikilisi ‘Mad Max: Fury Road’da birlikte rol almışlardı, sanki bu filmden çıkıp soluğu George Miller’ın setinde almış gibiler. Öte yandan anne rolündeki Christina Hendricks de adeta yakın zaman önce izlediğimiz ‘Kayıp Nehir’deki karakterini bir kez daha perdeye taşıyor sanki (Bu noktada küçük bir parantez açıp ‘Karanlık Yerler’in bazı bölümleri itibariyle hafiften Lynch imzalı ‘İkiz Tepeler’ tadına ulaştığını söylemeliyim). Tye Sheridan da Ben Day’in gençliğinde çok başarılı. Chloe Grace Moretz ise yine ‘arıza genç kız’ tiplemelerine bir yenisini ekliyor.

Noktayı şöyle koyalım: ‘Karanlık Yerler’, meseleye bardağın dolu tarafından bakanlar için belli oranlarda güzellikler barındıran bir polisiye soslu gerilim olmuş.

Yazarın Tüm Yazıları